İnsanları İslâm’a Çağırabiliyor muyuz?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Salı
İslâm dini, usûl (asıllar, temel hükümler) itibarıyla bütün Peygamberlerin bildirmiş olduğu evrensel hak dindir. Üç temel asıl: Tevhid, nübüvvet ve âhirettir. İsrailoğullarına gönderilen peygamberler ve diğer nebiler de halklarına bu üç şeyi bildirmişlerdir.
İslâm insanlık için bir müjde ve uyarıdır. İnsan boyutlarına uygun sağlıklı bir medeniyet ancak İslâm dininin hüküm ve prensipleriyle kurulabilir.
Peki bugünü Müslümanları İslâm’ın müjdesini, hakikatlarını, tesellisini bütün insanlığa tebliğ edebiliyorlar mı? Bu suale müsbet cevap vermek mümkün değildir.
İslâmî irşad iki şekilde yapılır.
Birincisi:İslâm’ı yaşıyarak, onun dünyevî tatbikatını en iyi ve güzel şekilde sergileyerek. Yâni hal ile.
İkincisi: İnsanlara islâmî hakikatları anlatan kitaplar, broşürler sunarak; vasıflı dâvetçiler ve tebliğciler, müjdeciler yetiştirip onlar vasıtasıyla halkı Allah’ın dinine çağırarak. Yâni kaal ile Müslümanlar bu devirde İslâm’ı hakkıyla yaşayamamakta, onun başarılı bir tatbikatını gözler önüne serememektedir. İslâm dünyası gerilik, kargaşa, güvensizlik içindedir. Şu Afganistan’ın haline bakınız. Adı “İslâm Cumhuriyeti” olan Pakistan’ın haline bakınız. Sözde islâmî bir devlet olan Suudî Arabistan’ın haline bakınız… İslâm dünyasının hali islâmî tebliğin, tebşir (müjdeleme) ve dâvet hareketinin önündeki en büyük engeldir. Başka dinlere mensup insanlar bizim halimize bakarak İslâm’ı seçmekten vaz geçiyor. Biz onların hidâyetine engel oluyoruz.
Yazılı dâvet hizmet ve faaliyetlerimiz de çok geri ve kötüdür. Gayr-i müslimleri İslâm’a gereği gibi çağıramıyoruz. Bir kere kültürümüz, yabancı dillere vukufumuz yetersiz. İkincisi, İslâm’ı kendimiz hakkıyla anlamamışız ki, başkalarına anlatalım. Globalleşen bir dünyada yaşıyoruz, insanlık bütünleşiyor, uzaklıklar ve sınırlar artık eski mânâlarını yitirdi. Dehşetli bir bilgi dolaşımı var. Biz Müslümanların, dünyanın yüz kadar önemli dilinde (Binlerce dil konuşuyor insanlık)İslâm’ı tanıtan, anlatan, sevdiren broşürler bastırıp dağıtmamız gerekmez mi? İşte bunu yapamıyoruz. Paramız mı yok? Para var da aklımız, irfanımız, vicdanımız, beynimiz yetmiyor. İslâm dünyasında paraya; maddî güce ve benliklerine tapan yetersiz adamlar ve gruplar hâkim. Onlar tebliğ, tebşir, uyarı hizmetlerini kendileri yapamıyor; yapabilecek kırattaki yeterli ve ehliyetli kişilere de yaptırmıyor.
Müslüman dünyasının hem hal, hem de kaal bakımından geri ve yetersiz olmasına rağmen Batı ülkelerinde milyonlarca insan İslâm’ı kabul etmiştir ve etmektedir. Kitap okuyarak Müslüman olan İsveçli bir mühendis, hidayete erdikten sonra Mısır’a tâtil yapmaya gitmiş ve dönüşünde, “İyi ki, Müslümanların halini görmeden hidayete ermişim” demiştir.
Bir kısım Türkiyeli Müslümanların gurur ve kibirlerinden, kendilerini beğenmişliklerinden yanlarına yaklaşılamıyor. Halbuki onları İslâm’ın, Kur’ân’ın, hadîslerin, önceki asırlarda yaşamış gerçek İslâm büyüklerinin ölçü ve kıstaslarına vursak kaliteli Müslüman olmadıkları meydana çıkar. Kendilerini dev aynasında gören bu adamlar olgun Müslüman değil, Müslüman karikatürüdür.
Koca koca kitaplar çıkartmaya hâcet yoktur. Otuz kırk sayfalık, güzel üsluplu, güzel tasarımlı faydalı broşürler bile onbinlerce insanın İslâm’ı seçmesine vesile olacaktır. Çünkü İslâm Hazret-i Musa’nın, Hazret-i İsa’nın dinidir. Bugün medenî ülkelerde nice kaliteli, bilgili, ahlâklı, zekî insan vardır ki, haberleri olmadığı halde sanki Müslümandırlar. Onları İslâm’a çekmek o kadar zor değildir. Lâkin bu kaliteli ve iyi insanlar çevrelerindeki Müslümanları, İslâm dünyasının feci ve perişan halini görerek İslâm’dan soğumakta, hidayetten kaçmaktadır.
Aklı, fikri, zikri para olan küçük küçük adamlar, birbirlerinin aleyhinde konuşan hizipçi ve cemaatçi Müslüman taslakları, Koreli Dr. Moon’a benzeyen din baronları; ufuksuzluk, kültürsüzlük, câhillik, yetersizlik, ehliyetsizlik, estetiksizlik… Böyle bir tablo içinde gerçeği arayan Batılı insanlar nasıl Müslüman olsunlar? Yine de onlardan binlercesi Müslüman oluyorsa bu, Müslümanların gayretlerinden değil, İslâm’ın yüceliğindendir, Hakk’ın bir mû’cizesidir.
İlim, irfan, samimiyet, ihlâs, istikamet, hikmet, sanat, güzellik olmadan İslâm dâveti yapılamaz. Dini imanı para olan, bu dine menfaat mukabilinde hizmet eden, aklınca bir yandan hizmet eden, bir yandan din rantı yiyen küçük ve sürüngen dâvetçiler gayr-i müslimleri kaçırmaktan başka bir şey yapamazlar.
İslâm aşk, şevk, neş’e dinidir. Aşksız, şevksiz, neş’esiz, vecdsiz adamlar nasıl olur da halkı İslâm’a çağırabilir? İnsanların doğru yola girememesinin, ebedî saâdete nâil olmamasının vebali, İslâm’ı temsil edemeyen, yaşayamayan, anlayamayan, hayata uygulayamayan Müslümanların üzerinedir.
Kendimi zaptetmeseydim adamı koğardım. Benden, esnafı ve tanıdıklarımı dolaşarak camiye soğutma ve serinletme cihazları almak için para toplamamı istiyordu…
Şu nâbekâra bakınız! Benim dinim darbeleniyor, Müslümanlar zulüm ve hakaret altında inliyor ve o camiye klima cihazı alma derdinde. Kış yaklaşınca da kalorifer tesisatı yaptırmak için harekete geçecektir. İş bununla da bitmez. Camiye modern bir hela yapılacak, imam ve müezzin için konforlu lojman inşa edilecek, hoparlör tesisatı yenilenecek…
Vakit namazlarında camiye cemaat geliyor mu?.. Onun böyle bir meselesi ve derdi yoktur.
Cami, sosyal ve kültürel bir kurum olarak hizmet görebiliyor mu? Onun gündeminde böyle bir madde de mevcut değildir. Onun aklı fikri ışıldak, fırıldak, zırıldaktır.
Cami mimarisinden anlamaz.Cami tezyinatından bîhaberdir. Müslümanların şu zilletli, zebun, müşkil durumu onun vicdanını yaralamaz, ona bir damla gözyaşı döktürmez. Aklı, fikri, zikri cami helası, cami hoparlörü, imamevi, caminin çirkin ve aptalca aydınlatılması gibi konulardır. Bu dâvâ klima cihazı kafalı adamlardan daha çok çekecektir. 04 Ağustos 1999