Cuma

 

Amerika’nın dışişleri bakanı “savaştan sonra Irak’ta Türkiye gibi bir düzen kuracağız” demiş.Ne demek istediğini anlıyorum ama bu işi nasıl yapacaklar? Irak’ta, Türkiye’de olduğu gibi Sabataycılar var mı?

*

Mahiyeti bilinmeyen esrarlı bir hastalık Çin’den dünyaya yayılıyormuş. Tedavisi yokmuş, ilacı bilinmiyormuş.İnşaallah bu hastalık bize kadar gelmez. Ortodoks Tıb Kilisesi’nin çaresiz kaldığı bu âfetten korunmak için min gayr-i haddin okuyucularıma bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum: Her gün en az bir adet yeşil soğan yesinler. Yeşil soğan bulunmazsa kuru soğan da olur. Ayrıca devamlı olarak sarmısak tüketsinler. Kokusu kerihmiş… Hastalanmak kadar kötü değildir. Üçüncüsü limon… Dördüncüsü -bu size biraz garip gelebilir- birkaç günde bir, bir çay kaşığı miktarını geçmemek şartıyla kil, yani bir cins toz halinde toprak, su ile karıştırılarak içilmelidir. Beyaz, kırmızı renklerde olan kil çok şifalı bir maddedir. Eskiden insanlar sabunla değil, kil ile yıkanıp temizlenirlerdi. Avrupa’da toprakla (kille) tedavi hakkında sayısız kitap yayınlanmıştır.Baharatçılarda satılmaktadır.

*

Hiç kimse hatırından çıkartmasın: Amerikalılar ve İngilizler Irak’ta savaşı kazanabilirler ama barışı asla kazanamayacaklardır.

*

Türk medyasında bazı gazeteler ve televizyonlar Amerika’yı ölçüsüz bir şekilde destekliyormuş. Ben doğrudan doğruya takip etmiyorum, takip edenler anlatıyor, son derece şikayetçiler. İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında 1940’larda o tarihte Türkiye’nin en büyük gazetesi olan Cumhuriyet, Hitler Almanyasını destekleyen başmakaleler yazıyordu. Sonunda Almanya yenildi…

*

Ülkemizin malî krizi her geçen gün biraz daha şiddetleniyor, durum kötüleşip duruyor. Sanırım bir çare ve çözüm de yok. Yetmiş milyonluk nüfusun iki milyonunun tuzu kuru, hattâ çok kuru. Fakat paralarına, servetlerine, yurt dışındaki zulalarına güvenmesinler.Onların güvendikleri dağlara da kar yağacaktır.

*

Hırsızlar, hortumcular, avantacılar, götürücüler de sıkıntı içinde. Onların da işleri bozuk. Kriz onları da vurdu. Nerede o eski günler. Deveyi hamudu ile yutuyorlardı…

*

Avrupa’daki gurbetçi işçilerden paralar toplayarak holding kuranların bir kısmının ağızlarını bıçak açmıyor. Saadet zinciri metodlarıyla Titancılar gibi para toplayıp, önceki hesapların sözde kârlarını ödüyorlardı. Para kaynakları kurudu ve zincir koptu.

*

Savaş dolayısıyla Amerikan ve İngiliz malları boykot edilecekmiş. Bizdeki boykotlar birkaç hafta sürer. Boykot konusunda ciddî iseler öncelikle Amerikan sigarası tüketimine son versinler. Satın aldıkları her Amerikan sigarası ile Irak’ta masum insanlara sıkılacak kurşunlara katkıda bulunduklarını bilsinler.

*

Çeçenistan’ı unuttuk. Orada gülünç, uyduruk, düzmece bir referandum yapıldı. İki bin seçmeni olan bölgede beş bin oy verilmiş! Müslümanlar ne kadar vefasız. Kafkasya’da din kardeşlerimiz öldürülüyor, bin türlü zulüm ve şenaat işleniyor ve biz burada keyfimize bakıyoruz. Hiç bir şey yapamıyorsak bari ağlayalım. Lakin ağlamak için rikkatli, merhametli, mürüvvetli, asaletli yürek lazım.

*

Amerikalıların Afganistan’a saldırmasından önce bir tek Usame bin Ladin vardı. Afganistan işgal edildikten sonra 100 bin Ladin oldu. Irak savaşından sonra binlerce bin Ladin olacaktır. Başkan Bush cenapları Pandor’un kutusunu açtı, bundan sonra dünya iflâh olmaz.

*

Irak’ta feci hadiseler oluyor, masum insanlar öldürülüyor. Türkiye’nin durumu berbat. Buhran buhran içinde. Siyaset, iktisat, kültür krizde. Bir buçuk milyarlık İslâm dünyası acz, zillet, esaret ve zebunluk bataklığında. Din iman elden gitmiş… Böyle bir dünyada Müslüman geçinen adamlar ve kadınlar keyiflerince yaşıyor, yiyor içiyor, gezip tozuyor, aşırı tüketim yapıyor, lüks ve israf denizinde yüzüyor. Üzüldükleri, kederlendikleri, öfkelendikleri, toparlandıkları yok. Bunlar nasıl Müslümandır?

*

Onüçüncü asırda vahşi Moğol sürüleri Bağdad’ı yakıp yıktıktan, halkını kılıçtan geçirdikten, Halifeyi bir çuval içine koyup atların ayakları altında çiğnetip şehid ettikten sonra Anadolu’ya geçmişler bu topraklarda da bin türlü kötülük icra etmişlerdi. Bugün de aynı senaryo oynanıyor. Irak’tan ve Bağdad’tan sonra sıra Türkiye’dedir. Nasıl ve ne zaman? Bekleyiniz, göreceksiniz.

 

BÜYÜK ANTİKA MÜZAYEDESİ

YARIN 6 Nisan 2003’te The Ritz Carlton’da (Süzer Plaza, Elmadağ/Şişli) Osmanlı-İslâm eserlerinden müteşekkil sanat eserleri, antikalar açık arttırma usülüyle satılacak. Bunların içinde Hicrî 648, Milâdî 1298 tarihli bir Yakut Musta’sımî Mushaf-ı şerifi bulunuyor. Tahminî hediyesi olarak 100 milyar lira konulmuş. Başka Mushaflar, Enamlar, Delail-i Hayratlar da var. Satılacak antika kıymetli eşyanın kataloğu büyük boy 336 sayfa hacminde. Otuz kırk yıl öncesine kadar bizim yüksek tabakamız, nâdir istisnalar dışında, millî-islâmî sanat eserlerine, antikalara değer vermez ve meskenlerinde bunları teşhir etmezdi. Bir hüsn-i hat levhasını salonuna asmanın gericilik olacağından, sahibine lâf getireceğinden korkulurdu. Son yirmi yıl içinde birtakım tabular kırıldı ve seçkinlerimizin ve zenginlerimizin bir kısmı bu gibi eşyayı edinmeye ve evlerini iftiharla bunlarla süslemeye başladı. Antik Dekor adında değerli bir sanat ve antika dergisi yayınlayan, Maçka’da AntikPalace ismini taşıyan ihtişamlı ve zarif bir binada çalışmalarını yürüten, faaliyetleriyle geleneksel, millî sanat ve kültürümüze gerçekten büyük hizmetler eden Turgay Artam beyi ve eşini tebrik ediyorum. 05 Nisan 2003