İşbirlikçiler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Pazartesi
İslam tarihinin ak ve parlak sayfaları olduğu gibi kara ve üzücü sayfaları da vardır. Biz bu devirde ne yazık ki, üzücü hadiseler, kasvet verici karanlık tablolar içindeyiz. Önceki asırlarda da böyle yüzkızartıcı günler, yıllar, çağlar geçirmiştir İslâm dünyası. Meselâ Haçlı seferleri esnasında Ortadoğu’daki birtakım Müslüman prensler kendi şahsî ikbal ve menfaatleri için istilacı Haçlılarla ittifaklar yapmıştır.
Birinci dünya savaşından sonraki mütareke yıllarında bazı Osmanlı aydınları İngiliz veya Amerikan mandası taraftarlığı yapmıştı. Bugün de, Afganistan ve Irak’ta işgalci düşmanlarla iş ve kader birliği yapanlar görülüyor.
Merhum tarihçi üstad İsmail Haki Danişmend, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kumandasındaki ordumuzun Viyana önünde baskına ve bozguna uğradığı haberi İstanbul’a gelince, paşanın Saray çevresindeki bazı düşman ve muhaliflerinin zil takıp oynayacak kadar sevinip şad olduklarını yazar. İslâm ordusu hezimete uğramış, büyük bir felaket olmuş, bazılarının umurunda mı?
Bugün de şahsî menfaatlerini ve ikballerini İslâm düşmanlarıyla ittifakta gören bazı şahıslar, zümreler ve fırkalarla karşı karşıyayız.
Hiç kimseyi ve topluluğu isim vererek suçlamak istemem. Ben ne savcıyım, ne hâkim, ne de cellât. Ancak bazı istihbarî bilgileri, bir medya mensubu olarak okuyucularıma duyurmak da vazifemdir.
– Uluslararası Siyonizmle,
– İsrail’le,
– Amerikan Yahudileriyle.
Evet bazı Müslüman ve İslâmcılar bu saydığım güçlerle çok yakın, çok samimi münasebetler içindedir.
– İlk fırsatta Türkiye’yi parçalamak, küçültmek. Aynı emellerini Irak’ta sahneye koymuşlardır. O İslâm ülkesini parçalayıp; bir Kürt, bir Şiî, bir Sünnî devleti kurmak istiyorlar. İyice parçalayamazlarsa gevşek bir federasyon…
– Türkiye’yi ekonomik ve finans bakımından çökertmek, uluslararası borç tuzağına düşürmek, ödeyemeyeceği kadar ağır faiz yükü altında ezmek; ziraatını, hayvancılığını darbelemek ve öldürmek; buğdayını, pirincini, yemeklik yağını ve diğer gıda maddelerini dışarıdan satın alır hale getirip iflas ettirmek.
– Yeni Türk nesillerini dejenere etmek, millî ahlâk ve faziletten uzaklaştırmak; Türk toplumunun temel taşı olan aileyi sarsmak ve çökertmek.
– Türk toplumunu bin yıldır ayakta tutan manevî ve ahlâkî değerleri erozyona uğratıp parayı, zenginliği, lüksü, konforu ve israfı tek değer, bir nevi put haline getirmek.
– Türkiyelileri Türk Kürt, Sünnî Alevî, sağcı solcu, dinci laik, şucu bucu diye birbirine düşman ve rakip kamplara ayırarak birliği parçalamak.
Yabancı düşman güçler bu kötülükleri bizzat kendileri yapamazlar. Binaenaleyh bir takım işbirlikçileri kullanmaktadırlar. Onların önlerine yağlı kemikleri atmakta, kendi ülkelerini, halklarını, devletlerini talan etmeye teşvik etmekte ve böylece Türkiye’yi çökertmektedirler.
Ülkemizdeki kokuşma, planlı ve programlı şekilde dışarıdan destek ve teşvik görmektedir. Bundan yirmi yıl kadar önce büyük bir Amerikan uçak şirketinin, dünyadaki bazı ülkelerde, birtakım kişilere büyük miktarda rüşvet dağıttığı skandalı patlak vermişti. Türkiye hariç diğer ülkelerdeki rüşvet alanların isimleri ve rüşvet miktarları ilan edildiği halde bizim ülkemizle ilgili bu rüşvet olayı gizli kaldı, içyüzü öğrenilmedi…
Maalesef İslâmcı kesimdeki bazı kişi ve zümreler doğrudan doğruya veya dolaylı olarak uluslararası Siyonizmle, misyonerlerle, sömürücülerle Türkiye’yi çökertmek isteyen dış güçlerle-bilerek veya bilmeyerek-işbirliği yapmaktadır.
Son yıllarda bir “dinler arası diyalog ve evrensel kardeşlik” propagandası ve furyası başladı. Birtakım Müslüman hocalar, papazlar, hahamlar iftar ziyafetlerinde, başka yemeklerde çeşitli toplantılarda bir araya geliyorlar; birbirlerine sarılıyorlar, öpüşüyorlar, kucaklaşıyorlar. Bir sevgi, bir yakınlık, bir muhabbet ki sormayın. 1908’de başını Farmasonların ve Sabataycıların çektiği Jön Türk hareketinin baskısıyla İkinci Meşrutiyet ilan edildiği zaman Selanik’te bazı sarıklı cahil ve gafil hocalar “Yaşasın hürriyet, yaşasın Meşrutiyet!” diye bağırarak papazlarla öpüşmüşlerdi. 1912’de Selanik elimizden gittiği vakit acaba bu cahil ve gafil hocalar canlarını kurtarabilmişler midir?
Türkiye’nin düşmanları maddi bakımdan çok zengindir; kültür bakımından şehir ve medeniyet zihniyetine sahiptir; zeka bakımından şeytana külahı ters giydirecek derecede kurnaz ve desisekârdır. Dinler arası diyalog ve evrensel kardeşlik aldatmacasına kapılan Müslümanlar, bir daha kolay kolay içinden çıkamayacakları bir tuzağa düşmüş olurlar.
Filistinli Müslümanlara ağır zulümler yapılıyor; Müslümanlar öldürülüyor, yaralanıyor, zindana atılıyor; Müslümanların evleri dinamitleniyor, buldozerlerle yıkılıyor; Müslümanların temel hakları ayaklar altına alınıyor. Bütün bu şenaatler, cinayetler, zulümler yapılırken birtakım Müslümanlar, İslâmcılar bir inilti bile çıkartmıyorlar, en ufak bir protesto bile etmiyorlar. Aksine, Siyonistlerle can ciğer kuzu sarması… Onların bu tutumu, vicdanî kanaatlerinden midir, yoksa maddî menfaat ve ikbal için mi böyle bir yola girmişlerdir?
İslâm düşmanları, emellerine ve hedeflerine ulaşmak için birtakım kötülükleri bazı İslâmcılara yaptırıyor. Türkiye’nin millî menfaatleri, millî haysiyeti vardır. Bunlar ayaklar altına alınınca bağımsızlık da tehlikeye girer.
Bir ülkenin parası pul olursa, ekonomisi ve finansı çökerse o ülke gizli bir sömürge haline gelir.
Yakın zamana kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan memleketimiz, şimdi ekmeklik buğdayının bir kısmını niçin dışarıdan getirmektedir?
2005 yılında uluslararası iktisat iyice liberalleşecekmiş. Türk sanayicileri Çin mallarının ülkemizi istila edeceğinden korkuyorlar. Türkiye niçin Çin’e mal satamıyor da, Çin bizi ürünleriyle istila etme gücüne sahiptir?
İstanbul’da gidin Tahtakale’ye, gidin Perşembe pazarına, oralarda akıl almaz ucuz fiyatlarla bin çeşit Çin malı bulabilirsiniz. Türkiye niçin bu malları kendisi üretemiyor? Ülkemizde üretim teşvik mi ediliyor, köstekleniyor mu? Sanayi ve üretim popülizmle, lafla, edebiyatla, kuru sıkı atmakla teşvik edilmez. Çinli üretiyor, binlerce kilometre öteden bize taşıyor, gümrük ödüyor ve çok ucuza satıyor. Biz de vergilerin ağırlığı, enerjinin pahalı oluşu, bürokrasi sanayi ve üretimi baltalıyor.
Vatan haini olmak için, gizli askerî haritaları yabancılara para mukabilinde satmak gerekmez… Türk toplumunu çökertmek, millî değerleri erozyona uğratmak, millî kimliği dinamitlemek, sosyal barış ve mutabakatı bombalamak, ülkeyi korkunç bir faiz uçurumunun dibine düşürmek, siyaseti pisletmek, dünya pazarlarında rekabet edemeyecek kalitesiz otomobiller üretmek, bankaların dibini delip içlerini boşaltmak, eğitimi ve üniversiteleri yozlaştırmak… Ve bütün bunlara benzer kötülükler de hep birer vatan hainliğidir. 06 Ocak 2004