Allahü Teala insanlara ezelde

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”

diye sormuştu, insanlar da

“Evet Sen elbette bizim Rabbimizsin”

cevabını vererek Yüce Yaratan ile

ahd ü misak

yapmışlardı.

Biz Müslümanlar dünya hayatında bu ahd ü misakı hatırlayanlarız. Bu ahd ü misakın şartları vardır.

Rabb olarak Allahü Tealadan,

Kitabullah ve düstur olarak Kur’ân-ı Kerimden,

Din olarak, Allah katında tek hak din olan İslâmdan,

Nebi ve Resûl olarak Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamdan,

Şeriat olarak Şeriat-ı Garra-ı İslâmiyeden,

Ahlâk sistemi olarak hükümleri, kuralları, emir yasak ve öğütleri Kur’ândan, Sünnetten çıkartılmış İslâm ahlâkından… razı ve hoşnud olmamız ve onun uygulama ile ilgili hükümleri hayata geçirmemiz gerekir.

Tarih boyunca Müslümanların başlarına zaman zaman çok belâlar ve musibetler gelmiştir ama bugünkü belâlar, sıkıntılar, musibetler, afetler geneldir.

Bunun sebebi

İslâm dünyasının, ezelde yapmış olduğu ahd ü misaka aykırı günahlara, isyanlara, yanlışlıklara, fısk ve fücura batmış olmasıdır. Allahü Teala biz Müslümanlara

birlik, ittihad, vifak

emr ediyor, tek bir Ümmet olmamızı bildiriyor ama biz elli küsur ülke ve devlete ayrılmışız. Bu devlet ve ülkeler arasında gevşek bir birlik bile yok. Mesela pasaportsuz seyahat edilen, aynı paraya sahip bir İslâm Birliği yok.

Osmanlı Ümmet birliği olsaydı Filistin, Suriye, İrak bugünkü hale düşer miydi?

Kendisine itaat etmemiz, yolundan ve Sünnetinden gitmemiz kesinlikle emr edilmiş olan Resûlullah

(Salat ve selam olsun ona)

bize kâfirlere benzemememizi emr ediyor, biz ise,

onlar sıçan deliğine girseler peşlerinden girecek kadar mukallid olmuşuz.

Bize günde beş kez namaz kılmamız emr edilmiş, biz bu namazları yitirmişiz, şehvetlerimize uymuşuz.

İslâmın temel emirlerinden biri adalettir.

Hani Cuma hutbelerinde okunan ayette geçen adalet. Biz adaletten uzaklaşmışız.

Bize zekat vermemiz emr edilmiştir ama bizim bir kısmımız hiç vermez, yahut az verir, bazen de verdiği para ve mal zekat yerine geçmez. Çünkü Kur’âna, Sünnete , Şeriata, fıkha uygun olarak verilmemiş,

zekat uğrularına

kaptırılmıştır.

Allah bizden güzel ahlâk istiyor, şu İslâm dünyasının ahlâkına bakınız. Her yerde yolsuzluk, rüşvet, haram ve kirli zenginlikler; düşmanlıklar, rekabetler, çekişmeler, tepişmeler var.

Ezeldeki ahd ü misaka aykırı kötülükleri, günahları, fısk ve fücurları, isyan ve tuğyanları yegân yegân saymaya kalksam yazmakla bitmez. İşte İslâmdan uzaklaştığımız, ezeldeki sözümüzü dünya hayatında tutmadığımız için tokat üzerine tokat yiyoruz.

Bu tokatlardan, musibet ve belâlardan kurtulmanın tek yolu Allaha ve Resûlüne hakkıyla itaat etmek, Kur’ânın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerinden kaçınmak, Sünnet ve Şeriat yoluna girmektir.

Bunun için de Müslümanların, en azından onların yüzde seksenini oluşturan Sünnî Müslümanların tek bir Ümmet olmaları,

tek bir râşid İmam-ı Kebire biat ve itaat

etmeleriyle mümkün olabilir.

Osmanlının kuruluş ve yükseliş devrinde Padişahtan, Sadrazamdan en önemsiz gedaya kadar herkes namaz kılıyordu.

İslâm kadınları

tesettür kıyafetine bürünüyordu. Dünya hayatı ile ilgili işler

Şeriat kanunları

veya bu kanunlara aykırı olmayan örfî kanunlarla hallediliyordu.

Bugün İslâm yüzde doksan beş ismden ve resmden ibaret kalmıştır. Kale içinden feth edilmiştir, Kur’âna ve Sünnete dayanan Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığını beğenmeyenler yeni İslâmlar türetmeye çalışıyor.

Bid’at

Mutezile

mezhebi bile hortlatılmıştır. Bin parçadan oluşan

İslâm Protestanlığı… Fazlurrahman’

ın, Kur’ânın üç yüz küsur muhkem âyetini inkâr eden bozuk ve sapık mezhebi.
Her biri ayrı telden çalan

bine yakın hizip fırka

, İslâmcılık mezhebi…

Rüşvet, suiistimal, haksızlık, haram rantlar ve komisyonlar, ribalar, yüksek binalar, zinalar, lüks, israf, tebzir, sefahatin=beyinsizliğin bin çeşidi gırla gidiyor.

Vaktiyle

Darü’l-Hilafe olan İstanbul’da

Ramazan aylarında güpe gündüz açıkça ve açıkta yenilip içiliyor. İçki, kumar

(millîsi de var!),

zina, fuhuş,

KDV’li yasal seks köleliği

, azgınlık azgınlık azgınlık, günah ve isyan selleri… Uyuşturucuda yedi yaş sınırı…

Akşam güneş batınca bazı büyük şehirlerin bazı yerlerinde fındık fıstık gibi ne satılıyor? Evet, ezelde yapmış olduğumuz ahd ü misaka dönmezsek, ona uymazsak daha çok belâ ve musibetler gelir.

Ezelde verilen ahd ü misaka hıyanetin ve isyanın sonu elbette iyi olmaz. Türkiyede ve İslâm dünyasında niçin bu kadar afet ve felaket oluyor diye soran kardeşimize cevaptır bu yazım.

(İkinci yazı) Bahar Hanıma

Bahar isimli hanıma…

Selam ve hürmetlerimi arzdan sonra. Hanımlar camiye gelmesinler demiyorum. Şeriat buna izin ve ruhsat vermiştir. Lakin

camileri kadınlarla doldurma kampanyalarını vahim bir bid’at olarak görmekteyim.

Duymuşsunuzdur,

bundan iki sene önce bir Ramazan gecesinde Ankara Hacıbayram camiinin içine erkek cemaat sokulmadı, otobüs ve minibüslerle kadınlar getirildi. Erkekler bahçede namaz kıldı.

İşte bu yanlıştır, hem de çok yanlış.

Allah namazlarımızı kabul buyursun. Namazı camide kılıyorsunuz diye ibadetiniz kabul edilmeyecektir diyen yoktur.

Biz dinimizin dünya hayatıyla ilgili uygulama hükümlerini

fıkıh

denilen mübarek ilimden öğreniriz.

Hanefî fıkhı, kadınların evlerinde namaz kılmasını efdal=yeğ görür. Erkek Müslümanlar için farz namazların cemaatle kılınması, farza yakın bir vecibedir.

Kadınlar için böyle bir mükellefiyet yoktur.

Camileri erkeklerle doldurmak için çalışmayıp da kadınlarla doldurmaya çalışmak doğrusu çok acayip ve ters bir tutumdur. Diyanetteki bazı kişilerin niçin böyle yaptıklarını araştırmamız gerekir.

Kibar ve saygılı bir e-mail gönderdiğiniz için size teşekkür ediyor ve Cenab-ı Haktan hayırlar diliyorum. Selam ve hürmetlerimle. 31.01.2014