İslâm Dünyasının Yürekler Acısı Perişan Hali
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Aralık 2018
Osmanlı Devleti, birtakım kusurlarına ve eksikliklerine rağmen bir İslâm devleti idi. Onun ve Hilafetin yıkılmasından sonra İslâm dünyası büsbütün başsız kalmış, perişan olmuştur.
Osmanlı Devleti Ehl-i Sünnet İslâmlığını benimsemişti. Çünkü Ehl-i Sünnet ve Cemaat Sevâd-ı Âzam ve Cadde-i Kübradır.
Bugün dünya üzerinde sayıları bir milyarın üzerinde olan Ehl-i Sünnet Müslümanları tek bir Ümmet haline gelmezlerse; perişanlıktan, zillet ve esaretten, sömürülmekten, ezilmekten, soyulmaktan, kıyıma uğramaktan kurtulamayacaklardır.
Ehl-i Sünnet Müslümanlarının tek bir Ümmet olabilmeleri için âdil, râşid, muktedir, müdebbir, zâhid, muttaki, muhlis, muslih bir İmama biat ve itaat etmeleri gerekir. İmamsız Ümmet olmaz.
Müslümanların birleşmesinin önündeki engeller hangileridir?
Bu engellerin birincisi cehalettir. İslâm dünyası genelde şifahî kültür bataklıklarına gömülmüş olup Ümmet çapında birlik, İmamet eğitimi verilmemekte, propagandası yapılmamaktadır.
İkincisi: Müslümanlar paramparça vaziyettedir. İrili ufaklı onlarca ulus-devlet veya kabile devleti, diktatörlükler…
Üçüncüsü: Emperyalist, sömürgeci, soyguncu, Haçlı, Siyonist; küfür, şirk, nifak güçleri Müslümanları divide et imperia=böl parçala hükm et prensibiyle idare etmekte veya ettirmektedir.
Dördüncüsü: İslâm dünyasının çeşitli ülkelerinde yekûn olarak milyonlarca Kripto Yahudi, Kripto Haçlı bulunmakta ve bunlar saf, cahil, ufuksuz Müslümanları yönlendirmektedir.
Beşincisi: İslâm dünyasında Abdullah ibn Sebe’ler çoktur ama Selahaddinler, İmam Şâmiller boy göstermemektedir.
Altıncısı: İslâm dünyasında sadece petrolden yekûn olarak trilyonlarca dolar kazanılmaktadır ama bu paralar halkı yetiştirmek, eğitmek, i’lâ-i kelimetullah yapmak, Ümmetleşmek, râşid bir İmama biat etmek için harcanmamakta, birileri tarafından Amerikan bankalarına yatırılarak küfrün hizmetine verilmektedir.
Yedincisi: İslâm dünyasında büyük sayıda münafık, cahil, yarı mühtedi, maceraperest, arivist, hain cirit atmaktadır.
Sekizincisi: İslâm hikmet=bilgelik dinidir. İslâm dünyasında bugün bilgelik yerine beyinsizlik hâkim ve yaygındır.
Dokuzuncusu: İslâm dünyasının içindeki hıyanet, dışındaki düşmanlıktan daha vahim ve tehlikelidir.
Netice olarak: İslâm’ın ve Müslümanların önündeki en son büyük engel kötü ve hain Müslümanlardır.
İslâm dünyasında maalesef darü’l-eman ve darü’l-huzur durumunda hiçbir büyük ülke yoktur. İslâm dünyası iç savaşlarla, sapıklıklarla, ihtilallerle, iğtişaşlarla çalkalanıp durmaktadır.
İslâm dünyası, aşikâre işlenen büyük günahlarla, riba, zina ve binayla, en çirkin fısk ve fücurlarla, taife-i nisanın ahkâmı Kur’âniyeye isyan ve tuğyanlarıyla, en çılgın dünyevilikle çalkalanmaktadır.
Bir yanda öldürülen, aç kalan, perişan olan milyonlarca Müslüman; öbür yanda Nemrut ve Firavunlara taş çıkartacak lüks, israf, sefahat, fıskr fücur, hayasızlık ve debdebe içinde yaşayan mütegallibe.
Ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılmış, bunların yetmiş ikisi Cehennemlik bid’atçiler ve sapıklar… Bu yetmiş iki fırka-ı dallenin yüzlerce binlerce şubeleri var.
Müslüman kılıklı Samiriler altına gümüşe, dolara euroya, Altın Buzağıya tapıyor.
Onların dinleri para, kıbleleri karıdır.
İslâm adalet, güvenlik, istikamet (doğruluk dürüstlük) hikmet (bilgelik), hakiki medeniyet dinidir, bugünkü İslâm dünyasında bunlar var mıdır?
Her yıl ilan edilen uluslararası şeffaflık ve temizlik listesinde, başı Danimarka ve Yeni Zelanda gibi Hıristiyan ülkeler çekiyor, Müslümanlar ise listenin sonlarında yer alıyor.
İslâm dünyasının bütünün ıslaha ihtiyacı vardır. Bu da Kur’ân’ı, Sünneti, Şeriatı, fıkhı, İslâm ahlâkını ve İslâm hikmetini bilmekle olur.
Islah için ilim, irfan, irade, azim, sebat, adalet, istikamet gerekir.
Müslümanlar bugünkü kültür ve zihniyetleriyle, bugünkü parçalanmışlıklarıyla, bugünkü Ümmetsizlikleriyle, bugünkü ahlâklarıyla büyük bir felakete doğru ilerlemektedir.
Bir buçuk milyarlık İslâm dünyası tek bir Ümmet olsaydı, râşid ve âdil bir İmama biat ve itaat etseydi, nüfusu on milyonun altında olan İsrail’e yenik düşmezdi.
Hz. Ömer edebiyatı yapmakla iş bitmiyor. Faruk’un adaletini önce kendi nefsine, sonra topluma uygulayacaksın.
Kur’ân Kur’ân Kur’ân deyip, sonra Kur’ân’ın yapma dediklerini yapan, yap dediklerini yapmayan fasıklar, ateş olsalar, düştükleri yeri bile yakamazlar.
İslâm dünyasının kedilere ihtiyacı yoktur, Bengal kaplanlarına ihtiyacı vardır.
Kudüs’ü Haçlıların elinden alan Selahaddin vefat ettiğinde on ülkenin sultanı idi ama terekesinden cenaze masraflarını karşılamaya yetecek miktarda parası çıkmamıştı.
Evet, İslâm dünyası büyük bir ıslaha muhtaçtır ama bunu kim planlayacak, kim hayata geçirecek?
Bunu yapamayacaksak melhamelere hazır olalım.
İsrail’in bu son şiddetli öldürücü yakıcı saldırısı, soykırımı, vahşet ve zulmü ne kadar sürer? Birkaç gün veya birkaç hafta…
Bizim feryatlarımız figanlarımız tepkilerimiz
sloganlarımız kaç zaman sürer? Birkaç gün veya birkaç hafta…
Sonra?.. Unuturuz… Ölenler ölür, kalanlar yaralarını sarar… Bağırmaktan sesimiz kısılır… Araya başka konular girer… Meselâ başka Soma’lar olur, hiç düşünmediğimiz yerden bir darbe yeriz… Gazze’yi unuturuz.
Türkiye koca bir ülke, büyük bir devlet, yetmiş altı milyonluk bir halk ama bağırmaktan, ağlamaktan, feryad u figan kopartmaktan, nümayiş yapmaktan başka bir şey yapamıyoruz. Gazze yanıyor, Gazzeliler çoluk çocuk ihtiyar sivil halk ölüyor, Gazze binaları yıkılıyor, Siyonistler Gazze’ye ateş yağdırıyor… Peki biz ne yapıyoruz? Seyrine bakıp bağırıp çağırıyoruz…
Osmanlı’nın varisleri olarak Filistin’de, Kudüs’te, Gazze’de bizim de haklarımız var. Bu hakları doğru dürüst aramıyoruz. Gazzeli mazlum kardeşlerimize fiilen yardım edemiyoruz. Gazze’de şu anda kaç Türk lejyonu var? Kaç Türk mücahidi var?
İstanbul’da Gazze diye ağlıyoruz, saçımızı başımızı yoluyoruz, sonra akşam yaklaşıyor, iftar sofrasına oturuyor ve Allah ne verdiyse iştahla yiyoruz. Yemekten sonra çay içerken, bedava ve ucuz tarafından İsrail’i lâ’netliyoruz… Sonra uykumuz geliyor yatıyoruz. Sahur yemeğimizi yiyoruz… Gündüzleyin biraz daha ağlayıp bağırıyoruz.
Bu esnada Gazze’de masum çocuklar ölüyor, siviller ölüyor, ihtiyarlar, kadınlar ölüyor… İsrail bombalıyor, öldürüyor, yakıyor, yıkıyor… Biz de boş durmuyoruz bu esnada; bağırıp çağırıyoruz, ağlıyoruz, ah vah edebiyatı yapıyoruz. Az şey midir bu! Ağlıyoruz ama
Edebiyata geldi micihad konusunda mangalda kül bırakmayız ama… Lafla peynir gemisi yürümez… Sadece bağırıp çağırmakla cihad yapılmaz.
Niçin orada muharip Türkiye Müslümanları yok?
İsrail’e lanet ediyoruz ama onunla ticarî münasebetlerimiz tıkırında gidiyor. Nice tahıl, bakliyat, sebze, meyva İsrail tohumuyla yetiştiriliyor.
derken İsrail tohumlu domatesleri biberleri yiyoruz.
Nasıl olur bu?.. Resmî olmaz, hususî olur. Kolay olmaz zor olur.
Kim ne derse desin, bendeniz bir Osmanlı torunu olarak Filistin’den vazgeçmem. Bir Müslüman olarak Kudüs’te benim de haklarım vardır.
Filistin ve İsrail konusunda
Onlar Yahudi olarak böyle derken, ben bir Müslüman olarak niçin aynı şeyleri söylemekten korkacağım?
Doğrusu bugünkü ağlamalar, feryatlar, figanlar, protestolar beni hiç mi hiç tatmin etmiyor? Yetmiş altı milyonluk Türkiye’nin tepkisi bu kadar ucuz olmamalıdır. 20.07.2014