İslâm Düşmanları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Cuma
Bugün Türkiye’de İslâm Şeriat’ına savaş ilan etmiş olan ve kendilerini çağdaş, ilerici, medenî, haklı olarak gören bir zümre bulunmaktadır. Bunların içinde üniversite mensupları, gazeteciler, aydınlar, yüksek bürokratlar vardır. Acaba bu İslâm düşmanlarının bilgi, ahlâk, aksiyon seviyeleri nedir?
Öncelikle şu hususu belirteyim ki, İslâm ile savaşmayan ateistler veya başka din mensupları konumuz dışındadır. Ben, harbî savaşçıları kasdediyorum ve sadece onlardan bahsedeceğim.
İslâm düşmanlarının çoğu bilgi, kültür, ilim, irfan bakımından ve bilhassa din konusunda câhil insanlardır. Sloganlara dayalı sathî (yüzeysel) ve ucuz bilgileri vardır. Zaten bunların çoğu eski marksistlerdir ki, o gayr-i ilmî ve yanlış ideolojinin gözlüğüyle gerçekleri görmelerine imkân ve ihtimal yoktur. Öyle müsteşrikler (şarkiyatçılar, doğu bilimleri uzmanları) vardır ki, başta Arapça olmak üzere birkaç doğu dilini mükemmel şekilde bilirler. İslâmiyet’i incelemişlerdir. İslâm’a karşı oluşları inattan, nasipsizlikten ileri gelir.
Bizim İslâm düşmanı naylon aydınlarımızın, köşe yazarlarımızın ise islâmî kültürleri sıfırdır. Elifi görseler mertek sanırlar. Onlarda bir Louis Massignon, bir Louis Gardet, bir M. Watt’taki insafı göremezsiniz. Vaktiyle Rusya’da bezbojnik adını taşıyan din ve Allah düşmanı bir teşkilat varmış. Bizim İslâm düşmanları o zihniyete sahiptirler. İslâm düşmanlarının ahlâkları da çok düşüktür. Yalana, iftiraya, sahtekârlığa başvururlar. İçlerinde öyle ahmaklar vardır ki, “Biz hem Müslümanız, hem de Şeriat’a karşıyız” derler. Yahu, Şeriatsız Müslümanlık olur mu? Şeriat, İslâm dinindeki amelî (uygulamaya ait) hükümlerin tamamına verilen addır. Hattâ Şeriat ile İslâm özdeştir, eş mânalıdır. “Ben Müslümanım, fakat Şeriat’a karşıyım” demek, “Ben Müslümanım, fakat İslâm’a karşıyım” demek kadar mantıksız bir laftır.
Bugün aklı başında Hıristiyanlar İslâm’a düşmanlık etmezler. İnanç ve din olarak İslâm’ı kabul etmez, benimsemezler ama medenî insanlar olarak düşmanlık etmezler, saldırmazlar. Hıristiyan Amerika’da, Avrupa ülkelerinde İslâm’a saygı duyulmakta, Müslümanların temel hak ve hürriyetleri tanınmaktadır. Amerika, İngiltere, diğer medenî Avrupa ülkelerinin üniversitelerinde başörtülü Müslüman kız öğrenciler rahatça okuyabilmekte, üniversite kampüslerinde büyük cemaatlerle cuma namazı kılınmakta, bazı erkek öğrenciler islâmî kıyafetlerle ders takip edebilmektedir.
Bugün Türkiye’de öyle rektörler vardır ki, Müslüman kız öğrencilere zulümde eski engizisyon mahkemelerinden daha insafsızca hareket etmektedir.
Aklı başında hiçbir Türkiyeli Yahudi İslâm düşmanlığı yapmaz. Çünkü onları bu ülkeye Müslümanların dindar ve veli padişahı ikinci Bayezid Han davet etmiş, kendilerine yeni bir vatan kazandırmıştır. Türkiyeli Yahudiler içinden çıkan Moiz Kohen adlı adam, maalesef Tekin Alp takma adıyla kitaplar yazmış ve bunların birinde, “Kahrolsun Şeriat” başlıklı bir bölüm kaleme almıştır. Bu ne yakışıksız bir şeydir. Bereket versin ki, Müslümanları müdafaa eden, müderris (profesör) Avram Galanti gibi insaflı ve namuslu Yahudiler de çıkmıştır.
İslâm’ı çağdışı, Müslümanları gerici olarak gören ve gösteren din düşmanları temiz insanlar mıdır? Hayır, onların bir kısmı gırtlaklarına kadar pisliğe, rüşvete, kokuşmaya, talana, soyguna, bütçe hortumlamasına batmışlardır. Haram ve gayr-i meşru yollardan elde edilmiş karunî servetlere sahiptirler. Maddeci, hedonist, makyavelist bir dünya görüşüne saplanmışlardır.
İslâm büyük bir dindir. Büyük devletler kurmuş, büyük barışlar (pax) tesis etmiş, insan boyutlarına uygun bir medeniyet, kültür, sanat geliştirmiştir. İslâm düşmanlarının böyle şeyleri yoktur. Onların ideolojileri, dünya görüşleri, hayat biçimleri İslâm ile kesinlikle boy ölçüşemez. Uyduruk, ucuz, derme çatma şeylerdir.
Özetlemek gerekirse, Türkiye’deki İslâm düşmanlarının ne ilim, ne kültür, ne medeniyet, ne insanlık bakımından tutar tarafları yoktur.
Peki, Müslümanlar onlara niçin yeniliyor? Bu sorunun cevabı basittir. Müslümanlar tarihî ârızalar ve kendi hatâları yüzünden şu anda bir kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş, köylü kültürü ve zihniyetine sahiptirler. İslâmî hizmetleri görenlerin bir kısmı samimî ve muhlis, fakat câhil ve zekâ bakımından yetersizdir. Bir kısmı ise zeki ve okumuş olmakla birlikte din sömürüsü yapmakta, İslâm ahlâkına aykırı işler etmektedir. Şu anda İslâm’ın önündeki en büyük engel bu ahmaklarla hâinlerdir. Bu engel bertaraf edildiği takdirde yol açılacak ve İslâm düşmanlarının gücü kalmayacaktır.
Gafil insanlar ölünce, gerçeği görecekler ve Allah’a şöyle yalvaracaklarmış:
Onlara şu cevap verilecekmiş:
Dinsiz, ateist, inançsız, âhirete iman etmeyen kişilere fazla bir şey dediğim yoktur. Sözüm iman etmiş olan Müslümanlaradır. Yahu günlerinizi niçin gafletle geçiriyor, bunca güzel fırsatı kaçırıyorsunuz?
Hayır hasenat için ille de zengin olmak gerekmez. Hadîste
buyuruluyor. Başka bir hâdiste
deniliyor.
İbadet edin, camiye gidip cemaat sevabı kazanın; inanç, ibadet, ahlâk, ilmihal bilgileri ihtiva eden
küçük broşürler dağıtın, fakir fukaraya yiyecek ve para verin… İyi işler yapmak her zaman zor değildir, çok kolay olanları vardır. En iyi ticaret Allah ile yapılandır. Mallarınızla, bedenlerinizle Allah’ın rızasını ve Cennetini kazandıracak güzel ve iyi ameller işlemeye bakın.
Öyle ki, düşmanlarınız bile sizin için
desinler. Sakın ola ki,
dedirtmeyiniz kendinize. Gün gelecek, ya bu dünyayı terketmek suretiyle, yahut da eldeki fırsatları kaçırmış olmak yüzünden hayır hasenat yapacak haliniz kalmayacaktır. Kaçan fırsatlar geri gelmez. Agâh olunuz! 03 Temmuz 1999