Pazartesi

 

Gıybeti, nemimeyi, yalanı, iftirayı, dedikoduyu, gevezeliği, zevzekliği, lisan âfetlerini; İslâm dini kadar şiddetle ve kesinlikle yasaklayan başka bir din yoktur. Hal böyle iken Müslümanlık dünyasında maalesef bunlar çok yaygındır. Önce yukarıda saydığım kelimeleri açıklayayım:

Gıybet

: Birisinin gıyabında (arkasından), duyduğu takdirde üzüleceği, hoşlanmayacağı doğru bir söz söylemektir. (Söylenen doğru olmazsa, yalan olursa gıybet değil, iftira olur). Mesela çok zayıf bir kimse için sıska yahut hani şu bir deri bir kemik adam var ya… gibisinden bir söz etmek (o duysa, bu sözden hoşlanmayacaksa) gıybettir.

Yalan

: Doğru olmayan bir şey söylemek. İşe geç kaldı, olmadığı halde hastaydım diye bir mazeret uyduruyor.

Nemime

: İki kişi yahut iki zümre arasında lâf taşımak.

“O senin aleyhinde şöyle şöyle şöyle konuştu…”

diyerek fitne ve fesat çıkartmak!

İftira

: Gerçek olmayan bir isnatta bulunmak. Adam balkonuna oturmuş, nar suyu içiyor, onun için

“şarap içiyor…”

demek.

Gevezelik

: Lüzumsuz yere bol bol konuşmak.

Zevzeklik

: Aynı mânâya gelir.

Lisan Afetleri:

İmamı Birgivî hazretlerinin

Tarikat-i Muhammediye

adlı eserinin büyük bölümü bunlara ayrılmıştır. Her akıllı Müslüman okumalı, öğrenmeli, dilini tutmalı, kendine çeki düzen vermeli.

Halkımızın büyük bir kısmı maalesef dedikodu mahiyetindeki haberlere çok meraklıdır.

Alim ve fadıl bir kişi, insanları ebedî mutluluğa ulaştıracak çok faydalı, çok lüzumlu bir kitap yazsa, onu fazla okuyan çıkmaz. Nihayet birkaç bin adet satılır.

Cin fikirlinin biri dehşetli, çok meraklı bir dedikodu kitabı yazsa, meselâ

“Meşhur politikacı Kemankeş Türk değil, Viking asıllıdır…”

dese herkes merak eder ve o kitabı (yalan ve saçma da olsa) okur.

Başta gıybet olmak üzere lisan afetleri Müslümana çok şey kaybettirir. Sırtına ağır günahlar yükler. Kendi iyilikleri ve sevapları gıybet ettiği kimseye verilir. Sevabı kalmazsa, gıybet edilenin günahları onun üzerine yüklenir. Kur’ân-ı Kerîm gıybeti, “Ölü kardeşinin etini yemek” kadar çirkin ve iğrenç bir günah olarak görmektedir.

İslâm dininin konuşma ve yazma ile ilgili bazı kuralları şunlardır:

  • “Ya hayırlı söz söyle, yahut sus.”
    (Hadîs)
  • Söz gümüşse, sükut altındır.
  • Söylediğin her şey doğru olmalı. Lakin her doğruyu söylemek doğru olmaz.
  • Oruçlunun

    faydasız, lüzumsuz şeyler konuşması

    orucunun sıhhatine mani olmaz, yani bozmaz ama

    ona büyük zarar verir.

  • Oruçlu

    yemek yemediği, su içmediği gibi


    dilini de faydasız konuşmalardan, hele gıybet ve yalandan korumalıdır.

  • Gözlerini

    harama bakmaktan, kulaklarını haram şeyler dinlemekten

    korumalı, ayaklarıyla kötü yerlere gitmemelidir.

    Hüccetülislâm İmamı Gazali hazretlerinin

    İhyau Ulumiddin

    adlı eserinin kırk kitabından (bölümünden) biri

    “Orucun sırları”

    başlığını taşımaktadır. Şu mübarek günlerde o kitabı okumakta büyük yarar vardır.

    Geçenlerde yazmıştım, bir kere daha yazayım.

    Peygamberimiz zamanında Medine’ye iki Bizanslı doktor gelmiş. Efendimizle görüşmüşler.
    Sevgili Peygamberimiz daha sonra şöyle buyurmuş:

    “Gıybet olmasaydı, o ikisinden hangisinin kuvvetli doktor olduğunu size söylerdim…” Arif olana, anlayana bu kadar yeter.
    Kâmil (olgun) Müslümanlar, kendi kusur, günah, ayıplarına bakmaktan ve onlar için üzülmekten, başkalarının noksan ve ayıplarını göremez.

    Yemek Kültürü ve Öteki Kültürler

    Müslüman kesimde yemek kültürü hızla gelişiyor. İçkisiz lüks lokantaların sayısı artıyor. Dinimizin kesin olarak yasakladığı israfa, saçıp savurmaya, gösterişe, aşırı tıkınmaya kaçmamak şartıyla bu gelişme sevinç vericidir. Bu gibi lokantalar, dindar Müslümanlardan ziyade ehl-i dünyaya, sevgili hedonist vatandaşlarımıza hitap etmelidir.

    Madem ki, haddinden fazla yemek istiyorlar, Müslümanların tesislerinde yesinler.

    Onlar yemeğin yanında içki de isterler… İsterler ama yemekleri çok lezzetli, dekorasyonu güzel ve sanatlı, fiyatları makul içkisiz bir lokanta her zaman tercih edilir. Bendeniz şahsen pahalı ve lüks yerlerde yemek yemem. Değersiz ve mütevazı bir kimseyim, binaenaleyh orta halli yemeliyim. Zaten bütçem yeme içmede israfı kaldırmaz. Uzanamadığın üzüme koruk diyorsun… Eyvallah…

    Müslümanların yemek kültürü, lüks otomobil kültürü, pahalı cep telefonu kültürü, markalı lüks giyim kuşam kültürü yanında asıl kültür sahasında da hızla ilerlemeleri gereklidir. Edebiyat kültürü, tarih kültürü, güzel sanatlar kültürü, mimarlık ve şehircilik kültürü, dekorasyon kültürü, şehir ve medeniyet görgüsü, yardımseverlik ve paylaşım kültürü, kitap kültürü…

    Her hafta, hattâ haftada birkaç kez lüks ve pahalı restoranlara giden zengin Müslüman acaba kitapçılara, el sanatı ürünü satan dükkanlara da bu kadar sık uğruyor ve alış veriş yapıyor mu? Yoksa hiç mi gitmiyor? Otomobil yakıtına, yemeye içmeye, cep telefonu masraflarına hayli para ödeyen zengin sofu acaba kitaba, sanata, kültüre ne kadar yatırım yapıyor? Günde üç öğün yemek yiyor, maşaallah değirmen gibi öğütüyor ve semiriyor. Lakin kitap okumuyor, bu nasıl bir Müslüman zengin?Paraca zengin, kültürce fakir. Vah vah…02 Ekim 2007