İslâm ile Nasraniyet arasındaki büyük farklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Perşembe
Son yıllarda ülkemizdeki misyoner faaliyetleri hız ve yoğunluk kazanmıştır. Onların öğretilerinin ana maddeleri şunlardır: Hazret-i İsa Allah’ın oğludur. insanları ilk günahtan kurtarmak için kendini feda etmiş ve çarmıha gerilerek ölmüştür. Kitab-ı Mukaddes haktır. İslâm hak din değildir. Hazret-i Muhammed peygamber değildir. Kur’ân ilahî vahiy değildir. Müslümanların kurtulmaları, Tevhid dini olan İslâm’ı bırakıp, Teslis dini olan Nasraniyete girmelerine bağlıdır… Misyonerlerin faaliyetlerine paralel olarak, onlarla işbirliği yapan bazıları da “Âmentüde Ehl-i Kitab ile ittifakımız vardır” demekte ve Nasranîlerin ehl-i necat ve ehl-i cennet olduklarını iddia etmektedir. Müslümanlarla Hıristiyanların âmentü konusunda ittifak halinde olduklarını iddia etmek, muhakkak ki, büyük bir yalandır. Aşağıda on iki madde halinde İslâm ile Nasraniyet arasındaki derin farklılıklar anlatılmaktadır. Verilen bilgilerin yanlış olduğunu iddia eden misyoner veya diyalogçu çıkarsa, kendilerini halk huzurunda açık oturuma dâvet ederiz.
(1) Allah’a inanç konusunda: Müslümanlık TEVHİD dinidir, Hıristiyanlık ise TESLİS dinidir. İslâm’da Allah, noksan sıfatlardan TENZİH edilir, KEMÂL sıfatlar ile tavsif edilir. Hıristiyanlık’ta ise Allah’ın oğlu olduğu, ayrıca Ruhulkuds denilen üçüncü bir uknum bulunduğuna inanılır.
(2) Peygamberler konusunda: İslâm dini, Hazret-i Adem’den Son Peygamber Hazret-i Muhammed’e kadar gelip geçmiş BÜTÜN Peygamberleri kabul eder, bunlar arasında Peygamberlik bakımından ayırım yapmaz. Bir kimse, Hazret-i İsa’yı Peygamber olarak kabul etmese, Müslüman olamaz. Hıristiyanlar, Hazret-i Muhammed’i kabul etmezler, ona -hâşâ- yalancı derler. İslâm’da, bütün peygamberlerin ismet sıfatına sahip mâsum (günahtan korunmuş) kimseler olduğu kabul edilir. Hıristiyanların kutsal kitaplarında Peygamber Lut’un, kızları tarafından sarhoş edildiği, bu vaziyette onlarla yatıp zina ettiği yazılıdır. Yine Hazret-i Süleyman’ın âhir ömründe putlara taptığı, Hazret-i Davud’un, bir kumandanının karısına göz dikip onunla zina ettiği gibi çirkin şeyler yazılıdır.
(3) Kutsal kitaplar: Bir Müslüman, Kur’ân’dan önce gönderilmiş kutsal kitaplar olduğuna inanır. Ancak onların asıl metinleri kayb olmuş, birtakım kâtiplerin yazmış olduğu ve tahrif edilmiş, çelişkili, birbirine uymaz, içlerine ilâve yapılmış olduğunu bilir; gerçek Tevrat’a, gerçek İncil’e iman eder, bugünkü muharref ve çelişkili metinleri kabul etmez. Zaten önceki kutsal kitapların hükümleri Kur’ân gönderildikten sonra kaldırılmıştır.Hazret-i Muhammed hiçbir okula gitmemiş, herhangi bir öğretmenden ders almamış ümmî bir peygamberdi. İlâhî vahiy olarak kendisine gelen Kur’ân-ı Kerîm’i çevresine aynen bildirmiş, ashabı, âyetleri yazı yazılabilecek malzeme üzerine yazmışlardı. Kur’ân bütünüyle korunmuş ve zamanımıza kadar gelmiştir. Onda tahrifat, ilâve, çıkartma, değişiklik olmamıştır.
(4) İslâm dini Hıristiyanlara tolerans gösterir, onların zorla Müslüman yapılmasına izin vermez; ehl-i zimmet, ehl-i kitap olarak Darü’l-İslâm’da yaşamalarına, din ve inanç hürriyetinden yararlanmalarına, kimliklerini korumalarına müsaade eder. Hıristiyanlık ise, uzun asırlar boyunca Müslümanların haklarını kabul etmemiş, onlara tolerans göstermemiş, Endülüs’ü aldıktan sonra, yapılan anlaşmayı çiğneyerek orada Müslümanların kökünü kazımıştır.
(5) Birinci Haçlı Seferinde Hıristiyanlar Kudüs’ü aldıkları zaman şehirdeki Müslümanları ve Yahudileri kadın, çocuk, ihtiyar, hasta, yaralı demeden kılıçtan geçirmişler, büyük bir vahşet ve merhametsizlik sergilemişlerdir. Aradan bir yüzyıl geçtikten sonra İslâm sultanı Selahaddin Eyyübî Kudüs’ü alınca bir Hıristiyana bile dokunmamış; kıymetli eşyalarını yanlarına alarak şehri selamet içinde terk etmelerine izin vermiş, hattâ yol parası olmayan dul kadınlara yardım yapmıştır.
(6) Haçlılar, 1204’te, Dördüncü Haçlı Seferi’nde Bizans imparatorluğunun başkenti İstanbul’u zapt etmişler, şehirdeki Ortodoks din kardeşlerine korkunç zulümler yapmışlar, sivilleri öldürmüşler, kadın ve kızlarına tecâvüz etmişler, her yeri yağmalamışlardır. Bu yağmadan ünlü Ayasofya da payını almıştır. Haçlı askerleri mâbedin içine, yağma mallarını yüklemek için atlar, katırlar, eşekler sokmuşlar, bu hayvanlar yerlere pislemiştir. Hattâ, patrikin vaaz kürsüsüne bir fâhişe çıkartmışlar ve ona gülünç ve müstehcen konuşma yaptırtmışlardır. Başka mezhepten olan din kardeşine böyle yapanlar, Müslümanlara neler yapmaz ki…
(7) Müslümanlar feth ettikleri ülkelerdeki yerli halkı kıyıma tâbi tutmamışlardır. Hıristiyanlar, feth ettikleri Amerika’da yerlileri kırmışlar, onların medeniyetlerini yok etmişlerdir.
(8) Hıristiyanlıkta misyonerlik vardır. Tarih boyunca misyonerler, emperyalist ve sömürgeci Batı devletlerinin keşif kolları ve öncüleri olarak çalışmıştır. Müslümanlıkta dâvet ve tebliğ vardır ama Hıristiyan dünyasındaki gibi agresif, siyasî, zorlayıcı tebşir (misyonerlik) hareketi yoktur.İslâm devletlerinin hakimiyetinde Ehl-i Kitab (Hıristiyanlar ve Yahudiler)adalet ve güven içinde yaşamışlardır.
(9) Bir İslâm devleti olan Osmanlı hakimiyetindeki Kuds-i şerifte Hıristiyanların kiliseleri Türk askerleri tarafından korunuyor ve birbirleriyle geçinip anlaşamayan çeşitli Hıristiyan mezheplerinin mensupları İslâm barışının ve bayrağının gölgesinde ve Türk askerlerinin koruması altında rahatça ve serbestçe yaşayıp ibadet edebiliyorlardı. 1917’de Filistin İngilizlerin eline geçti. 1948’de, Hıristiyanların desteği ile İsrail devleti kuruldu. Bugün o topraklarda eski İslâm hakimiyeti zamanındaki barış, güven, adalet ve sükûn var mı?
(10) Hıristiyanlık âlemi, dinden uzaklaştıkça özgürleşmiş, medeniyet bakımından terakki etmiştir. Lakin, hak dinin kontrolu ve yönlendirmesi olmadığı için onun medeniyeti insanlık ve dünya boyutlarına uygun olmamış, ortaya ucûbe bir uygarlık çıkmıştır. İslâm dünyası ise, tam tersine dinden uzaklaştıkça gerilemiş, tezebzübe düşmüş, perişan olmuştur.
(11) Hazret-i İsa’nın öğretilerinden, hayat hikâyesinden, getirdiği ilâhî vahiyden elde fazla bir şey kalmamıştır. Bugünkü haliyle Hıristiyanlık, münzel (indirilmiş) ve ilâhî bir din değildir. Tarsuslu Pavlos’un öğretileri, Hz. İsa’nın tevhidî öğretilerinin yerini almıştır. Bugünkü Hıristiyanlıkta Yunan paganizminden, Akdeniz ve Ortadoğu medeniyetlerinin mitoloji ve hurafelerinden alınmış nice bozuk akideler, kurumlar, adetler, uygulamalar bulunmaktadır. İslâm ise, teorik-nazarî bakımdan hiçbir tahrife, bozukluğa, tâdile, değişime uğramamış olup münzel-indirilmiş din sıfatını korumaktadır.Kur’ân bütün olarak muhafaza edilmiştir. Peygamberin yüzbinlerce hadîsi ravileriyle, senetleriyle, bize nasıl ulaştıklarına dair en ince bilgilerle birlikte zapt olunmuştur.
(12) İslâm’ın parlak devirlerinde Müslümanlar insan ve yeryüzü boyutlarına uygun olan fıtrî bir medeniyet geliştirmişlerdir. Yeryüzünü tahrip etmemişler, denizleri, nehirleri, havayı kirletmemişlerdir. Batı medeniyeti ise, ilâhî vahiyden kopuk, evrensel bilgelik kontrolundan âzâde olduğu için insanlığı bir kere değil, bin kere yok edecek nükleer silâhlar geliştirmiş, yekûn olarak yüz milyondan fazla insanın ölümüne sebep olan iki büyük dünya savaşı çıkartmış, ozon tabakasını delmiş, kutuplardaki buzların erimesine ve yeni bir tufan oluşmasına yol açacak yanlış işler yapmış, insanlığın büyük kısmı aç ve perişan sürünürken, mutlu ve putlu bir azınlığın dünyanın servet ve gelirlerinin arslan payını almasına yol açmıştır. Bugün dünyadaki savaşların, zulümlerin, sömürülerin, haksızlıkların, kıyımların, çarpıklıkların fâili, sebebi, sorumlusu bozuk Batı medeniyetidir. 21 Temmuz 2006