Pazar

 

Bir İngiliz gazetesinde Kayseri’deki iş, sanayi, ticaret hayatı ile ilgili bilgileri okudum, çok memnun oldum. İngiliz gazetesi Kayseri’nin dindar bir şehir olduğunu, Cuma ezanı okununca herkesin namaza gittiğini, camilerin dolduğunu, işyerlerinde ve fabrikalarda mescidler bulunduğunu, işadamlarının hacı ve musalli olduğunu yazıyor.

Müslümanların iş, ticaret, sanayi, hizmet sahalarında çalışıp zengin olmaları ne iyi bir şey. Ancak bu konuda mutlaka üç şartın yerine getirilmesi gerekir:

Birinci Şart:

Ticaret ve iş faaliyetleri İslâm’a uygun olacak. Helâl kazanılacak, haramdan kaçınılacak. Bütün faaliyetlerde Şeriatın ve Fıkhın emirlerine, yasaklarına, tavsiyelerine uyulacak.

İkinci şart:

Helâl ve meşru şekilde kazanıldığı gibi yine helâl ve meşru şekilde harcanılacak. “Para benim, ben kazandım… Canımın istediği gibi harcarım…” şeklinde şeytanî kuruntulara kapılınmayacak. Zenginler ortahalli, mütevâzı, Sünnet-i seniyyeye uygun, ahlâklı, faziletli, örnek bir hayat sürecek.

Üçüncü şart:

Müslüman işadamları, sanayiciler, zenginler, kazançlarının bir kısmı ile ciddî, faydalı, zarurî İslâmî hizmetlere destek verecekler. Ancak, bu destek ve cömertlik esnasında hiçbir din sömürücüsü şahsa veya cemaate para kaptırmayacaklar.

Türkiye’nin bir “içten-sömürge” olmasını isteyen ve planlayan dış düşmanlarımız ve onların içteki işbirlikçileri ve yardakçıları Anadolu ve Trakya’nın Müslümanlarının sanayie atılmasını, fabrikalar ve holdingler kurmalarını, zengin olmalarını, hele içinde cami bulunan fabrikalar açmalarını hiç mi hiç istemezler.

Onlar böyle faaliyetleri görünce avaz avaz feryada başlarlar. “Eyvah irtica aldı yürüdü… Eyvah laiklik tehlikede… Eyvah Cumhuriyetin temelleri yıkılıyor!…”

28 Şubat post-modern darbesinden sonra böyle az mı yaygara kopartılmıştır. Neymiş efendim, Türk Hava Yolları uçaklarında yolculara filan firmanın kek ve bisküvileri ikram ediliyormuş. O fabrika yeşilmiş, kekler yeşilmiş… Böyle nice yaygaralar işitmiştik.

Bütün baskılara, bütün tehditlere, bütün anti-gerici teröre rağmen Anadolumuzun birçok şehrinde Müslümanlar fabrikalar, büyük işletmeler, holdingler kurmuşlardır. Yukarıdaki üç şarta riayet edilmesi şartıyla kendilerini tebrik ve Cenab-ı Hak’tan başarılarına başarı katmasını niyaz ediyorum.

Yurdumuzda her yıl İslâmî hizmet ve faaliyetler için milyarlarca dolar toplanıyor. Bunların bir kısmı ile gerçekten faydalı hizmetler ve faaliyetler yapılıyor. Lakin bir kısmı plansız ve programsız şekilde harcanıyor ve ziyan ediliyor. İmanlı ve takvalı işadamlarımız öncelikle çok hayatî, zarurî, yapılması mutlaka gereken hizmetleri desteklemelidir. Bu hususta maddeler yazıyorum:

(1) Bugün Türkiye’de en önemli hizmet imanı korumak hizmetidir. Dış düşmanlarımız ve onların işbirlikçileri halkımızın imanını yıkmaya çalışıyor. İman giderse herşey gider. Dünyayı elde etmiş, lakin imanını yitirmiş, böyle bir kimse bitmiş, iflas etmiş değil midir? Çocuklarımızın gençlerimizin, halkımızın imanını kuvvetlendirmek için çok ciddî, çok etkili, çok güçlü çalışmalar ve yayınlar yapılmalıdır. Bütün bunlar Allah rızası için yapılmalıdır. İman hizmetlerine para, menfaat, zenginlik hırsı, nefsaniyet, hizipçilik, cemaatçilik, benlik karıştırılmamalıdır. Zenginlerimiz nerede böyle faaliyetler yapılıyorsa, bunları kimler yapıyorlarsa mutlaka desteklemelidir.

(2) Müslümanların en büyük noksanı yeterli sayıda güçlü, vasıflı, üstün, etkili elemanlara sahip olmamalarıdır. Bu eksikliği gidermek için ülkenin en temiz, en kabiliyetli, en istidatlı, en zeki, en ahlâklı ve faziletli, ruh soyluluğuna sahip gençleri araştırılmalı, bulunmalı ve onlara dış dünyada

çok yüksek

tahsil yapma imkanı ve fırsatı verilmelidir. Bu gibi gençler Avrupa’nın büyük üniversitelerinde, Japonya’da, GüneyKore’de, Tayvan’da, Singapur’da, ABD ve Kanada’da okutulmalıdır. Tahsil hayatları esnasında ayaklarının kaymaması için özel bir teşkilat kurulmalı, disiplin sağlanmalıdır.

(3) Müslüman zenginlerimiz cami hoparlörü, cami helâsı, cami meşrutası (lojmanı), cami kaloriferi, cami kliması, minare şerefesi gibi şeylere para ve destek vermemelidir. Din iman elden gitmiş, şimdi bunlarla uğraşılmaz.

(4) Anadolu ve Trakya’nın imanlı, şuurlu, akıllı Müslüman zenginleri kitaba, kültüre, güzel sanatlara, evlerini ve işyerlerindeki bürolarını yüksek bir şekilde dekore etmeye çok önem vermelidir. Düşünelim: Kayseri, Konya veya Adana’da Müslüman bir fabrikatörü ziyaret ediyorsunuz. Yüz metrekarelik bürosuna girdiğiniz vakit gözleriniz kamaşıyor. Duvarlarda nefis yağlıboya resimler, gravürler, hüsn-i hatlar… Vitrinlerde nefis porselenler, çiniler, madenî eşyalar… Yerlerde nefis kökboyalı el dokuması halılar ve kilimler… Koltuklar, kanapeler, sandalyalar bile birer sanat şaheseri… Patronun nefis masasının üzerinde nefis tarihî-antika bir hokka takımı… Çay veya kahve ikram ediliyor, bardaklar ve fincanlar nefis, çay ve kahve nefis… Ayrılırken, işsahibi size, müessesesinin yayınlamış olduğu ve gerçekten nefis kitaplar hediye ediyor.

Bu zat öyle bir büro odasına sahip ki, hiçbir masonun, Beyaz Türkün, ateistin bürosu onunki kadar güzel, onunki kadar sanatlı, onunki kadar değerli olamaz…

1950’li yıllarda, Ezher mezunu Konyalı Mustafa Runyun hoca ile birlikte Eyüp’te Musa Topbaş ve MuammerTopbaş merhumların fabrikalarına gitmiştim. Öğle zamanı gelince buyurun beraber yemek yiyelim demişlerdi. Onlar önde biz arkada yemek yenilen yere gittik. Burası fabrika işçilerinin ve memurlarının yemek yedikleri büyük salondu. Musa ve Muammer beylerin üzerinde beyaz işçi gömlekleri vardı. Orada işçiler ne yiyorlarsa biz de aynı yemekleri yiyerek karnımızı doyurmuştuk.

Fabrikada işçiler kuru fasulye, bulgur pilavı, hoşaf yiyor; patronlar ise ayrı bir salonda nefis kaburga dolması, zeytinyağlı baklalı enginar, kaymaklı tatlı ile karnını doyuruyor. Böyle bir şey İslâm ahlâkına, Peygamber sünnetine yakışmaz. Eski büyük Müslümanlar, köleleriyle birlikte yemek yermiş, onlara kendi giydiklerinden elbise yaptırırmış…

Kur’ân ilke ve hükümlerine, Peygamber Sünnetine, Şeriat ahkamına, Fıkha, Tasavvufun tavsiyelerine aykırı olmamak şartıyla ticaret yapalım, sanayi kuralım, fabrikalar, büyük holdingler, büyük işletmeler meydana getirelim. Kazancımız bizi azdırmasın. Servetimizle Allah yolunda hizmet edelim. Din sömürücüsü haşaratı etrafımızdan uzaklaştıralım… Böyle yapanlara ne mutlu! 11 Eylül 2006