Pazartesi

 

İslâm Tâlimatnâmesi (1)

Dinimizin biz Müslümanlara bir tâlimatnâmesi vardır. Bu tâlimatnâmede birtakım emirler, yasaklar, tavsiyeler, öğütler yer alır. Bu tâlimatnâmenin maddeleri Allah’ın göndermiş olduğu Kur’an’dan, Peygamberin hadîslerinden ve Sünnet’inden büyük İslâm alimleri, müctehidler, kâmil mürşidler tarafından çıkartılmıştır.

1. MADDE:


İman etmemiş, hidayete gelmemiş insanları en güzel, en uygun şekilde imana, İslâm’a çağırmak, onların ebedî saâdetlerini kurtarmak için elinden geleni yapmak. Bu işi her Müslüman doğrudan doğruya yapamaz. İlmi, kültürü, birikimi, ahlâkı, fazileti, hikmeti yeterli olanlar doğrudan doğruya yapar, diğer Müslümanlar da bunları maddeten ve mânen destekler. Müslümanların, yurt içindeki ve bütün dünyadaki insanları imana ve İslâm’a çağırmak için teşkilat kurmaları onların üzerine borçtur. Ancak şu husus bilinmelidir ki, İslâm dininde agresif (saldırgan) misyonerlik yoktur. Biz, en güzel şekilde davet ederiz, nasibi varsa doğru yolu seçer.

2. MADDE:


Mü’minlerin inançlarını tashih etmeleri için çalışmak. Buna din dilinde tashih-i itikad denir. Kişi iman etmiştir, fakat insanlık hali bazı yanlış bilgilere, görüşlere saplanmış olabilir. İmana zarar veren bu yanlışlardan, hatâlardan kurtulması için çalışmak gerekir. Mü’minin imanının Allah’ın ve Resûlü’nün rızasına uygun olması gerekir. Bu da Ashab-ı Kiram’ın, Ehl-i Beyt’in, onların yolundan giden büyük din imamlarının, gerçek âlimlerin; Resûlullah’ın vekili, vârisi, halifesi durumunda bulunan din ulularının itikadıdır. İslâm dini Tevhid dinidir. Mü’min Allah’a bütün kemal sıfatları ile iman etmeli, O’nu noksan sıfatlardan tenzih etmelidir. İmana zarar veren, ona gölge düşüren bütün bid’atlerden, bozuk inanç ve fikirlerden arınmak mü’minin temel vazifelerindendir.

3. MADDE:


Beş vakit namazı ikame etmek, yâni dosdoğru kılmak. Beş vakit namaz İslâm dininin amele, eyleme, aksiyona, yapmaya dair en büyük ve temel emridir. Her Müslüman bu farz-ı ayn’ı (herkesin yapması gereken ibadeti) dikkatli bir şekilde yerine getirmelidir. Hem kendisi kılmalı, hem de eşine, çocuklarına kıldırmalıdır. Diğer Müslüman kardeşlerinin de musalli (namazlı) olmaları için çalışmalıdır. Kur’an’da ve Sünnet’te üzerinde en fazla durulmuş olan ibadet ve dinî eylem namazdır. Hadîste

“Namaz dinin direğidir, onu ayakta tutan dinini ayakta tutmuş olur, onu yıkan dinini yıkmış olur”

buyurulmuştur. Namazı terk eden bir İslâm toplumu çökmeye, yıkılmaya, zillete, esarete düçar olur.

4. MADDE:

Hür ve mukim (yolcu olmayan) erkek Müslümanların beş vakit namazları cemaatle kılmaları dinî bir mecburiyettir. Cemaati terk eden bir İslâm toplumu azaba duçar olur. Müslümanlar elden geldiği kadar cemaate katılmalıdır.

5. MADDE:


Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker yapmak. Mâruf dinimizin emr ettiği, güzel ve iyi gördüğü şeylerdir. Müslümanlar fert ve toplum olarak bunları emr edecekler, yapılmaları için çalışacaklardır. Münker, dinimizin kötü gördüğü çirkin işlerdir. Müslümanlar bunları önlemek, engellemek, yasaklamak için çalışmakla mükelleftir. Emr-i mâruf ve nehy-i münker İslâm Ümmeti için bir farz-ı kifâyedir. Bunu bütün Ümmet toptan terk ederse önemli bir farz terk edilmiş olduğundan Müslümanlar gazab-ı ilahîye çarpılırlar, bundan dolayı başlarına azab ineceğine dair haber verilmiştir. Emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını her Müslüman doğrudan doğruya yapamaz. İktidar sahibi emîrler fiilen, âlimler ve mürşidler söz ve yazı ile, halk da onları destekleyerek kalben yapar. Zamanımızda İslâm’ın bu temel ve hayatî emri terk edilmiştir, büyük ihmale uğramıştır. Müslümanların bu konuda mutlaka harekete geçmesi gerekmektedir.

6. MADDE:


Yaşayışını Kitabullah’a, Peygamber’in Sünnet’ine, İslâm Şeriatının ve fıkhın hükümlerine, İslâm ahlâk ve tasavvufunun öğütlerine, hikmete uydurmak; sınırları zorlamamak, aşırılıklara sapmamak. Gösterişten, lüksten, aşırı tüketimden, israftan, saçıp savurmaktan, gerekenden fazla konfordan uzak durmak. Bu madde ile ilgili bazı hususlar ileride beyan edilecektir.

7. MADDE:


Mesken konusunda aşırılıktan, gurur ve kibire yol açan lüksten, israftan uzak durmak. Şeytanın aldatmalarına kapılan kimseler bu konuda azmakta, dinin koyduğu sınırları aşmakta ve çok aşırı lüks ve israfa kaçmaktadır. Halkın on milyonlarcasının işsizlik, aşsızlık, sefalet içinde süründüğü bir ülkede bazı zenginlerin, gösteriş olsun diye, ihtiyaçlarının çok üstünde lüks ve büyük saray yavrusu meskenlerde oturmaları, banyo ve helâ dairelerindeki madenî eşyalarının altın kaplı oluşu, yurt dışından büyük paralara getirtilen lüks granit taşlarıyla kaplı mutfaklar ve antrelere sahip olmaları İslâm’ın emirlerine ve ruhuna uygun mudur? Resulullah Efendimizin ruhaniyeti (Sallallahu aleyhi ve sellem) böyle israf ve aşırılıklardan razı olur mu? Zengin Müslümana çadırda veya kulübede otur diyen yok ama bu kadar gösteriş, lüks ve israf doğru mudur?

8. MADDE

:
Yeme ve içmede israftan, lüksten, gösterişten, aşırı tüketimden kaçınmak. Dinimiz israfı yasaklamıştır, haram kılmıştır. İsraf edenler Allah’a isyan etmiş olurlar. Olgun ve şuurlu Müslüman israf etmez; fazla malıyla fakirlere, düşkünlere, muhtaçlara yardım eder. Yeme içme hususunda israf edenler maddî ve manevî birçok hastalığa yakalanır, günahlarının cezasını dünyada sağlıklarını kaybetmek suretiyle öderler. Bunun ayrıca âhirette de cezası vardır. İslâm hikmet (bilgelik) dinidir. Bilgelik, gerekenden ve ihtiyaçtan fazla yemeyi uygun görmez.

9. MADDE: Diline (sözlerine, yazılarına, konuşmalarına) hakim olmak; İslâm dininin ve Şeriatının uygun görmediği şeyler söylememek ve yazmamak. İslâm dini gevezeliği, zevzekliği, gıybeti, dedikoduyu, nemîmeyi (söz taşımayı, koğuculuk yapmayı), lisan ile fitne ve fesat çıkartmayı yasaklamaktadır. İnsanın başına gelen belâların çoğunun sebebi başı boş bırakılan lisanıdır. Büyük İslâm âlimi İmam-ı Birgivî hazretleri “Tarikat-ı Muhammediye” adlı değerli ve büyük eserinin en büyük kısmını lisan âfetlerine ayırmıştır. Müslüman bir şey söyler ve yazarsa iyi, faydalı, zarurî, değerli sözler söyler. Mâlâyâniden, boş lâflardan, fitne ve fesat çıkartacak sözlerden uzak durur. Peygamberimiz “Ya hayırlı söz söyle, yahut dilini tut!” buyurmuşlardır.

10. MADDE: Dünya malları edinmeyi, parayı, zenginliği, alabildiğine kazanmayı bir gaye, maksat olarak görmemek. Parayı putlaştırmamak, altını gümüşü doları euroyu mâbut haline getirmemek. Peygamberimiz birtakım kimseler için “Onların dini imanı paradır…” diyerek kötülemektedir. Bu insanların sınıfına dahil olmaktan kaçınmalıyız. Haram paranın, servetin, kazançların azabı; helâlinin de hesabı ve büyük sorumluluğu olduğunu bilmemiz gerekir.

11. MADDE: Binit hususunda orta yolda olmak, aşırılıktan ve lüksten kaçınmak. Bazı Müslümanlar yüzbin dolarlık, hattâ daha fazla maddî değeri olan otomobillere binmekte, bunlarla fakirlere ve muhtaçlara nisbet yapmaktadır. Müslümana böyle kibirler, gururlar, gösterişler yakışmaz. Bu gibi hareketler toplumsal barışa, millî uzlaşmaya, ahlâka, fazilete, bilgeliğe zıttır. En kötü ve ucuz arabaya binmesinler ama en pahalısını, en lüksünü, en israflısını, en gösterişlisini de almasınlar, orta yolda olsunlar, mütevâzı olsunlar. Şu husus iyi bilinmelidir ki, en lüks şatafatlı otomobil alçak bir insana en ufak bir değer bile kazandırmaz, en kötü araba da faziletli ve değerli bir insanın kıymetini düşürmez. Lüks otomobillerle öğünmek şeytanın oyalamasından ibarettir.

12. MADDE: Peygamberimizin “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” hadîs-i şerifinin ışığında devamlı olarak daha iyi, daha doğru, daha güzel bir insan olmak için çalışmak; ilimde, kültürde, ahlâkta, fazilette, sanatta, hayır ve hasenatta her gün, bir öncekinden daha ileride bulunmak için çırpınıp gayret göstermek. Asla yerinde saymamak, hele hiç geriye gitmemek.

13. MADDE: Bilgisini, kültürünü, ilim ve irfanını arttırmak için muteber ve ehliyetli ve güvenilir hocalardan ve üstadlardan ders almak, faydalı ve kıymetli kitapları okumak. Zamanımızda okuma-yazma yaygınlaşmıştır.Her Müslümanın evinde özel bir kütüphanesi bulunmalıdır.Bu kütüphanede kendisi ve çoluk çocuğu için lüzumlu kitaplar bulunmalıdır. Her gün bu kitaplardan bazı yerler okumalıdır. İslâm bir medeniyettir, medeniyet yazı ile, kitap ile, eğitim ile olur. İlim öğrenmeyen, bilgisini arttırmayan, kitap okumayan Müslüman ilerleyemez, terakki edemez. Ancak okunan kitapların, kıraatin mutlaka faydalı ve değerli olması gerekir. 22 Haziran 2004