Çarşamba39. MADDE: İslâm’ı tek, yegane hak din olarak bileceksin. İslâm’ın gelişiyle diğer şeriatların ve dinlerin hükümden kalkmış olduklarına inanacaksın. Hak, muteber, meşru din oluşta İslâm’a ortak ve şerik kabul etmeyeceksin. Kur’ân-ı Azimüşşanda “Allah katında din İslâm’dır” buyurulmaktadır. Bu Kur’ânî gerçeği bir an bile hatırından çıkartmayacaksın. Hazret-i Muhammed’i inkâr eden, Hazret-i İsâ’yı tanrılaştıran, Kur’ân’ı hak kitap olarak kabul etmeyen, İslâm’ı hak ve doğru din olarak kabul etmeyen kimse ve zümrelerle diyalog yapmayacaksın, bu tuzağa düşmeyeceksin.

40. MADDE: Seni Allah’tan, dinden, ahlâktan uzaklaştıran zararlı, şeytanî eğlencelerden uzak duracaksın. Evine böyle eğlence âletleri sokmayacaksın. Vaktini insanı azdıra azdıra, günaha sokan eğlencelerle, oyunlarla, saz ve çengilerle ziyan etmeyeceksin.

41. MADDE: Büyüklere saygı göstereceksin, küçüklere şefkatle muamele edeceksin. Unutma ki, Peygamber “Büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize rahmet ve şefkatle muamele etmeyen bizden değildir” buyurmuşlardır.

42. MADDE:İstikametin yani doğruluğun İslâm’ın temel emir ve farzlarından olduğunu bileceksin ve doğruluktan ayrılmayacaksın. Peygamber aleyhissalâtü vesselamın Kur’ân’daki “Sana nasıl emr olunduysa öylece dosdoğru ol!” ayet-i kerimesi gönderilince “Hûd sûresi beni kocalttı” dediğini hatırından çıkartmayacaksın. Peygamber dosdoğru olduğuna göre onu kocaltan şeyin ümmeti hakkındaki endişesi olduğunu bileceksin. Eğrilik ve yamukluk yapmayacaksın. Dünya malları, menfaatleri, ikballeri için din ve ahlâk dışı yollara ve metodlara sapmayacaksın.

43. MADDE: Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, sen de başkalarına yapmayacaksın.

44. MADDE: İnsanlar senin elinden ve dilinden selâmette olmalıdır.

45. MADDE: Peygamber aleyhisselâtü vesselâm “Zamanındaki emîrü’l-mü’minîne biat etmeden ölen kimse sanki cahiliyye ölümü ile ölmüş olur” buyurmuşlardır. Zamanın emîrini bilmiyorsan, “Her kimse ona biat ve itaat ettim..” diyerek gıyabında biat edeceksin, boynunda biat bağı olmadan bahaim gibi dolaşmayacaksın.

46. MADDE: Dünyanın öbür ucunda da olsa, lisanları, renkleri başka da olsa bütün Müslümanları kardeş bileceksin, onlarla ilgileneceksin, onların başına bir felâket gelince üzüleceksin. Onlara ağlayacaksın, elinden geliyorsa onlara yardım edeceksin. Onlar için dua edeceksin. Bütün Müslümanlar tek bir vücut gibidir. Bu vücudun bir organına, bir yerine bir acı gelince bütün vücut bunu hisseder. Bunu hiç unutmayacaksın. Bir kısım Müslümanlar zulüm, işkence, şiddet altında inlerken sen kendi yurdunda sorumsuzca, gel keyfim gel rahat içinde yaşamayacaksın. Rahatsız olacaksın, vicdanın kanayacak, onların acılarıyla kahr olacaksın.

47. MADDE: Kurtulmanın, ebedî saadetin, izzet ve selâmetin kendini ve ümmeti islâh olduğunu bileceksin. İslâh yolunda sen Allah’a doğru bir adım yürürsen, bu konudaki ilâhî yardımın sana koşarak geleceğini bileceksin. Sen hiç çalışmadan, kendini ve toplumu islâha gayret etmeden ilahî yardım, nusret ve zaferin sana gelmeyeceğini bileceksin. Bunlara nail olmak için Kur’ân’ın, Sünnetin, Şeriatın gösterdiği şekilde islâh işleri ve hizmetleri yapacaksın.

48. MADDE: Müslümanların, çeşitlilikler ve farklılıklar içinde bölünmez bir bütün ve vahdet teşkil ettiğini kabul edeceksin. Vahdeti, birliği asla bozacak hiçbir söz söylemeyecek, davranışta bulunmayacaksın. Ümmet şuuruna sahip olacaksın; mezheb, meşreb, tarikat, cemaat asabiyetine kapılmayacaksın. Üstünlüğün şu veya bu tarikata ve cemaate mensup olmakla değil takvada, ilimde, irfanda, hayır ve hasenatta olduğunu bileceksin.

49. MADDE: Din sömürücülüğü, mukaddesat bezirgânlığı yapmayacaksın, Allah’ın âyetlerini ucuza satmayacaksın. Din, iman, Kur’ân, Şeriat, Peygamber, Sünnet mukaddestir, haramdır (yani kutsaldır.) Bunları küçük ve hasis şahsî menfaatlere âlet edenler, bunları ticaret maksadıyla istihdam ve istismar edenler insanların en alçağıdır. Para kazanmak, zengin olmak isteyenler çeşitli ticaret, sanayi, iktisadî hizmet işleri yapabilirler. Lâkin asla ve asla din sömürücülüğü yapamazlar.

50. MADDE: Din ve dünya işlerinde ehliyetli, güvenilir, uzman kişilerle istişare etmek, danışmadan iş yapmamak. Din işlerini dinî konuları sadece ve sadece icazetli, ehliyetli, ‘âmil (ilmiyle amel eden) fakihlere ve müftülere sormak; reformcu, yenilikçi, mezhepsiz kişilere sormamak. Ev alırken, otomobil alırken, oğlunu veya kızını evlendirirken, düğün yaparken daima danışmak, dinin ve Şeriatın o konudaki hükmünü sormak. Hakikî ve icazetli şeyhler, kâmil mürşidler de istişare hususunda ehil kimselerdir. Sakın ola ki, sahte şeyhlere, gayr-i kâmil mürşid taslaklarına, müridlerini ve bağlılarını kaz gibi yolan, inek gibi sağan adamlarla istişare edilmeye. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) “müsteşar (danışılan kimse) mu’temen yâni güvenilir olmalıdır” buyurmuşlardır. İstişâre eden pişman ve nâdim olmaz. Meselâ kızına veya oğluna düğün yapacaksın. Bunu fakihlere sorman gerekir. İçinde, bin türlü fuhşiyat yapılan darü’l-fısk ve fücurlarda yüz milyarlar sarf ederek düğün yapılabilir mi? Otomobil alacaksın, içindeki şeytan en pahalısını, en lüksünü, en gösterişlisini almanı istiyor. Nefs-i emmâren Nemrud gibi, Firavun gibi seni gösterişe, lükse, gurur ve kibre teşvik ediyor. Rabbanî ve ‘âmil bir fakihe, bir mürşid-i kâmile sor, bakalım ne diyecek?

51. MADDE: Allah’ın yüce Kitab’ı Kur’ân-ı Azimüşşanı kendi heva, re’y ve nefsine göre yorumlayamayacaksın. Onun mânâsını ve yorumunu gerçek ve icazetli müfessirlerden öğreneceksin. “Men fessere’l-Kur’âne bi re’yihi fekad kefer” (Kur’ân’ı kendi reyine göre tefsir eden küfran-ı nimette bulunmuş olur) buyurulmuştur. Bu zamanda birtakım cahillerin, itikadı bozukların, kötü niyetlilerin, din bezirgânlarının bozuk tercüme, meal ve tefsirlerle Müslümanların kafalarını karıştırdıkları görülmektedir. Tefsir yapmaya ehliyeti olmayanların yazıp bastırdıkları tefsirleri, mealleri ve tercümeleri almamak ve okumamak gerekir. İçinde yanlış bulunan tefsirleri ve mealleri okumak Kur’ân’a ihanet demektir. Böyle bir şeyden ateşten kaçar gibi kaçmalıyız.

52. MADDE: İslâm dinini ve onun ahkâmını bir bütün olarak kabul etmek, dinin muhkem hükümlerinde değişikliğe gitmemek. Allah’ın ayet ve hükümlerinden bir kısmını kabul edip de bir kısmını kabul etmemek, inkâr etmek gibi bir vartaya düşmemek. Dinin zarurî ve muhkem bir hükmünü inkâr eden tamamını inkâr etmiş gibi olur. Bu konuda reformcuların, yenilikçilerin, tarihselcilerin, mezhepsizlerin tuzaklarına düşmemek. Allah yanılmaz. Allah ne indirdiyse haktır, doğrudur, iyidir. İslâm’ın hükümlerinde değişiklik, reform, yenilik yapılamaz. Bunlar Kıyamet’e kadar bakîdir. Dinde pazarlık olmaz. Şu hüküm bu çağa uygundur, bu hüküm değildir zihniyeti, sonunda dini inkâra yol açar. Dinimizi bütünlüğü ile korumalıyız, kabul etmeliyiz. Kur’ân’da Yüce Allah “Bugün dininizi tamamladım” buyurmuştur.

53. MADDE: Bütün mü’minleri kardeş olarak kabul etmek ve bu kardeşliği bozacak, zedeleyecek sözlerden ve hareketlerden kaçınmak. Kur’ân’da Allah “Hiç şüphe yoktur ki, bütün mü’minler kardeştir” buyurmuştur.Bu kardeşliği Allah tesis etmiştir. Bu kardeşlik öyle bir mânevî nikahtır ki, onun asla talakı yoktur. Bir Müslüman, Allah saklasın irtidat etmedikçe, yâni dinden çıkmadıkça, herhangi bir bahane ve sebep ile kardeşlikten atılamaz. Müslümanlar arasında fikir, meşreb, görüş ayrılıkları olabilir, müsbet veya menfi ihtilâflar (çeşitlilikler) ve farklılıklar olabilir. Bunların hiçbiri kardeşliği bozmamalıdır. Bir Müslüman ağır bir suç işlese ve idam edilse, yine kardeşimizdir ve bizler onun cenazesini yıkamakla, kefenlemekle, namazını kılıp kabre koymakla vazifeliyiz. O benim tarikatimden değil, şu benim gibi düşünmüyor, bunun metodu benimkine uymuyor diye mü’min kardeşini dışlayan, inkâr eden, ona cephe olan, ona düşmanlık eden kişi büyük bir günah, suç, cinayet işlemiş olur. Müslümanlar aralarındaki iman kardeşliğini zedeler ve sarsarlarsa işte bugünkü gibi zillete ve esârete düçar olurlar, kefere-i fecerenin maskarası olurlar. Önemli olan imandır, dindir. Meşreb, tarikat, tercih, hizip, fırka, cemaat farklılıkları kardeşlik hukukunu ve bağını zedelememelidir.

54. MADDE: Müslümanlar yeryüzünde, insanlar arasında Allah’ın şahitleridir.Onlar doğru fikir ve inançları, iyi amelleri, hayırlı işleri, güzellikleri sergiler ve temsil ederler. Bir Müslümana bakan onda doğruluklar, güzellikler, iyilikler görmelidir. Eğrilik, yamukluk, sapıklık, çirkinlik Müslümana yakışmaz. Müslümanın faziletini, üstünlüğünü, iyiliğini insaflı düşmanlar bile teslim ve kabul etmelidir. Arkasından “Bu ne bozuk adam, bu herif deveyi hamuduyla yutar, bunun yemediği halt yok…” gibi lâflar ettiren kişi; çok bozuk, çok moloz, çok kötü bir Müslümandır. Böyle Müslümanların İslâm dinine ve dâvâsına verdiği zararı azılı ve harbî kâfirler veremez. Kendimizi belki bütün kâfirlere beğendiremeyiz ama onların insaflılarının bizim fazilet ve iyiliğimizi kabul ve teslim etmeleri için nasıl olmamız, nasıl hareket etmemiz gerekiyorsa öyle yapmamız icab eder. 24 Haziran 2004