Çarşamba

 

Temsilci Müslümanlara, haddimi aşarak bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum:

Birincisi:

Lütfen şişmanlamayın. Rastgele, kendi halinde insanlar olsanız fazla bir şey demeyeceğim ama sizler temsilci durumundasınız veya kendinizi öyle görüyorsunuz, aşırı miktarda tıkınarak semiz, tombul olmaya hakkınız yoktur. İslâm dini az yemeyi, yemek için değil yaşamak için yemeyi, dengeli beslenmeyi emr ediyor. Peygamber ve İslâm büyükleri öyle yapmışlar, (Yapısı şişman olanlar için bir dediğim yoktur…)

İkincisi:

Henüz bilmiyorsanız acilen okuma yazma öğreniniz. Bu milletin, bu ülkenin, bu devletin 1000 yıldan fazla bir müddet kullanmış olduğu yazıyı, onunla meydana getirilmiş kitapları okuyamıyorsanız, sizin için bu cahillik çok ayıp olmaz mı?

Üçüncüsü:

Lütfen kitaba, kültüre, sanata çok ama çok değer veriniz, Evinizin, büronuzun en görünür yerinde kütüphane dolaplarınız, binlerce kitabınız olsun. Her gün en az bir saat faydalı, değerli, kalıcı kitaplar okuyunuz.

Dördüncüsü:

Evinizin salonu son derece güzel tefriş (dekore) edilmiş olmalıdır. Tavanlarda ahşap oymalı, nakışlı tavan göbekleri… Son derece zarif ve sanatlı avizeler… Duvarlarda hüsn-i hatlar, yerlerde kök boyalı el dokuması halılar… Zarif mobilyalar, bir köşede Osmanlı işi bir sedir. Kenarda tunçtan bir Süleymaniye mangalı… Masif büfe ve vitrinlerde opalin, çini, porselen, cam eşya… Nefis orijinal yağlı boya resimler, gravürler…

Beşincisi:

Marka fetişizmine sapmamak şartıyla zarif ve sade giyininiz. Saçma sapan alaca bulaca, rengarenk kılıklara girmeyiniz. Bir toplulukta sadeliğiniz ve şıklığınız ile hemen dikkat çekiniz. Bunun için büyük paralar harcamak gerekmez.

Altıncısı:

Kucaklayıcı olunuz; tarikatçı, cemaatçi, partici, klikçi olmayınız. Siz Türkiye’yi ve Müslümanlığı temsil ediyorsunuz. Öncelikle bütüncü olunuz.

Yedincisi:

İyi insan, iyi vatandaş olunuz. Olamıyorsanız İslâm temsilciliğinden istifa ediniz.

Sekizincisi:

Kesinlikle yalakalık, meddahlık, dalkavukluk, pohpohçuluk, yağcılık yapmayınız. Bağlı olduğunuz şeyhi bile övmeyiniz. Zaten o zat gerçek bir şeyh ise övgülerinize ihtiyacı yoktur ve övülmeyi istemez.

Dokuzuncusu:

Öyle iyi, erdemli, ahlâklı, karakterli olunuz ki, düşmanlarınız bile sizin bu üstünlüklerinizİ kabul etsinler ve size güvensinler. Bir adamın iyiliği dostlarının şehadetiyle değil düşmanlarının şehadeti ile belli olur.

Onuncusu:

Parayı, menfaati, ünü, alkışı, prestiji, riyaseti sevmeyiniz. Bunlar afettir. Aklı olan afeti sever mi?

Onbirincisi:

Yapıcı ve olumlu olmak şartıyla daima muhalif olunuz. Emr-i maruf yapınız, münkerden nehy ediniz. En başta kendinizi tenkit ediniz ve sorgulayınız. Küfrü, fıskı, fücuru, günahı, isyanı, fuhşu, hırsızlığı, talanı, yalanı, fezahat ve redaetleri öven, yahut bunlar karşısında dilsiz şeytan gibi susan kimse asla İslâm temsilcisi olamaz. Öyleleri katmerli ve azılı münafıktır.

Onikincisi:

Halktan kopmayınız. Yakayı ele vermemek, yüz göz olmamak şartıyla halkın içinde olunuz. Bunun afetleri vardır ama faydaları zararından çoktur.

Sürç-i lisan ettikse affola.

Avrupa İslâmlaşacak

Müslümanlar İspanya’da 8 asır hüküm sürdü. Fransa’nın güney sahillerinde, İsviçre’de, Sicilya’da, İtalya’nın güneydoğusunda (Bari emîrliği) yüzyıllarca önce Müslüman toplumlar yaşıyordu. Sonra İslâm ve Müslümanlar Avrupa’dan kovuldu.

Müslümanlar Avrupa’ya zamanımızda yeniden geldiler. İşçi olarak, göçmen olarak, eski sömürgelerin vatandaşı olarak. Şu anda İngiltere ve Fransa’daki Ehl-i İslâm’ın sayıları 5’er milyondan az olmasa gerek. Mühtediler yani İslâm’ı seçen Avrupalılar da var ve sayıları hiç de az değil.

Fransız devlet adamlarından Jean-Pierre Chevénement bundan otuz yıl kadar önce “Yirmibirinci yüzyılda Fransa bir İslâm-Akdeniz ülkesi olacaktır” demişti.

Yüksek tabakadan mühtedi bir İtalyan, bir dostuma “2025’e kalmaz. Fransa ve İtalya iki Müslüman ülke olacak” şeklinde bir söz sarf etmiş.

Avrupa ülkelerindeki Müslümanların sayısı doğumlarla hızla artarken, Avrupalılar o nisbette çoğalmıyor, hatta bazı ülkelerde azalıyor.

Benim yazdığım kadar açık ifade etmiyorlar ama şimdi bir kısım Avrupalıların en büyük endişesi bu İslâm meselesidir.

Avrupa’nın İslâmlaşması bizdeki bazı Beyaz Türkleri de çok düşündürüyor. İçeride İslâm’ı ve Müslümanları zapt ediyorlar, gemlemiş bulunuyorlar ama dışarıdan gelen İslâmî baskılara nasıl direnecekler? Yoksa Türkiye’nin kontrolü ellerinden çıkacak mı?

Avrupa’daki ihtidalar bugünküne nisbetle çok daha fazla olabilir ama bir kısım Müslümanların sergilediği İslâm imajı buna mani oluyor.

Müslümanların maddî imkanları, paraları az… Kültürleri ve ufuk genişlikleri de yeterli değil… Onların yapmaları gereken birinci vazife; akıllı, istidatlı, kabiliyetli, ahlâk ve karakterleri yüksek, azimli Müslüman çocukları (dinden kopmamak şartıyla) üniversitelerde okutup, onlara çok güçlü kültür ve uzmanlık kazandırmaktır. Doktor ve mühendis değil… Gazeteci, düşünce adamı, tarihçi, araştırıcı, büyük edebiyatçı, mimar, dekoratör, modacı ve saire…

Avrupa’nın İslâmlaşması için günümüzde en açık ve büyük kapı tasavvuftur. İslâm’ın zahirine ters düşmeyen Ortodoks tasavvuf. Şu anda Fransa’da Şazelilik yayılıyor.

Bir Avrupa şehrinde Müslümanlar bir cami yaptırıp ibadete açıyor… Cemaatin ilk işi minareye hoparlörler (bir tane değil!) takıp sabah güneş doğmadan önce yüksek sesle ezan okumak oluyor. Hıristiyanlar veya dinsizler çileden çıkıyor, bir sürü baş ağrıtıcı kavga gürültü tartışma yaşanıyor… İslâm Avrupa’da bu gibi geri zekâlılarla ilerlemez…

Meselâ Paris’te bir Mevlevi tekkesi açarsın. Başına beş dil bilen kamil bir şeyh getirirsin. Fransızla Fransızca, İngilizle İngilizce, Almanla Almanca, Arapla Arapça, İranlıyla Farsça konuşur. Hikmetin, kibarlığın, ruh asaletinin sanki bir heykeli zî-ruhudur. Çok konuşmaz, hele hiç tartışmaz, saygı ve hayranlık telkin eder. Tek kelimeyle İslâm’ı temsil eder… Oralarda Din-i mübin-i İslâm’a bu gibi Müslümanlarla hizmet edilir. Gel de İslâm dünyasında böyle kişiler bul.

Zaman zaman Türkiye Müslümanlarına hitaben “Zenginseniz, icabında bir mülkünüzü satınız ve parasıyla ya kendi oğlunuzu veya kızınızı, onlarda istidat yoksa İstidatlı ve kabiliyetli bir Müslüman çocuğunu çok vasıflı bir şekilde yetiştiriniz…” konulu yazılar yazarım. Dostlarımdan Necmeddin bey anlattı: Bazıları bu tekliflerime gülüyorlarmış. Onlara göre bir Müslüman gence ayda 150 lira burs verirsin ve fukara çocuk yetişiverir…

Zeki, kabiliyetli, istidatlı, kapasiteli bir Müslüman çocuğun yetişmesi için ayda 5 bin dolar bile yeterli değildir. Bu paranın bir doları bile o çocuğa verilmeyecek, bir plan ve program dahilinde onun için harcanacaktır. Beş dil öğrenecek, Osmanlıcayı Türkologlardan iyi bilecek, her açıdan mükemmel bir insan, mükemmel bir Müslüman olarak yetiştirilecektir.

Para bulunur da, plan ve program pek bulunamaz. O zaman da ayda 5 bin dolarlar ziyan olur gider.

İlk Müslümanlar İngiltere’ye, o zamanın taka gibi gemileriyle 700’lü yıllarda gitmişler, imkanları kısa imiş; imanları, azimleri, aksiyonları, ihlasları, sabırları, i’lâ-yı Kelimetullah etme aşk ve şevkleri çok yüce imiş. Böyle Müslümanlar yetiştirmek için çalışmak gerek. Kim çalışacak?.. Nasıl çalışacak?.. 02 Ağustos 2007