Salı

 

Ortaya çıkışından bu güne kadar, Türkiye solculuğu homojen bir yapıya sahip olmamıştır. Bizdeki solcuların büyük kısmı Marksisttir. Marksistler de ikiye ayrılır:

1. Samimî, idealist, dürüst Marksistler. Bunlar her türlü ezaya ve cefaya katlanmışlar, din gibi benimsemiş oldukları ideolojilerinden tâviz vermemişlerdir. Kimisi öldürülmüş, kimisi denizde boğdurulmuş, kimisi zindanda çürümüştür. Bunların sayısı fazla değildir.

2. Samimiyetsiz, dedikleri ile hayatları birbirine uymayan; vaktiyle hem komünistlik taslayıp hem de Amerikan sigarası, İskoç viskisi içen salon Marksistleri. Bunların çoğu Marksizme yürekten inanmamıştır; onu kullanarak makam, mevki, şöhret, hattâ servet edinmek isteyen solcu arivistlerdir.

Bütün dünyada olduğu gibi bizde de Leninist, Stalinist, Troçkist, Maoist veya daha başka boyalarla arz-ı endam eden Marksistler görülmüştür. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra açığa çıkartılan arşivlerde Türkiye komünistlerinin bazısına para verildiğine dair belgeler görülmüştür. Çin’deki komünist rejimden menfaat temin edenler de olmuştur.

Son çeyrek asırda bazı radikal İslâmcılarla bazı Marksistler arasında, eşyanın tabiatına hiç de muvafık olmayan birtakım yakınlaşmalar, dostluklar, paralellikler olmuştur. Bu konuda hatıra birtakım sorular gelmektedir:

1. Marksizm materyalist bir felsefe üzerine oturur. Marksizm Allah’ı, yaratılış inancını, âhireti, insanların Mahkeme-i Kübra’da, dünyada yapmış olduklarından dolayı hesap vereceklerini inkâr eder. Onların “Din halkın afyonudur” sözü meşhurdur. 1917 Bolşevik devriminden sonra komünist iktidar ülkedeki kiliseleri, camileri kapatmış, yıktırmış, bazısını depo, bazısını sinema salonu yapmış, Bezbojnik (Allahsızlar) teşkilâtı ile yoğun bir din aleyhtarı propaganda ve zulüm yürütmüştür. Binaenaleyh inanç, doktrin, felsefe bakımından İslâm ile Marksizmin bağdaşması, paralel olması mümkün ve muhtemel bir şey değildir.Bir MüslümanınMarksistlerle dost olmasını din, Kur’ân,Sünnet, Şeriat, akıl uygun görmemektedir.

2. Aksiyon planında islâm ile Marksizm arasında, benzerlik var mıdır? Marksizm edebiyatında ezilen, sömürülen, hakları yenilen yığınlardan çok bahsedilir ama yakın tarihteki hiçbir Marksist uygulamada emekçilere, işçilere, köylülere, çalışanlara vaad edilmiş olan refahın, huzurun, sosyal adaletin temin edildiği görülmemiştir. Edebiyat başka, aksiyon ve uygulama başka olmuştur. İslâm’ın ise 1400 yıllık bir geçmişi vardır. Bu müddet içinde Müslümanlar büyük medeniyetler kurmuşlar, büyük sosyal adalet uygulamalarına imza atmışlardır. Osmanlılar Balkanlarda fütuhat yaparken, İslâm sisteminin sosyal adalete uygun olması dolayısıyla, Hıristiyanların bile Müslüman idaresine girmek istediklerine dair tarihî belgeler bulunmaktadır.

3. Marksizmle İslâm arasındaki temel farklardan biri de mülkiyet meselesidir. İslâm mülkiyeti kabul etmekte, Marksizm ise tanımamaktadır.

4. Yeryüzünde sosyal adaleti, huzuru, refahı, güveni yaygınlaştırmak ve hakim kılmak için İslâm’ın ve Marksizmin metodları başkadır. Bu hususta da benzerlik ve paralellik yoktur.

Hal böyle iken niçin bazı radikal (veya eski radikal) İslâmcılar ile birtakım münkir ve atesit Marksistler arasında yakınlıklar, dostluklar, sıkı ve samimî münasebetler oluşmuştur?

Bu yakınlıkların dinî olmadığı, aksine dine tamamen zıt olduğu hususunda hiç şüphe yoktur.

Hatıra şöyle fikirler geliyor: Türkiye Marksistlerinin çoğu kültür, görgü, edebiyat, lâf yapma bakımından şehirlidir, ülkenin genel seviyesine göre bazı üstünlükleri görülmektedir. Radikal İslâmcılar ise genellikle taşralıdır, varoş ve gecekondu zihniyet ve kültürüne sahiptir. Bu açıdan Marksistlere hayranlık duymuş olmaları düşünülebilir.

Başka bir husus: İslâmcılar, İslâm’ı bir din olmaktan çok bir ideoloji, siyasî bir doktrin olarak görürler. Bu bakış açısından Marksistlerle dost olmakta sakınca görmeyebilirler.

1970’li yıllarda başlayan, 80’li yıllarda bütün şiddetiyle devam eden radikal İslâmcılık cereyanı günümüzde zayıflamıştır. Dünün gözükara, cesur, astığı astık kestiği kestik genç radikallerinin çoğu uslanmış, bazısı din rantı yoluyla zengin olmuş, kalantorlaşmış, semirmiş ve radikalliği bırakmıştır. Lâkin bazı edebiyatlar hâlâ sürdürülmektedir.

Öyle sâbık İslâmcı radikaller vardır ki, bütün çevreleri solcu, Marksist, dinsiz kişilerden müteşekkildir. Vaktiyle din adına tozu dumana katan nice radikalin artık cuma namazına bile gittiği şüphelidir. Zaten onları namaz vakitlerinde camilerde görmek mümkün değildir. Vaktiyle “Bu düzen bozuktur, düzen imamının ardında, düzen camiinde namaz kılınmaz” edebiyatı yapıyorlardı. Şimdi o edebiyatı da bırakmışlardır.

Hepsi için söylemem ama bir kısım radikaller, söğüp saydıkları bozuk düzenin haram rantlarını yemekte en azılı ve profesyonel mafyacılara taş çıkartmışlardır.

İslâm Marksizm uyuşmazlığı çok su götüren bir hamurdur.Bu konuda daha çok konuşulabilir, yazılabilir. Ancak son söz şudur:

İslâm ile Marksizm asla bağdaşmaz! İslâm başka şeydir, solculuk başka şey… 12 Mart 2003