Senesini tam hatırlamıyorum, yedi sekiz yıl önceydi her halde… Müslüman adamın biri özerk bir kurumun başına geçmişti.

Yüklü bir bütçesi, geniş bir kadrosu olan tarihî bir kurum.

Müslüman adam demiştim. Beş vakit namaz kılardı, İslâmî kesime mensuptu. Yakından tanımıyorum,

Hz. Ömer edebiyatı

yapar mıydı?..

Oh, koskoca büyük bir kurum Müslüman birinin idaresine geçti diye sevinememiştik. Bizim dindarımız korkunç çapta,

kimseden perva etmeden, Allahtan korkmadan, kuldan utanmadan yolsuzluk yapmaya başlamıştı.

Bu durumu hazmedemeyen iki meslektaşı ve dostu bizimkini ziyarete gitmişler, kulağımıza çok acayip dedikodular, burnumuza kötü kokular geliyor demişlerdi. Hazret kaşlarını çatmış, suratını asmış ve yumruğunu masaya indirerek hışımla şöyle bağırmıştı:

– Şimdiye kadar hep dinsizler yedi, bundan böyle biraz da Müslümanlar yesin!..

Hikâye burada bitti…

Yıllar boyu çok yazdım,

“Müslümanlar, para ile olan imtihanı feci şekilde kaybettiler”

deyip durdum.

1960’lı, 70’li, 80’li yıllarda

Hz. Ömer’in, devlet işini görürken devlet kandilini, kendi başına otururken kendi kandilini yaktığı edebiyatı yapılırdı.

Kötü düzen, sistem, idare gidecek; âdil, hak, doğru, temiz bir düzen gelecek ve ülke ideolojik vesayet sisteminin pisliklerinden temizlenecekti.

Sonra ne oldu? Bu sorunun cevabını

Üstad Necip Fazıl’

ın şu cümleleri ile vereyim:

“Biz yıllar boyunca, ellerimizi ağzımızın iki kenarına tutup hohlamak suretiyle bir küfür buzulunu erittik… Sonra bir de baktık ki, korkunç bir çamur deryası içinde kalmışız…”

(Aklımda kaldığı şekliyle yazdım.)

Benim bildiğim İslâm’da, bir ceketle gelenin, aradan yıllar geçtikten sonra bir ceketle ayrılması vardır. Başlangıçta ceket oldukça yenidir, ayrılırken eskimiş, yıpranmıştır.

İslâm’da helal vardır, haram vardır, bu ikisinin arasında kalan şüpheliler vardır. Müslüman, hem haramdan, hem de şüpheliden uzak durmak zorundadır.

Duyduğuma göre birileri,

bozuk düzenlerde bozuk işler yapılır

diye bir fetva vermiş. Çok iyi biliyorum ki, İslâm adına böyle bir fetva verilemez,

bu şeytanî bir fetvadır. Vereni de, kabul edeni de yakar.

İslâmcılık para ile olan imtihanı kaybetti… Asıl kaybeden Türkiye oldu…

İslâm sistemi

istikamet=doğruluk dürüstlük

üzerine kuruludur. Doğruluk gidince her şey yıkılır, çöker.

Fakirlerin, miskinlerin, sefalete düşmüş mültecilerin hakkı olan

zekat paralarını gasb eden şu malûmlardan ve mahutlardan ne hayır gelir?

Ben haram yemedim, ben çalmadım!.. Eyvallah ama bu dediğin yetmez.

Hem çalmayacaksın, hem de çaldırmayacaksın. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazsan, sen de suçlu ve günahkâr olursun.

Haram parayla âbâd olunmaz, berbat olunur.

Evet,

Paşanın biri 1923’de

«dindar ve namuslu insanlar zengin olamaz, onlarla iktisadî kalkınma sağlanamaz»

demiştir ama

onun tezi kendisine aittir, Müslümanları bağlamaz.

* (İkinci yazı) Gündemin İlk Maddesi Türkçedir

Siyaset, Türkiyede neyle yapılır?

Türkçeyle yapılır?

Kaç çeşit Türkçe vardır?

Şifahî iletişim, çarşı pazar Türkçesi… Bir de yazılı edebî zengin kültür ve medeniyet Türkçesi…

Bu ikinci Türkçede kopukluk ve zayıflık olursa siyasete de akseder.

Eğitim neyle yapılır? Türkçeyle.

Üniversite tahsili neyle yapılır? Türkçeyle.

Dinî hizmetler, faaliyetler, mânevî eğitim, irşad, dâvet, tebliğ faaliyetleri neyle yapılır? Türkçeyle.

Evet, Türkçe zayıflarsa, Türkçede kopukluk olursa, ana dili yahut kültür dili Türkçe olan on milyonlarca vatandaş

1928’den önce yayınlanmış Türkçe kitapları okuyamazsa, kopukluk yüzünden Ömer Seyfeddin hikayeleri Türkçeden Türkçeye tercüme edilirse; siyaset de bozulur, eğitim de, medya da, üniversiteler de, devlet de, halk da…

Bir milletin ve ülkenin

yazısı ne kadar zor ve çetrefil ise orada ilim, medeniyet, kültür, eğitim, insan kalitesi o nispette güçlü olur.

Yaaa buna şaşan mı var?.. Japonya’ya bakın, İngiltere’ye bakın…

Dünyanın en zor yazısı Çin yazısıdır.

Çin bu yazısıyla harikalar meydana getiriyor.

Osmanlıca zor bir yazıya sahipti, onu kolaylaştırdılar, bugünkü, yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan

Latin harflerine çevirdiler

ve bu kolay, kopuk, yabancı yazıyla Türkiye Ortadoğunun Japonyası olamadı.

Birkaç yazar dışında kimse bu konu üzerinde durmuyor…

Üzerine basa basa söylüyorum. Türkçemizi düzeltmezsek, lisan konusundaki kopukları giderip devamlılığa dönmezsek, her şey dejenere olacaktır. Olmuştur bile…

Ülkenin ismi Türkiye, ana ve resmî dili Türkçe, kültür dili Türkçe ve Türkçenin canına okunmuş.

Vah Türkiye ah Türkiye! Türkiyenin gündeminin birinci maddesi birtakım dedikodular, skandallar, hıyanetler değil,

Türkçedir Türkçe…

11.4.2014