Çarşambaİslam dininin, Şeriatinin, ahlâkının, hikmetinin riyâsetle, emîrlikle, makam ve mevki ile ilgili teorik kuralları vardır. 1400 küsur yıllık İslâm tarihinde bunlara uyulduğu zaman Müslümanlar hür, bağımsız, haysiyetli bir hayat sürmüşler, rahat ve huzur içinde yaşamışlar; bunlara riayet edilmediği zamanlarda da sıkıntılara, felaketlere, musibetlere mâruz kalmışlardr. İslâm’ın riyasetle, emânetle ilgili hükümleri nelerdir? Okuduğum kitap ve kaynaklardan bunları özetle, maddeler halinde yazıyorum:

1. Riyasetin, emîrliğin birinci şartı ehliyet ve liyakattir. Ehîl ve lâyık olmayan bir kimsenin başkanlığa tâlip olması haramdır. Bu hususta bilgi edinmek isteyenler Elmalılı Hamdi Efendi’nin mufassal Kur’an tefsirinin Yûsuf sûresindeki izahatı okuyabilirler.

2. Ehil olmayan kimsenin riyasete talip olması (başkan olmak istemesi, başkanlık için yanıp tutuşması, çırpınması) haram olduğu gibi; kendisi talip olmasa, matlup olsa (istenen olsa), kabul etmesi yine haramdır.

3. Bazı istisnaî durumlarda ehil ve layık bir kimse riyasete bizzat talip olabilir. Meselâ rüyasında Resulullah efendimizi görmüş, onun kendisine “Başkan ol!” diye bir emir vermiş olması durumunda.

4. Normal olarak, kişi riyasete ehil de olsa kendisinin talip olması doğru değildir.

5. Merhum Şeyh Adanalı Sami efendi hazretleri bir sohbetinde “Kişideki riyaset şehveti, cinsel şehvetten üç yüz altmış derece şiddetlidir” buyurmuşlardır. İslâm âlemi tarihi, bin küsur yıldan beri riyaset ve saltanat şehvetlerinin ve azgınlıklarının büyük tahribatına mâruz kalmış; siyasî zelzelelerle perişan olmuş; bu yüzden gücünü yitirmiş, düşmanlarına yenilmiş, parçalanmıştır.

6. Ehil olduğu halde riyasete talip olmamak için son derece yüksek bir ahlâk ve karakter ve hikmet sahibi olmak gerekir.

7. Nefs-i emmâre derecesinde bulunan, lakin kendilerini dindar, sofu, mücahid gibi gösteren düşük ahlâklı, kötü karakterli, hikmetten nasipsiz kimselerin içlerindeki riyaset hırsı ateşi, söndürülmesi mümkün olmayan bir yangın gibidir ve hem kendisini, hem destekleyenleri, hem de mensubu bulunduğu toplumu yakar.

8. Peygamberimizin vefatından sonra Hazret-i Ebûbekir’in reis, halife, emîr olması kendi isteğiyle değil; Hazret-i Ömer’in onu teklif etmesiyle ve o mecliste hazır bulunan Müslümanların bu isteği kabul ve kendisine biat etmeleriyle vaki olmuştur. Hazret-i Âişe vâlidemiz “Resulullah’ın vefatından sonra Müslüman topluluğu, karanlık gecede yağmur ve fırtınaya yakalanmış, kurtların hücumuna uğramış çobansız bir koyun sürüsüne dönmüştü de, babam riyaseti bu şartlar altında almıştı” buyurmuştur.

7. İkinci halife ve emîrü’l-mü’minîn Hazret-i Ömer de hilafete talib olmamış, ölüm döşeğindeki Hazret-i Ebûbekir’in kendisine veliahd (yerine geçecek kimse) olarak seçmesi ve Müslümanların kendisine biat etmesi neticesinde kabul etmiştir.

8. Hulefâ-i Râşidîn’in üçüncüsü olan Osman Zinnureyn hazretlerini de, Hazret-i Ömer’in yaralanıp öleceğini anladıktan sonra seçtiği bir Şûra, danışma meclisi seçmiştir.

9. Hazret-i Ali efendimiz de, hilafeti ve emîrliği –hâşâ– riyaset hırsı ile değil, Hazret-i Osman efendimizin âsiler ve câniler tarafından Kur’an okurken ve oruçlu olduğu halde feci şekilde şehid edilmesinden sonra Medîne-i Münevvere’deki kargaşalık esnasında mecburen kabul etmişlerdir.

10. Hazret-i Âli efendimizin Kûfe’de camide saldırıya uğrayıp vefat etmesinden sonra oğlu Hazret-i Hasan efendimiz, Müslümanların talebi üzerine, ateşten bir gömlek olan riyaset ve hilafeti kabul etmişler, altı ay kadar bu makamda kaldıktan sonra, Müslümanlar arasında kan dökülmemesi için bu emaneti kendi rızalarıyla Hazret-i Muaviye’ye vermişlerdir. Hazret-i Hasan efendimizin hilafeti ve riyaseti bırakmasından sonra “Hilafet devri” bitmiş, mülûk (hükümdarlık) devri başlamıştır. Böylece Resulullah efendimizin bir mucizesi daha gerçekleşmiştir.

11. İslâm tarihi o günden bu güne kadar bozula bozula gelmiştir. Zamanımızda bazı ütopyacı (hayalperest) Müslümanlar Asr-ı Saadet’i geri getireceklerini sanıyor. Maalesef Asr-ı Saadet geri gelmez. Çünkü bir asrın (devrin, zamanın) Asr-ı Saadet olması için onun içinde Resulullah’ın ve Ashab-ı bulunması gerekir. Bu devir Müslümanları, Asr-ı Saadet’i geri getirmek hayalleri ile vakit kaybedeceklerine, Asr-ı Saadet’teki İslâm uygulamasından ibret, ders, nasip almaya bakmalıdır. Asr-ı Saadet bizim için bir ölçüdür. Ancak geriye gelmesi mümkün değildir. Sadece Ahir zamanda Ehl-i Beyt’ten Mehdi hazretleri zuhur ettiği zaman bir müddet Müslümanlar iyi bir idareye kavuşacaklar; rahat, huzur ve adalet içinde yaşayacaklardır. Ancak daha önce büyük nifak şikak, fitne fesat, kıtal, kanlı savaşlar olacak; savaşan yüz kişinin doksan dokuzu ölecek, nice büyük şehirler ve bölgeler harap olacaktır.

12. Dünya işleri konusunda İslâm’ın temel kurallarından biri istişare–danışmadır. Riyaset ve emanet gibi önemli ve hayatî bir işte elbette ki, istişare edilmesi gerekir. İslâmî gelenekte bu gibi önemli işlerde altı, bilmediniz on iki kişilik ehil bir danışma meclisi karar verir. Büyük Müslüman kütle de onun vereceği karara uyar.

13. İslâm’ın riyaset, siyaset, devlet idaresi ile hükümlerini anlatan klasik eser İmamı Maverdî hazretlerinin “el-Ahkâmü’s-Sultaniyye” adlı kitabıdır.

14. Osmanlı devletinin gerileyip ve zayıflayıp sonunda batmasının ana sebeplerinden biri de makam ve mevkilere, riyaset ve emanetlere gerçekten ehil; güçlü, vasıflı, üstün elemanlar yetiştirememiş olmasıdır.

15. Büyük ulema, eimme-i müctehidîn, büyük şeyhler, kâmil mürşidler, mâneviyat âleminin sultanları siyasî riyasetleri kabul etmemişlerdir. İmamı Ebû Hanife hazretlerine Bağdat kadılığı (Adalet bakanlığı) teklif edilmiş, kabul etmemiş, zindana atılmıştır.

16. İlim ve tasavvuf büyüklerimiz sultanların, vezirlerin, velilerin, dünya büyüklerinin huzurlarına gitmemişlerdir. Halife Harunürreşid, İmamı Malik’i sarayına çağırtmış, o büyük İmam bu daveti kabul etmemiş, “Alimler, Sultanların huzuruna gitmez, Halife hazretleri arz buyuruyorlarsa bizim medresemize gelsinler” demiştir. Fıkıh mezhebi kurucusu (Mezhebi devam etmemiştir) ve büyük evliyadan İmamı Süfyanı Sevrî de Harunürreşid’in saraya davet mektubuna çok ağır bir cevap yazarak reddetmiş, Halife bu cevabı okuyunca ağlamıştır.

17. Ahir zamanda riyasetler, makamlar mevkiler süfelânın eline geçecektir. 14 Kasım 2002