İslâm’ı Bilmek ve Yaşamak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
İslâm’ı bilmek lazım, fakat sadece bilmek yeterli olmaz, onu hayata/varlığa uygulamak gerek. Uygulama olmazsa İslâm olmaz.
İslâm sadece bilinen bir şey değildir, aynı zamanda yaşanması gerekir.
Namazın farz olduğunu öğreneceksin, nasıl kılındığını öğreneceksin, sonra bu bilgiyi aksiyona geçireceksin.
Biliyorsun, eda etmiyorsun (yerine getirmiyorsun), sorumlu olursun, ceza görürsün.
İslâm’ın dil ile ilgili emirleri ve yasakları vardır:
Hakkı söyleyeceksin ve tebliğ edeceksin. Bunu bizzat yapamazsan, yapanları destekleyeceksin.
Kesinlikle yalan söylemeyeceksin.
İnsanları aldatmayacaksın.
Gıybet (arkadan çekiştirme) yapmayacaksın.
İftira etmeyeceksin.
Kendin, anan baban, öz kardeşin, evladın aleyhinde de olsa şâhitliği doğru yapacaksın, asla yalancı şahitlik yapmayacaksın.
Yalan yere yemin etmeyeceksin.
Ticarete yalan karıştırmayacaksın.
Haksızlık karşısında (konuşma imkânın ve iktidarın olduğu halde) susarsan, dilsiz şeytan olursun.
Dalkavukluk, yalakalık, meddahlık apmayacaksın. İnsanları, hele devlet büyüklerini, onlarda olmayan sıfatlarla övmeyeceksin.
Bağlı olduğun din âlimlerini, şeyhleri, mürşidleri, müteşeyyihi, din-başları, din baronlarını erbab haline getirmeyeceksin, onları göklere çıkartmayacaksın, putlaştırmayacaksın.
Gevezelik ve zevzeklik etmeyeceksin.
Söz ve yazı gümüşse, sükûtun altın olduğunu bileceksin ve lüzum ve zaruret olmadıkça konuşmayacak, susacaksın.
Yaratan’ın sana bir ağız, iki kulak vermiş olduğunu bileceksin.
İnsan’daki en büyük belâ, musibet, felâket, zarar âletinin lisan olduğunu çok iyi bir şekilde algılamış olacaksın.
Sendeki dil/lisan gücünü islâmî bilgeliğin kontrolu ve yönetimi altına koyacaksın.
İlmin, kültürün, hitabetin, iktidarın varsa dilinle/kaleminle insanları müjdeleyecek, yapıcı ve hayırlı şekilde uyarıp korkutacak, İslâm’ı tebliğ edecek, halkı hakka davet edecek şekilde kullanacaksın.
Lisanından/kaleminden küfür, şirk, fitne, fesat, günah, nifak, şikak, fısk, fücur sâdır olmamasına (meydana gelmemesine) azamî (en fazla) şekilde dikkat edeceksin.
Lisanının seni Cennet’e veya cehenneme; ebedî mutluluğa veya ebedî zarar ve felâkete götürebileceğini bilecek ve ayağını ona göre denk alacaksın.
İmdi, Müslümanların beşikten mezara kadar lisan hususunda eğitilmeleri, uyarılmaları gerekmez mi?Biz Müslümanlar ne yapıyoruz? Minik çocuklarımız konuşmaları anlamaya başlayınca hemen ona günde bin kere yalan söylüyoruz.
“Yemeğini ye, seni gezmeye götüreceğim…” Ve götürmüyoruz!
“Uslu dur, sana oyuncak alacağım…” Ve almıyoruz!
“Aaaa kuşa bak…” Kuş muş yok!
Evet birtakım Müslümanlar, çocuklarını mamadan, sütten daha fazla yalanla besliyorlar. Yavrucak büyüyünce ne oluyor? Yalancı oluyor…
Hangi anne baba çocuğunu okula gönderirken “Yavrum derslerine çok iyi çalışacaksın ve kesinlikle kopya çekmeyeceksin. Kopya çekmektense, namusunla sıfır almak yeğdir…” diyor?
İslâm’ın önemli emirlerinden biri komşusuna iyilik etmektir, ona hiçbir şekilde zarar vermemek, onu üzmemek, onu rahatsız etmemektir. Sofu ve dindar geçinen Müslümanlar böyle yapabiliyorlar mı?
Tramvayda onsekiz yaşlarında bir sıpa yan gelip oturmuş, yakınında çok yaşlı bir hanım veya bey ayakta sarsılarak yolculuk ediyor. Bu sıpaya, toplu taşıma vasıtalarında yaşlılara, hâmilelere, hastalara, güçsüzlere yer verilmesi gerektiği niçin öğretilmemiştir?
Adam İslâmcı geçiniyor, kendini olgun bir dindar sanıyor ve bu adam Ezan-ı Muhammedî okunurken caminin önünden umursamazca yürüyerek geçiyor, ibadet etmek için içeriye girmiyor. Sanki gayr-i müslim bir turisttir. Bu adama, Ezan okunurken caminin önünden geçen bir Müslümanın (sıkışık bir işi veya durumu yoksa) hemen içeriye girip namazı cemaatle kılması gerektiği niçin öğretilmemiştir?
İslâm’da hür kadınlar ve kızlar için tesettür mecburiyeti/farzı vardır. Tesettür sadece başını rengarenk bir eşarpla örtmek değildir. Tesettürün kuralları kaideleri vardır. Zamanımızda bazı hafif akıllı tazelerin gökkuşağı gibi renklerle, dar elbiselerle, erkeklerin cinsî iştahlarını celb edecek (çekecek) şekilde salına salına, kırıta kırıta yürümelerinin haram olduğu onlara niçin anlatılmıyor?
Bu iş öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı’na aittir. O kurumun üzerinde derin baskılar, tehditler varsa, sorumluların bu işi doğrudan doğruya, açık bir şekilde değil, DOLAYLI şekilde yapmaları gerekmez mi? Meselâ bir broşür hazırlanabilir, ismi “Müslüman kadın ve kızlara açık mektup” olabilir. Tesettür anlatılır. Rengarenk şehevî elbiselerle tesettür olmayacağı söylenir. Bu broşür hiçbir şahsa veya kuruluşa maddî rant, prestij, mânevî menfaat sağlamayacak şekilde, sırf rızâen lillah birkaç milyon bastırılıp ve dağıtılabilir.
Böyle bir şeye DERİN DİNSİZLER çok kızarlarmış…Kızsınlar… Allah’tan hakkıyla korkan ve çekinen şuurlu Müslümanlar için bunun ne önemi vardır. Yeter ki, Allah bize gazab etmesin, azab göndermesin.
Evet, biz Müslümanlar İslâm’ı hakkıyla yaşamıyoruz.
Halkın İslâm’ı yaşaması için onu bilgilendirmiyoruz, ona gerekli öğütleri vermiyoruz.
İslâm’ı yaşamak için fütüvvet teşkilâtına benzer bir teşkilât kurmuyoruz. Böyle bir teşkilâta izin verilmezmiş… Bu ne biçim lâftır. Türkiye’de insan hakları vardır demokrasi vardır, temel haklar ve hürriyetler vardır. Masonlar, ateistler, çağdaşlar ne kadar hür ve serbest ise çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar da onlar kadar hür ve serbesttir. Hürriyet yattığı yerde kolayca elde edilen ve kullanılan bir şey değildir. Hürriyet alınan, iğtinam edilen bir şeydir. 12 Ağustos 2006