Pazar

 

Türkiye’deki islâmî hareketin temizlenmesi kaçınılmaz bir zaruret haline gelmiştir. Bu hareketin içine sızan birtakım münafıklar, yarı-mühtediler, dışı yeşil içi kızıl karpuzlar, dini imanı para ve ikbal olan arivistler, ahlâk ve karakterleri islâmî hizmet ve faaliyet yapmaya müsait olmayanlar maalesef dinî hizmet ve faaliyetlere gölge düşürmüşlerdir.

Allahu Teâlâ hazretleri, yüce ve temiz İslâm dinine sokulmak istenen bid’at ve hurafereleri temizlemek, dini aslî safiyetine döndürmek için her asırda bir müceddit göndermektedir. Sağduyulu ve vicdanlı Müslümanlar, geçmiş asırlarda gelmiş mücedditlerin yollarından giderek islâmî hareketi pisliklerden ve pis heriflerden temizlemeli ve ayıklamalıdır. Üzerinde durulacak hususlar ve prensipler şunlardır:

İHLÂS: Din hizmetleri Allah için yapılır. Bunların ücretleri Allah’tan istenir ve beklenir. Bunlar için dünya zenginliği ve ikbali talep edilmez. Müteehhirîn uleması imamlık, müezzinlik, vaizlik, din dersi hocalığı gibi bazı dinî hizmetler için maaş ve ücret alınmasına fetva ve ruhsat vermişlerdir ama bu, hizmeti yapanın geçinmesi içindir; zengin olması, köşeyi dönmesi, vurgun vurması için değil! Dine hizmet perdesi ardında büyük servetler vuran, haram yiyen, zengin olan birtakım adamlar gerçek hizmetkâr değil, katmerli münafıklardır.

Resul-i Kibriya Efendimizden (Salat ve selam olsun O’na) zamanımıza kadar bütün gerçek hizmetkârlar, dinî hizmetleri Allah rızası için ücretsiz olarak yapmışlar, ücret ve mükâfatlarını âhirette Yüce Allah’tan beklemişlerdir. Zengin olmak, para kazanmak isteyen kimseler için helâl ticaret ve kazanç yolları açıktır. Ticaret, sanayi, tarım, hayvancılık, çeşitli hizmetler… İslâm Şeriatının ve fıkhının prensipleri ve hükümleri dahilinde bu sahalarda çalışıp çabalayarak Cenâb-ı Hak nasip ederse zengin olabilirler.

Ancak şu husus iyi bilinmelidir ki, mukaddesat asla ticarete, kazanca âlet edilemez. Din, iman, Kur’ân ticareti yapanlar mel’undur, münafıktır, alçaktır. İslâmî hareketin bu gibi bayağı ve düşük herif ve gruplardan mutlaka temizlenmesi gerekir. Aksi takdirde Müslümanlar iflâh olmazlar; bugünkü gibi zillet, esaret, eziyet, sıkıntı, hakaret içinde sürünüp dururlar. İhlâs, ille de ihlâs… Lâfla değil, edebiyatla değil; yürekten ihlâs.

MEDENİYET: İslâm dini bir medeniyet dinidir, bizzat bir medeniyettir. Medeniyetin zıddı bedeviyettir. Yüce dinimize bedeviyetle, ilkellikle, cahillikle hizmet edilemez. Bedevilerin de Müslüman olmaya hakkı vardır ama İslâm dini bedevî dini değildir, islâmî hizmetler bedevî zihniyetlilere bırakılamaz. İslâmî hizmetleri görecek, islâmî faaliyet yapacak kimselerin iki mânâda, iki plânda medenî olması gerekir:

(a) İslâm medeniyeti sahasında,

(b) Çağdaş Batı medeniyeti sahasında.

Bilgi boyutu ve kültürü yetersiz, ahlâk ve aksiyon boyutu yetersiz, estetik ve güzellik boyutu yetersiz veya hiç olmayan elemanlarla hizmet yapılmaz, ancak hezimet elde edilir, bugün olduğu gibi. Bir imam ve hatip cuma hutbesinin Arapça kısmında “fî sebilullah…” dese, Arapça gramere aykırı fâhiş bir hatâ yapmış olur ve ayıplanır. Peki bu adam Türkçe hutbe okurken bir sürü gramer, edebiyat, üslup hatâsı yaparsa ondan ne hayır gelir? Cami imamlığı, hatiplik, vâizlik; namaz kıldırma, hutbe okuma, vaaz etme memurluğu değildir, nebevî bir hizmet makamıdır. Bu makamlara ehil olmayan kimseleri tâyin etmek İslâmiyete ve Ümmet-i Muhammed’e yapılabilecek en büyük hıyanet ve kötülüktür. Bu hizmetler, bu makamlar birer emanettir. Emanete hıyanet etmek büyük bir günah ve haramdır. Dinî hizmet yapacak kimselerin toplumun en bilgili ve kültürlü, en ahlâklı ve faziletli, en güzel insanların arasından seçilmesi gerekir. Çocuklarını para kazandıracak dünya mesleklerine yönlendirip, hiçbirini din hizmetlerine yönlendirmeyen zengin, varlıklı, üst tabaka Müslümanlar münafıktır. O tabakadan da müftü, imam, vaiz, din dersi öğretmeni yetişmesi gerekir. Ancak para ve rant olmadığı için çocuklarının bir kısmı dinî hizmetlere yönlendirmiyorlar. Bunun için münafıktırlar.

TEMSİLCİLİK MESELESİ: Birtakım maceraperestlerin, türedilerin, şaibeli ve bulaşık heriflerin, haram yiyicilerin, arivistlerin din temsilciliğine soyunmalarından daha büyük felâket olamaz. Temsilcilerin, bu işe layık, ehil olan temiz şahsiyetlerden seçilmesi gerekir. İslâm dininin temsilcisi gibi görünecek, peşine takılan Müslümanlardan para toplayacak, zengin olacak, onların alkışlarıyla kendini tatmin edecek şöhret-i kâzibe (yalancı ün) kazanacak… Böyle adamlar Müslümanları yüceltmez, tam aksine esfel-i safilîne indirir. Yüksek makamlara sürünerek çıkan İslâmcıların ne dine, ne dindar kesime, ne ülkeye bir hayrı ve hizmeti dokunur. Bu gerçeği halkımıza, gençliğimize iyice anlatmamız gerekir. İslâm dâvâsı Selahaddin Eyyübî, Emîr Abdülkadir, İmam Şâmil gibi büyük, temiz, asil ruhlu insanlarla başarıya ulaşır. Yularlarını şeytanların ve nefs-i emmârelerinin ellerine vermiş habîslerle değil!

SORGULAMA: Ümmet-i Muhammed islâmî hareketi sorgulamalıdır. İslâmî hizmet ve faaliyetlerin niçin başarılı olmadığını sorgulamalı ve müzakere etmelidir. Müslümanların fikir adamları bu konuda ciddî kitaplar yazmalıdır. Sorgulamayan, aptal ve uysal koyunlar gibi hareket eden Müslüman toplumlar iflâh olmaz, burunları pislikten kurtulmaz. İslâmî hizmet ve faaliyet yaptığını iddia eden birtakım Müslüman kodamanlar Ümmet’e ve halka samimî mal beyanında bulunmalıdır. Müslümanlar, bazılarının sahibi oldukları efsanevî servetleri bilmelidir. Müslümanlar, İslâm dâvâsını ve Muhammed Ümmetini satan hâinlerin kimler olduğunu bilmelidir. Bir dinsiz, densiz, donsuz yolsuzluk ve hortumlama yaparsa çok kötü, bir İslâmcı yaparsa tıs yok… Böyle Müslümanlık olmaz. Bazı Müslümanlar bu çifte standartı terk etmelidir. Bir dinsiz hırsızlık ve yolsuzluk yaparsa kötüdür, bir Müslüman, bir İslâmcı yaparsa çok kötüdür. Ölçümüz bu olmalıdır. Milletin ve devletin parasıyla lüks bir site yapılıyor. Bloklardaki bir dairenin fiyatı 400 bin dolardır. Birtakım adamlar inşaat esnasında plan ve projede olmayan bir blok daha inşa ettiriyorlar, sonra bunu aralarında paylaşıyorlar.
İslamcıbaşılar bunu örtbas ediyorlar. Böyle Müslümanlık, böyle İslâmcılık olmaz! Namuslu, şerefli, samimî, dürüst Müslümanlar bu gibi pisliklerin üzerine gitmeli ve haram yiyicileri islâmî camiadan çıkartmalıdır.

TİCARET HAYATINDAKİ PİSLİKLER: İslâm dininin hayata ait temel emirlerinden biri istikamet yani doğruluk, dürüstlüktür. Kur’ân-ı Kerîm’in Hûd sûresindeki “Festakıym kema umirt” (Sana nasıl emrolunduysa öylece dosdoğru ol)âyeti geldiği zaman Resûl-i Kibriya Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) “Hûd sûresi beni kocalttı” (İhtiyarlattı, belimi büktü) demek suretiyle bu emrin azametini, büyüklüğünü Ümmetine anlatmak istemiştir. Onu üzen, belini büken kendisi hakkındaki şüphesi değildi, Ümmeti hakkındaki endişeleriydi. Zamanımızda birtakım sözde Müslümanlar, yarı-mühtediler, yamuk adamlar çek verirler karşılıksız çıkar, vâdeli senet imzalarlar, vâdesi dolunca ödemezler, söz verirler sözlerini tutmazlar. Böyle Müslüman tâcir, böyle Müslüman iş adamı olmaz. Varsa olmaz olsun! Ticaretin temeli dürüstlük ve güvendir. İş adamı sözüne sâdık olan adamdır. Dürüst iş adamının senet, çek vermesi bile gerekmez. Onun sözü, vaadi senetten, çekten üstündür. Nerede böyle dürüst, doğru, sadık, güvenilir iş adamlarımız? Tilki, sırtlan, yaban domuzu, çakal, leş kargası tâcirlerle, iş adamlarıyla Müslümanlar ticaret, iktisat, finans, iş hayatına hâkim olamazlar.

Resûlullah Efendimiz (Salat ve selam olsun O’na) “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurmuşlardır. Yamuklukla, sahtekârlıkla, çekleri karşılıksız çıkarak, bonoları vâdesinde ödenmeyerek tâcirlik, iş adamlığı yapılmaz. Böyleleri ülkemizin yüz karalarıdır. Mücbir, zarurî sebepler ve şartlar yüzünden istisnaî olarak bazı aksaklıklar olabilir ama borcunu ödememeyi, ticarette ve sanayide yamukluk yapmayı, güvensizliği huy, âdet, gelenek haline getiren bir toplum batmaya, sürünmeye mahkûmdur. Zengin olunca kuduracak, bir milyon dolara lüks ev, yüzelli bin dolara lüks cip alacak, Nemrud ve Firavunluğa özenecek iş adamları batmaya, iflâs etmeye, sonunda rezil ü rüsvay olmaya mahkûmdur.

Ümmet-i Muhammed bir tüzel kişiliktir. Bünyesi içindeki bu gibi aksaklıklara izin vermemesi, ticaret ve iş hayatını yaban domuzu karakterli, bozuk kişilerden temizlemesi gerekir. İslâmî harekette, islâmî kesimde yukarıda anlattığım temel, kökten, ciddî temizlikler yapılmadıkça bu ülkede düzelme olmaz, Müslümanlar selâmet sahiline çıkamaz. Aptalca ve münafıkça edebiyatlar bizi kurtarmaz. 06 Ekim 2003