Çarşamba

 

Türkiye Müslümanlarının büyük eksikliklerinden biri de, ülke bütününe hizmetlerin tamamına şâmil (tümünü kapsayan) mükemmel bir plan ve programları ve bu hizmet ve işler için genel bir bütçeleri olmamasıdır. Cemaatçilik, parça-bölükçülük bu sahada da kendini gösteriyor.

Bunun sebepleri şunlardır:

  • Müslümanların, diğer din ve toplumlarda olduğu gibi bir genel başkanları, bir İmam-ı Kebir’leri, bir Emîrü’l-mü’minleri yoktur.
  • Müslümanların üniter bir teşkilâtı yoktur.
  • Müslümanların, bütünü kucaklayan bir hiyerarşileri (emir kumanda silsilesi)yoktur.
  • Müslümanlarda Ümmet şuuru, zihniyeti yoktur.

    Bugünkü sistem şöyledir:

  • On kadar büyük, yurt çapında teşkilâtlı, güçlü cemaat vardır.
  • Yüz kadar orta büyüklükte cemaat vardır.
  • Binlerce küçük cemaat vardır.

    Bunların herbiri müstakildir. Keyfe mâ yeşâ bildikleri gibi hareket ederler. Kendi programları vardır, kendi hizmetleri vardır, kendi bütçeleri vardır. Herhangi islâmî bir kontrola ve denetime tâbi değildirler.

    Bu cemaatlerin plan ve programları “bütüncül” olmadığı için, Müslümanların mutlaka yapması gereken hizmetlerin tamamını gözönüne almamışlardır. Bu yüzden birtakım çok önemli, çok hayatî, çok zarurî hizmetler devre dışı kalmıştır.

    Birtakım cemaatlere, bu yapılmayan hizmetlerle de meşgul olmalarını söylerseniz:

    “-Biz kendi hizmetlerimizle meşgul oluyoruz, bunları yapamayız…”

    cevabını alırsınız. Bu zihniyet yüzünden, Türkiye’deki bazı islâmî hizmetler, sahipsiz cenaze gibi ortada kalmıştır, terk edilmiş, tâtile uğramıştır. Tabiî ki, böyle bir eksikliğin vebali bütün Müslümanlara aittir.

    İçinde bulunduğumuz şu mübarek, feyizli, hayırlı Ramazan-ı şerifte umum Türkiye Müslümanlarına hitaben çok faydalı, çok değerli, çok tesirli, çok zarurî; müjdeleyici, toparlanmaya ve islaha davet edici, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmayı teklif edici bir broşür hazırlanması ve bundan milyonlarca adet basılarak halka dağıtılması gerekmez miydi? Elbette gerekirdi ama bu hizmet yapılmamıştır.Çünkü hiçbir cemaat, tarikat, zümre, hizip, fırka bu işi, bu hizmeti deruhde etmemiştir (üzerine almamıştır.)

    Tekrar ediyorum:

  • Bugünkü hizmetlerimiz bölük pörçüktür,
  • Bütün hizmetlerin tamamını kapsamamaktadır,
  • Büyük ölçüde para, enerji, imkân israfı vardır,
  • Genel, mükemmel bir hizmet plan ve programı mevcut değildir.

    Çağımızda plan ve program meselesi, büyük ve derin bir uzmanlık işidir.

    Türkiye’de Ümmet-i Muhammed için; İslâm’ın ruhuna ve çağın gereklerine uygun dört başı mâmur, genel, mükemmel bir plan ve program hazırlayacak beş kişi bile çıkmaz. (Bunlardan biri olduğumu iddia etmiyorum.)

    Böyle kimseler bulunmalı, bunlara imkân verilmeli ve mutlaka mükemmel ve genel bir islâmî hizmetler ve faaliyetler plan ve programı hazırlatılmalıdır. Böyle bir plan ve program sadece edebiyatla, lak lakla, hayal ile, yapılsın edilsin demekle olmaz. Uygulamaya ait metodlar, yollar da gösterilmelidir. Ülkemizde öyle islâmî cemaatler vardır ki, doların milyarıyla ölçülen büyük bütçelere, iç ve dış gelirlere sahiptirler. Bunlar kesinlikle dıştan müdahale istemezler. Yapıcı, olumlu tenkit ve tekliflere de kapalıdırlar. Hattâ bazıları bu gibi tenkit ve teklifleri, işlerine karışmak şeklinde algılar ve düşman olurlar.

    “Hep karamsar bir tablo çiziyorsun, hiç olumlu, öğülecek iş yok mudur?” diyen çıkabilir. Elbette çeşit çeşit hayırlı işler ve hizmetler yapılmaktadır. Bunları inkâr etmiyoruz. Ancak bizim üzerinde durduğumuz hususlar başkadır. Yapılması gereken bütün hizmetleri ve faaliyetleri içine alan bir plan ve program, merkezî bir bütçe yoktur diyoruz.

    Yapılan hizmetleri övmeye gelince:

    Allah için, ihlâsla hizmet eden, çalışan kimselerin övgüye ihtiyacı yoktur. Onların ücreti Yüce Allah’a aittir. Övgü isterlerse ihlâsları bozulmuş olur.

    Hizmetleri ve faaliyetleri dolayısıyla ille de övgü, pohpoh isteyen ve bekleyen varsa, paraları bol olduğu için ücret mukabilinde bunu bir takım kalemlere yaptırabilirler. Nitekim zengin bir cemaat, para desteğiyle başındaki zatın ve teşkilâtının övgüsünü yaptırtmakta, sonra bu yayınları yüz binlerce sattırtmaktadır. Bendeniz böyle bir işin içinde olmak istemem. Müslümanlardan topladıkları hayır, hizmet, faaliyet paralarının bir kısmını kendi büyüklerinin ve cemaatlerinin pohpohlanması için harcamaları, iyi değil, kötü bir iştir.

    Müslümanların fakir talebelere burs dağıtma işini (veya işlerini) ele alalım:

    -İhtiyacı olmayan zengin öğrencilere burs vermek, hem hayır paralarını israf etmek, hem de o öğrencileri ahlâksızlığa ve karaktersizliğe itmek olmaz mı?

    -Öyle öğrenciler var ki, beş-altı yerden burs ve kredi alıyor. Yine öyle fakir ve muhtaç öğrenciler var ki, bir tek yerden bile burs alamıyor.

    -İslâmî kesimde burs dağıtımı konusunda büyük plansızlık görülmektedir. Burs dağıtmak başka şey, adam yetiştirmek başka şeydir. Bunu birçoğumuz fark edemiyoruz.

    Müslümanların, fakir halka yardımları ve imdatları da çok yetersizdir.

    Ramazan’da biraz yardım yapılıyor, erzak torbaları dağıtılıyor, iftarlar veriliyor. Bayramdan sonra bunlar duruyor. Peki fakir fukara geri kalan on bir ayda ne yiyecek, ne içecek, nasıl ısınacak, hastasına nasıl bakacak? Bunları pek düşünen yok.

    Tesettür konusunda Müslümanlar arasında bir sürü olumsuzluk ve eksiklik görülüyor. Bu konuda ciddî, planlı, programlı, seviyeli, medenî çalışmalar yapılıyor mu? Maalesef…

    Ülkemizde ticaret, iş, çalışma hayatında büyük eksiklikler, bozukluklar görülüyor. Müslümanlar içinde de senedini vadesinde ödemeyen, çeki karşılıksız çıkan, borcuna sâdık olmayan, yamukluk yapan, ticarete hile ve yalan karıştıran kimseler görülmektedir. İş, sanayi, ticaret sektöründe islâmî bir uyarı, nasihat, islâh, yeniden teşkilâtlanma, fütüvvet ahlâkına dönme kampanyası başlatılması gerekmez mi?Şu anda böyle bir hizmet ve faaliyet var mıdır?

    Tuzu kuru, hali vakti yerinde Müslümanların bir kısmı lükse, israfa, tebzire, saçıp savurmaya, gösterişe batmışlardır.Bunlar dinimizin haram kıldığı çirkin şeylerdir. Bu gibi din kardeşlerimizi uyarmak hususunda yurt çapında faaliyetimiz var mıdır?

    Ülkemizde bir kısım halk ve gençlik maalesef dinden ve yoldan çıkmıştır. Şu mübarek Ramazan günlerinde İstanbul sokaklarında alenen oruç yiyenler görülüyor. Havalar iyi ya, göbeği açık kadınlar ve kızlar görülüyor. Sultanahmet Camii’nin yanındaki parkta herkesin içinde birbirine sarılıp öpüşenler (hayvanlar kadar hür!) görülüyor. Bunların en güzel, en uygun, kalplerini kırmayacak, öğüt verenlere düşman olmalarına yol açmayacak şekilde uyarılmaları, irşad edilmeleri gerekmez mi? Bu hizmeti kimler ve nasıl yapacaklardır?

  • Büyük bir İslâmî Bilgi Bankası kurulması gerekmez mi?
  • “Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını araştırma enstitüsü” kurulup, ilmî ve ciddî araştırmalar yapılması ve yayınlanması gerekmez mi?
  • “Millî Mücadele ve Mustafa Kemal tedkikleri enstitüsü” kurulması gerekmez mi?

    Hem bugünkü millî eğitimin yetersizliğinden, çarpıklığından, kötülüğünden şikâyet ediyoruz; hem de ona paralel ve alternatif olmak üzere kendi millî-dinî eğitim sistemimizi kurmuyoruz. Böyle hayırlı bir eğitimi kimler, nasıl, hangi imkân ve bütçeyle kurup hayata geçireceklerdir?

    Bu yazım bir feryat mahiyetindedir. Vicdanı sızlayan, kafası çalışan şuurlu Müslümanların ibret nazarlarına sunulur. 04 Kasım 2004