İslâmî hizmet ve yayınlarda niyet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Pazartesi
İslâmî hizmet ve faaliyetlerde niyet çok önemlidir. Amellerin hükümleri niyetlere göredir. Örnekler vererek konuya açıklık getirmek istiyorum:
1. Niyet namazın ana şartlarındandır. Namazın niyeti nedir?
Allah rızası için, daha basiti
olmazsa bin rekat namaz kılınsa, namaz olmaz.
2. Diğer ibadetlerde de böyledir. Niyet temizliği ve ihlas mutlaka olacaktır.
3. Gelelim diğer İslâmî eylemlere, faaliyetlere: Adam din alimidir, yıllarca okumuş, dirsek çürütmüştür. Bu zat bir tefsir yazmak istiyor. Bunu, çeşitli niyetlerle yazabilir. Allah için, Müslümanlara hizmet için, öğrenmiş olduğu ilmin hakkını vermek için… Bunlar temiz niyetlerdir. Madalyonun arka tarafı da var: Çok para kazanmak istiyor, zengin olmak istiyor, mal mülk edinmek istiyor… Bu maksatla
diye düşünüyor. İşte, bu fâsid bir niyettir.
Zamanımızda maşaallah çok dinî yayın yapılıyor, piyasadaki İslâmî kitapların sayısı sanırım yirmi binin üzerindedir. Hiç aralık verilmeden bu yayınlara devam ediliyor. Tefsir üzerine tefsir, hadîs kitabı üzerine hadîs kitabı çıkartılıyor. Bunların yekûnu yüz milyonları geçti. Bu kitaplar niçin çıkartılıyor?
düşüncesiyle mi?
Vaktiyle çok büyük din alimleri, imamlar, müfessirler, muhaddisler, mutasavvıflar da kitaplar yazmışlardı. Lakin onlar, telif ücreti almak, zengin olmak, bol para kazanmak, köşeyi dönmek için yazmadılar. Allah için yazdılar, İslâm dinine ve Ümmet-i Muhammed’e hizmet için yazdılar.
Şu soru sorulabilir? Dinî bir kitap yazan, tercüme eden telif ücreti almasın mı, para kazanmasın mı, ticaret yapmasın mı? Böyle bir şey diyen yok. Biz şunu diyoruz:
Sırf para kazanmak, köşeyi dönmek, zengin olmak için din kitabı yazanlar ve yayınlayanlar ihlassızdır, onların niyetleri güzel ve sahih değildir. Benim elimde maddî imkân olsa bir Kur’ân tefsiri, bir de meâli yayınlamak isterim.
(1) Ehl-i sünnet ve cemaat İslâmlığına göre yazılacak.
(2) İçinde reformculuk, dinde yenilik, dinde değişim fikir ve görüşleri olmayacak.
(3) Daha önce yazılmış
tefsirlerin çok güzel bir özeti olacak.
(4) İyi kağıda ve her sayfası tezhipli olarak basılacak.
(5) Çok güzel ve sanatlı bir cildi olacak.
(6) Başında tefsir ilmi hakkında ve bid’atlerin reddiyle ilgili geniş, en az 100 sayfalık bir önsöz ve açıklama bulunacak.
Kâr düşünülmeyecek. Her baskısı en az 100 bin adet basılacak ve sermayesine verilecek. Birkaç yıl içinde bir milyon takımı yurt sathına dağıtılacak. Bunun ticareti olmayacak mı?
Olmaz olur mu? Temiz bir niyetle, ihlaslı olarak ve içinde ilmî yanlış olmaksızın yayınlanırsa Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olur. Bundan daha büyük, bundan daha kârlı ticaret olur mu? Kur’ân meâli de bu zihniyetle hazırlanacak ve basılacak.
Yayınevleri ticarî müesseselerdir. Onlar, basıp yayınladıkları dinî eserlerden elbette kâr elde edeceklerdir. Aksi taktirde müessese ayakta duramaz. Ancak yukarıda beyan edildiği üzere dinî yayın yapanların ihlasa ve temiz niyete son derece önem vermeleri gerekir.
Ticaret yapsa, kâr amacıyla kitap bassa da Müslüman bir yayıncı şu hususlara dikkat etmek zorundadır:
(1) Müfessir olmayan, tefsir yapmak için gerekli şartlara sahip bulunmayan, icazeti olmayan sözde hocalara meâl ve tefsir yazdırtmayacak, böyle kitapları basıp yayınlamayacak. Milyonlarca dolar kazanacağını bilse böyle bir ticaretten uzak duracak.
(2) Parayı taparcasına sevmeyecek. Paradan önce dinî değerlere önem verecek. Para kazanacağım diye dinî değerleri çiğnemeyecek.
(3) Bid’atçi, reformcu, dinde yenilikçi, değişimci kişilerin bozuk kitaplarını yayınlamayacak.
Bilhassa son otuz yıl içinde büyük yanlışlar bulunan bozuk din kitapları yayınlandı. Milyonlarca Müslümanın kafaları karıştı, itikadları bozuldu. Bunun vebali o kitapları yazanlara ve yayanlara aittir.
(1) Sünneti İslâm dininin, İslâmî hükümlerin ikinci temel kaynağı olarak kabul etmiyorlar, Kur’ân bize yeter diyor, hadîslerin büyük kısmını inkâr ve red ediyorlar.
(2) Mezhepleri inkâr ediyorlar. Mezhepleri inkâr fıkhı ve şeriatı inkâr demektir.
(3) Önceki büyük din alimlerinin doğru bulmadığı, fetva ve ruhsat vermediği telfik-i mezâhibe (mezheplerin hükümlerini birbirine karıştırarak uygulamak), yeşil ışık yakıyorlar; dini oyuncak haline getirecek böyle bir şeyin Müslümanları yücelteceğini ve kurtaracağını sanıyorlar.
(4) Yalancı, farmason, takiyyeci Cemaleddin Afganîyi ve onun çömezi Abduh’u, onun talebesi Reşid Rıza’yı Müslümanlara din önderi olarak gösteriyorlar.
(5) Kur’ân-ı Kerim’i, inkârcı oryantalistlerin zihniyeti, bakışı ile yorumluyorlar.
(6) Kur’ân hükümlerinin bir kısmının tarihî olduğunu, eskiden geçerli olduğunu, şimdi geçerliliklerini yitirdiğini iddia ediyorlar.
(7) İşlerine gelmeyen hadîsleri inkâr ediyorlar.
(8) Ehliyetleri olmadığı halde tefsir, meâl ve tercüme yapıyorlar.
(9) Zorlama tevillerle birtakım dinî hükümleri yokmuş gibi gösteriyorlar. Meselâ İslâm’da recm yoktur diyorlar.
(10) Hazret-i İsa aleyhisselamın ahir zamanda nüzul edeceği yüzden fazla hadîsle bilindiği halde bu bilgiyi yok farz ediyorlar.
(11) İçtihada ehliyetleri olmadığı halde içtihad yapıyorlar.
(12) Şeriatın bazı hükümlerini tâdile kalkışıyorlar.
(13) Hazret-i Muhammed’i inkâr eden, Kur’ân-ı Kerim’i inkâr eden, İslâm dinini reddeden açık ve muannid kafirleri cennetlik olarak kabul ediyorlar.
(14) Ehl-i Kitab ile Âmentüde ittifakımız vardır diyerek Tevhid ile teslisi birbiriyle uyuşur gibi göstermeye yelteniyorlar.
Böyle kitapları okuyan, bunlardaki bozuk görüş ve yorumları doğruymuş sanıp kabul eden Müslümanların ayakları din konusunda kayar.
Dinde reform ve değişiklik yapmak isteyenler, İsrail’in, Amerikalıların ve Avrupalıların istekleri ve tâlimatları doğrultusunda ehlî (evcil) bir İslâm türetmek, yüce Şeriatı kaldırıp fıkıhsız ılımlı bir İslâm getirmek isteyen bid’atçiler ve reformcular son yıllarda Bakara sûresinin 62’nci ayetini kendi hevalarına, re’ylerine, bozuk itikadlarına göre yanlış bir şekilde yorumlayarak:
(a) Hazret-i İsa’yı ve Hz.Muhammed’i inkâr ve tekzip edenleri,
(b) Hz. Muhammed’i tekzip edenleri,
(c) Uzeyr Allah’ın oğludur diyenleri,
(ç) İsa İbnullahtır (Allah’ın oğludur) diye itikad edenleri,
(d) İslâm dinine bâtıldır, uydurmadır, düzmecedir diyenleri, cennete sokmaya çalışmaktadır. Maalesef Ankara’da bulunan önemli bir kurum da, hazırlattığı tefsirde bu bozuklukları sunmaktadır.
Hazret-i Muhammed’in risâletini duyup işiten, bu konuda bilgilenen ve bundan sonra “Bu kişi yalancıdır. Kur’ân Allah kelamı değildir. İslâm hak din değildir…” şeklinde küfür, tekzip ve inkâr sergileyen kimseler asla ehl-i necat olamaz. Onların ehl-i necat olduklarını iddia etmek İslâm’ı dolaylı şekilde reddetmek manasına gelir.
Evet, on ciltlik doğru bir tefsir ve bir de doğru Kur’ân meali yayınlamak ve bunları
son derece önemli, hayatî bir vazifedir. Bu vazifeyi kimler yapacak?
Cami helalarına, cami hoparlörlerine (bir şerefede on hoparlör!), cami meşrutalarına, cami klimalarına, cami kaloriferlerine, cami halılarına yekûn olarak milyarlarca dolar harcayan dindar kesim, yukarıda anlattığım hayatî hizmeti niçin yapmamaktadır? 07 Şubat 2006