İslâmî Hizmetlerde Bütünlük
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Çarşamba
İslâm, insanlığı bir bütün kabul eder. Hazret-i Muhammed’in Allah katından getirdiği dini ve nizamı kabul edenler Ümmet-i İcabet’i meydana getirir; kabul etmeyenlere ise Ümmet-i dâvet denir. Bizim dinimiz herhangi bir kavme, ırka, coğrafyaya mahsus değildir, bütün insanlığa şâmildir.
İslâmî hizmetler halkın tamamına yönelik olmalıdır. İslâmî müjdeler, uyarılar halkın bütününe yapılmalıdır. Yakın tarihimizde İslâmî hizmetler dar bir daire içine haps edilmiş, bunun neticesinde İslâmî hareket marjinalleşmiştir.
Bizim dinimiz dar mânâda bir din değildir. Hâfız, hoca, imam, müezzin, müftü, vâiz yetiştireceksin ve iş bitecek… Bu çok yanlış bir düşüncedir. İnsanlığın faaliyetleri bir bütündür. Müslümanlar bütün beşerî faaliyetlerde var olmalıdır.
(1) İman etmemiş olanları imana çağırmak. İnsanları imanlı kılmak bizim işimiz değildir, iman Allah vergisidir. Biz, en uygun ve en güzel şekilde dâvet ve tebliğ etmekle vazifeliyiz. Bu dâvet ve tebliği yapmazsak Allah’a karşı sorumlu oluruz.
(2) Her Müslüman doğrudan doğruya davet ve tebliğ yapamaz. Bu vazife icâzetli gerçek ulema ile kâmil-i mürşidlere ve onların vekil ve halifelerine aittir. Ümmet onlara destek vermekle, yardımcı olmakla mükelleftir.
(3) İkinci temel vazife, iman etmiş olanları yetiştirmek, olgun ve vasıflı Müslümanlar haline gelmeleri için çalışmaktır. Bu da ulemanın ve meşâyihin vazifesidir.
(4) İslâm adına toplanan paralar öncelikle bu iki vazife için planlı, programlı, hikmetli bir şekilde harcanmalıdır.
(5) Bütün İslâmî tarikatların, cemaatlerin, hizip ve fırkaların, grupların, zümrelerin ana vazifesi İman, İslâm, Kur’ân, Sünnet, Şeriat için çalışmak, halkı bunlara çağırmaktır. Tarikatçılık, cemaatçilik bâtıldır. Dikkat buyurunuz: Tarikatlı olmak bâtıldır demiyorum, tarikatçılık yapmak batıldır diyorum. Nakşîler Nakşilik için değil İslâm için çalışmaya mecburdur. Keza Nurcular, şucular, bucular…
(6) Müslümanların dünya işlerinde muktedir (iktidarlı, güçlü) olmaları gerekir. Siyasî parti kurmakla seçimleri kazanmakla iş bitmez. Siyasi faaliyetlerin dışında da güç kaynakları vardır. Medya, ilim, irfan, kültür, sanat, medeniyet, ahlâk, fazilet, hüner, marifet, zenaat… Müslümanlar bunlara da sahip olmak için var güçleriyle çalışmalıdır.
(7) Hâfızlık elbette büyük bir şeref ve fazilettir. Ancak sırf hâfızlık İslâmî bir ilim dalı değildir. Müslümanlar birkaç yıl içinde bir milyon yeni hâfız yetiştirseler bile düze çıkamazlar, selâmet bulamazlar.
(8) Müslümanların çeşitli branşlarda vasıflı elemanlar yetiştirmesiyle de iş bitmez. Bu elemanların hem vasıflı, hem de karşıtlarından üstün olması gerekir. Biz onlardan üstün olmazsak savaşı ve müsabakayı kazanamayız.
(9) Dindarlık başka şeydir, uzmanlık başka şey. Eskiler “Tabib-i müslim ve hâzık” derlermiş. Yâni Müslüman ve mesleğinde güçlü doktor…
(10) Namaz kılmayan, oruç tutmayan, dine aykırı işler yapan Müslümanlara dinsiz demek, onları dışlamak çok ucuz bir çözüm tarzıdır. Böyle ucuzlukları bırakıp onları dindar yapmak için çalışmalıyız. Böyle bir çalışma yazılı kültür ister, ilim ve irfan ister, metod ister. Şifahî kültürle bu hizmet yapılamaz.
(11) İslâmî hizmet ve faaliyetleri halkın yüzde onuna hasr etmek bir cinayettir, bir intihardır.
(12) Cami helaları, cami kaloriferleri, cami klimaları, şadırvanlar, cami meşrutaları (görevli lojmanları) için yekûn olarak milyarlarca dolar harcayıp da halkın tamamına mahsus bir davet, irşad, tebliğ, müjdeleme, uyarma faaliyeti yapmayanlar da’vâyı başlangıçta kaybetmişlerdir.
(1) Eğitim İşleri. Sırf dinî eğitim değil, genel eğitim. Bu sahada iki koldan çalışılabilir: A. Özel okullar açmak. B. Paralel ve alternatif bir eğitim sistemi kurmak.
(2) Medya faaliyetleri.
(3) Broşürler, kitapçıklar ile vasıflı ve tesirli İslâmî propaganda faaliyetleri.
(4) Bütün halka şamil olmak üzere halk eğitimi.
Müslümanların, istidatlı ve vasıflı olanlarını ticaret, ziraat, sanayi, üretim, güzel sanatlar sahalarında yetiştirmeli, onların her sahada başarılı olmaları için ne lazımsa yapmalıyız.
Müslüman, bir börekçi dükkanı mı açtı, o şehirdeki bütün börekçilerden daha başarılı olmalıdır. Müslüman, bir atölye veya fabrika mı çalıştırıyor, onun işyeri diğer işyerlerinden daha ileride olmalıdır.
Müslümanlar özel bir okul mu açtılar, onların okulu diğer bütün okullardan daha kaliteli olmalı, herkes çocuklarını oraya vermek için çırpınmalıdır.
Ülkemizdeki cami hizmetleri çok gerilemiştir, adeta -nâdir istisnalar dışında- çökmüş ve iflas etmiştir. Ülkenin düzelmesini, Müslümanların kurtulmasını istiyorsak, önce kendi kapımızın önünü süpürüp temizlememiz gerekir. Camilerde mihraba geçen imamların, minbere çıkan hatiplerin, vaaz kürsüsüne oturan vaizlerin ülkenin ve toplumun en kültürlü, en faziletli, en olgun, en iyi, en vasıflı, en güçlü insanları olması gerekir.
Böyle olursa halk ve gençlik akın akın hidayete gelecektir. Cami kapısına bir ayet ile bir hadîs meâli yazılıyor ve on satırlık metinde on imla, noktalama hatâsı görülüyor. Bu seviyede kalırsak adam olamayız, kurtulamayız.
18 Kasım 2004