Perşembe

 

İslâmî gazete, dergi çıkartmanın, yayınevi işletmenin, tek kelimeyle dinî medya faaliyet ve hizmetleri yapmanın bir tek etiği/ahlâkı vardır. Tıpkı özel okul, özel üniversite, eczahane faaliyetleri gibi. Tıpkı tabiblik (doktorluk) yapmak gibi…

Bu husustaki fikir ve görüşlerimi madde madde, açık ve seçik olarak yazıyorum:

(1) Yukarıda belirttiğim gibi bu gibi işler hem bir faaliyet, hem de hizmettir. Sadece ticarî faaliyet olarak düşünülür, hizmet tarafı gözden ırak tutulursa çok yanlış ve hatâ yapılır.

(2) İslâmî gazete, dergi, medya faaliyetlerinden elbette para kazanılabilir. Çünkü bunlar ticarî esaslar üzerine kurulu müesseselerdir. Lâkin, bunların birinci amacı, ana gayesi para kazanmak, zengin olmak değildir. Böyle düşünmek sapıklık olur, din sömürüsü olur, alçaklık ve karaktersizlik olur. Sırf para kazanmak, yahut baş gayesi para kazanmak olan islâmî medya faaliyetleri ne yüce İslâm dinine, ne Ümmet-i merhumeye faydalı olmaz, aksine zarar verir. Yakın tarihimizde örnekleri görülmüştür.

(3) Hiçbir islâmî yayın organı, İslâm dininin temel ilkelerine, temel hükümlerine aykırı yayın yapamaz, bu konularda tâviz veremez. Kendisi dindar Müslüman, lâkin sahibi olduğu gazete veya televizyon, her türlü günahı, fıskı fücuru sergiliyor. Böyle bir şey kabul edilemez. Sünnî doktrinde taqiyenin bu kadarına izin ve cevaz yoktur.

(4) İslâmî yayın organları şu değerlere bağlı olacaklar ve onlara samimî olarak hizmet edeceklerdir: Din, Kur’ân, Peygamber, Şeriat; ülke, halk, devlet. Ülkeye, halka, devlete karşı olan, onlara zarar veren bir islâmî yayın organı yanlış yoldadır. Şu inceliği de iyi bilmek gerekir: Devlet başka şeydir, sistem veya düzen başka şey. Müslüman, devlete sahip çıkar, onu korur. Düzen veya sistem bozuksa ona muhalefet eder, değişmesi, yerine iyisinin ve doğrusunun gelmesi için olumlu ve meşru yollar ve metodlarla çalışır çabalar. Âmiyane bir misal verelim: Devlet bir sürahi gibidir. İçine su, süt, şarap, zehirli veya şifalı bir madde konulabilir. İçinde kötü ve zararlı bir madde var diye sürahiye düşman olmak, onu kırmaya ve yok etmeye çalışmak doğru değildir.

(5) İslâm’ın temel emirlerinden biri de emanetlerin ehline verilmesi, emanetlere hıyanet edilmemesidir. Basın/medya hizmetlerinde de işler, makamlar, mevkiler, hizmetler, vazifeler en ehil olanlara verilmelidir. “Bu adam medya işinden iyi anlıyor, kendisi aynı zamanda dindardır ama Hazret-i Hoca’ya, Hazret-i Baron’a bağlı değildir, binaenaleyh ona iş vermemiz doğru olmaz…” gibi düşünceler son derece yanlıştır. Basın hizmetleri tarikat işlerine benzemez. Müslüman bir medyacının namuslu, doğru ve ehil olması yeterlidir. İlle de Hocaefendiye, Hocaya, Hazrete, Barona bağlı olması gerekmez. Namuslu, şerefli ve doğru Müslüman zaten işverene ihanet etmez. Lâkin o, her şeyden önce dine bağlıdır. Baronun veya Hazretin menfaatinden önce Allah’ın ve Rasulü’nün emirlerini, tavsiyelerini düşünür.

(6) Gerek sermayedar ve işveren, gerekse meslekî eleman olarak islâmî medyanın yüksek tabakasının kamuoyuna mal ve servet beyanında bulunmaları gerekir. Bu beyannameler her yıl, mesela Ramazan’ın başında yayın organlarında çok açık, çok seçik, çok samimî olarak neşr edilmelidir.

(7) Yakın tarihimizde birtakım islâmî gazete, dergi ve televizyonlar için dindar halktan, bilhassa dindar hanımlardan para ve mücevher toplanmıştır. Dindar kadınların bulunduğu toplantılarda heyecanlı ve acıklı konuşmalar yapılmış, “Ey hanımlar, ey Müslüman bacılar! Din elden gidiyor, dinimize alçakça saldırılıyor…Dinimize hizmet etmek için, hain saldırıları püskürtmek için gazete, dergi çıkartacağız, televizyon kuracağız… Yardım edin, paranız yoksa mücevherlerinizi verin…” edebiyatı yapılmış. Danışıklı döğüş olarak ortaya serilen çarşafın içine önce birileri yüzük ve bilezik atmışlar, bunları takiben herkes ağlayarak altın ziynet eşyalarını atmış, bu metodlarla toplanan servetlerle gazete, dergi çıkartılmış, televizyon kanalları kurulmuştur… Sonra… Evet sonra… İslâm’a hizmet edeceğiz diye kurulan bu gibi yayın organlarının bazısı maalesef, bin kere maalesef İslâm’a tamamen zıt yollara girmiş, yüce dinimizin kesin olarak yasakladığı fısk, fücur, günah, isyan, fuhşiyyat, tuğyan, içki, kadın, seks, fingirdeme faaliyetlerine âlet edilmiştir. Yazıklar olsun ki, saf Müslümanlar aldatılmıştır. Yüce Peygamber (Salât ve selâm olsun O’na) “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmaktadır.

(8) İyi, güçlü, vasıflı, üstün bir medya, çok ehliyetli çok uzman, çok vasıflı, çok güçlü elemanlarla kurulur ve işletilir. Müslümanlar son elli yıl içinde hangi konularda adam yetiştirdiler? Bir: Hâfız orduları yetiştirdiler. Sadece hafızlıkla köy olmaz, kasaba olmaz. iki: Doktor yetiştirdiler. Üç: Mühendis yetiştirdiler. Maalesef birinci sınıf medya elemanı, iletişimci yetiştirmediler. Birinci sınıf diyorum. Öyle sıradan, ikinci sınıf medyacı ile, birinci ligte oynayacak medya organı kurulamaz. Birinci sınıf medyacı ve iletişimcilerin ülkenin en parlak (var mı?) üniversitelerinde okuduktan sonra, ABD, Avrupa, Japonya gibi ileri ülke ve kıt’alarda medya ihtisası ve stajı yapmış olmaları gerekir. Böyle kaliteli elemanlar, kendilerine cihanın serveti verilse dâvâlarını satmazlar. Onlar, geçinmek için elbette maaş ve ücret alırlar ama gayeleri para değildir. Maaşı ve ücreti hiçbir zaman amaç olarak görmezler, geçinmek ve yaşamak için alırlar. Gayeleri, emelleri, hedefleri niyetleri hizmettir, hizmettir, hizmet!

(9) İslâmî bir medya organının ana amacı, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak i’lâ-yı kelimetullah yapmaktır. Yani İslâm dinine, o dinin öngördüğü metod ve yollarla hizmet etmektir. Dikkat buyurulsun: Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak… dedim. Zâhirde islâmî görünen bir gazete, televizyon veya dergi düşünün ki, onun gayesi İslâm’a değil, bir şahsa, bir fırka ve hizbe, bir cemaate hizmet etmek, ona taraftar kazandırmak, bir takım şahıslara para ve servet toplamak, bir takım adamlara boş şöhret temin etmektir; böyle bir medya organı kesinlikle islâmî değildir. Böyle organlar hizmet etmezler, istihdam ve istismar ederler, yani din sömürüsü yaparlar.

(10) Türkiye Müslümanlarının ciddî, kaliteli medya faaliyetleri yapacak paraları, maddî imkânları vardır. Son kırk yıl içinde bu memlekette islâmî hizmet ve faaliyetler için yekûn olarak bir trilyon dolar toplanmıştır. Bu paranın bir kısmı ile ülkenin en büyük medyası kurulabilirdi. Ancak kurulamamıştır. Bizdeki basın hürriyeti de yeterlidir. Türkiye’de gazete ve dergi çıkartmak izne tâbi değildir. Televizyon kurmak veya mevcutlardan birini satın almak da pekalâ mümkündür. Peki, Müslümanlar niçin ülkenin birinci, en önde koşan, en tirajlı, en fazla ilgi gören, en etkili basın, yayın organlarına sahip olamamıştır? Niçin genellikle ikinci ligte oynamaktadırlar? Şu ana kadar medya sahasında harcanan milyarlarca dolarlık paralar nasıl harcanmıştır? Müslüman kamuoyunun bu gibi sorular sorması, sorgulama yapması, hesap istemesi gerekir.

(11) İslâm dininde özeleştirinin büyük önemi ve yeri vardır. Müslüman hem kendisini, hem de ümmetin işlerini yürütenleri, şayet ehliyeti varsa bizzat, ehliyeti ve liyakati yoksa, özeleştiri yapanları okuyup dinleyerek denetlemekle mükelleftir. Bizim hiç hatâmız yok, bütün hatâlar, yanlışlar, yamukluklar karşıtlarımızdadır zihniyeti ile hiçbir yere varılmaz. Türkiye Müslümanları şu sorunun cevabını aramalıdır: Biz ülkede ezici çoğunluğu teşkil ediyoruz. Elimizde para ve maddi imkan var. Hürriyet var, fırsat var, enerji var, istek var. Zemin ve zaman müsait. Lâkin bir türlü bu ülkenin en büyük ve en tesirli gazetelerini, dergilerini biz çıkartamıyoruz. Niçin, niçin, niçin?.. Bu konuda ne gibi yanlışlıklar yaptık ve yapıyoruz? Bu vazifeleri deruhde edenler (üstlerine alanlar) niçin başarısız oldular? Bu başarısızlık sadece aczden ve zaaftan mı kaynaklanmaktadır, yoksa hıyanet de var mıdır?

(12) Ülke nüfusuna göre yüzde iki, bir azınlığa mensup olanlar en büyük, en tesirli, en güçlü yayın organlarını çıkartabiliyorlar da, yüzde 50’den yukarı çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar niçin günde bir milyon satan güçlü ve etkili gazeteler çıkartamıyor, yüzbinlerce satan dergiler yayınlayamıyor? Bu soruyu sormak günah mıdır, ayıp mıdır, haksızlık mıdır?

Bu ülke bizimdir diyoruz, sonra ikinci ligte, üçüncü ligte oynayan gazeteler, dergilerle yetiniyoruz. Biz deli miyiz? Evet, medya işleri uzmanlık ister, kalite ister, tecrübe ve birikim ister… Ve bunların yanında ahlâk ister, fazilet ister, yüksek karakter ister. 12 Ağustos 2005