İslâmî Müjdeleme, Bilgilendirme ve Uyarma Faaliyetleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Cumartesi
(1) Halk ve bilhassa gençlik içinde İslâm’ı anlatmak, sevdirmek, uygulatmak için yapılacak propaganda faaliyet ve hizmetleri, ihlâsa ve usûlüne uygun olarak yapılmak şartıyla, çok büyük bir hayır, iyilik, sevap kaynağı olacaktır.
(2) Bütün medenî, demokrat, ileri, hukukun üstünlüğünü tanımış ülkelerde dinî dernek kurmak serbesttir ama bizde nedense yasaktır. Böyle bir yasak elbette ki, yüzde yüz anti-demokratiktir, hukuka ve insan haklarına aykırıdır. Ne yapalım ki, üzücü realite budur. Binaenaleyh birinci maddede bahsettiğim dinî-islâmî hizmet ve faaliyetleri yapabilmek için, meselâ bir “İslâmî Müjdeleme ve Uyarma Derneği” kuramayız. O halde başka yollar aramamız, bulmamız gerekir.
(3) Ülkemizde yayıncılık faaliyetleri, Batı ülkelerinde olduğu kadar serbesttir. Bu serbestlikten yararlanarak halkımıza İslâm’ı anlatacak, sevdirecek çeşit çeşit broşürler çıkartıp dağıtmak kanunen yasak değildir. Nitekim ülkemizde faaliyet gösteren çeşitli misyoner grupları böyle broşürler yayınlayarak kendi din, mezhep ve kiliselerini tanıtmakta ve üye-bağlı toplamaya çalışmaktadır.
(4) İslâmî kesimde beş yüz kadar yayınevi bulunduğu söyleniyor. Bunların bir kısmı ehl-i sünnet ve cemaat inancına ve fıkhına uygun faydalı, güvenilir, oldukça ciddî ve vasıflı kitaplar yayınlamaktadır. Mesai ve hizmetleri teşekküre layıktır. Ancak, ülkemizdeki kültür ve eğitim yozlaşması yüzünden kitap tirajları genelde 1000’e düşmüştür. Yetmiş milyon nüfusa sahip büyük bir ülkede bu rakam son derece azdır, gülünçtür, korkunçtur. Bir kısım dinî yayınevleri ise reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancı, telfik-i mezahipçi kitaplar çıkartarak kafa karıştırmakta, hizmet yerine hezimet üretmektedir. Bunların kitaplarından halka ve gençliğe bir fayda gelmez. Böyle kitapların biraz faydası olsa veya faydalı görünseler bile, zararları daha fazladır.Nitekim ülkemizde Müslümanların kafaları karışmış, dinî konular ayağa düşmüş, bir anarşi ve kaos havası ortamı oluşmuştur.
(5) Millî eğitim sistemi çöktüğü, üniversitelerin seviyesi düştüğü için, halkın ve gençliğin kültürü ve birikimi ciddî, ağır, mufassal kitapları ve makaleleri okumaya ve anlamaya yetmemektedir. Bu yüzden basit bir lisanla yazılmış, kısa ve özlü, hiçbir muğlak ve karışık tarafı bulunmayan broşürlere yahut risalelere büyük ihtiyaç vardır. Beş vakit namaz kılmanın bir Müslüman için son derece önemli, esaslı, zarurî, temel bir İslâmî vazife olduğu birkaç yüz sayfalık, derin bir kitapta yazılsa ve bu kitap bir veya ikibin adet basılsa; halk yığınları, milyonlarca genç bundan fazla yararlanamaz. Lakin bu konu, güçlü, ehliyetli ve vasıflı bir heyet veya şahıs tarafından on altı veya otuz iki sayfalık bir risale şeklinde yazılsa ve bundan bir yıl içinde bir milyon adet basılarak, mesela bir Ramazan ayı öncesinde ve içinde ülke çapında dağıtım yapılsa, sanırım ki, büyük fayda ve fütuhat elde edilecektir.
(6) Benim bu yazdığım faaliyetleri hem Yahova Şahitleri gibi başka dinlere mensup olanlar, hem de yakın tarihlere kadar Maocu Marksistler yapmaktaydı. Halen de çeşit çeşit misyoner teşkilatları yapagelmektedir.
(7) Bizde kültürün yozlaşması yüzünden, içinde imlâ hatası ve cümle düşüklüğü bulunmayan otuz sayfalık küçük bir broşür yayınlamak ihtimali ve imkanı kalmamıştır. Bozukluk sadece imlâda, cümle kuruluşlarında, noktalamada değildir. Fikirlerde, üslupta, beyan tarzında da çok eksiklik görülüyor. Hazırlanıp yayınlanmasını temenni ve teklif ettiğim faydalı broşürlerin Türkçesinin, edebiyat ve üslup bakımından son derece kaliteli olması gerekir.Meselâ merhum Ahmed Cevdet Paşa’nın o güzel, akıcı, sanki şiir gibi olan nesrine benzemelidir. Fikir bakımından da, karışık ve muğlak olmamalı, çok açık ve tutarlı bir üslupla kaleme alınmalıdır.
(8) Bir konuda, derleme toparlama üç yüz sayfa yazmak kolaydır da, aynı konuyu otuz sayfada özetleyebilmek çok, ama çok zordur. Bu yüzden İslâmî konularda çıkartılacak broşürler ilmî heyetlere defalarca kontrol ettirilmeli ve gözden geçirtilerek, içlerinde hiçbir yanlış ve hatâ kalmamasına itina gösterilmelidir.
(9) Bizde dinî faaliyet ve hizmetleri yozlaştıran iki büyük faktör vardır: Birincisi: Bu faaliyetler bazı açıkgözler ve ihlassızlar tarafından şahsî çıkarlara, para kazanmaya, ün elde etmeye, halkın rağbetini celb etmeye alet edilmektedir. İkincisi de: Bazı cemaatler ve dinî gruplar, kendi cemaat ve gruplarını yüce İslâm dini ile özdeşleştirmekte ve dini ikinci plana atıp, cemaati birinci plana çıkartmaktadır ki, bu da metod itibariyle vahim bir hata ve sapmadır. Beyana hacet yoktur ki, hiçbir mezhep, tarikat, cemaat, hareket, şuculuk veya buculuk Din-i Mübin-i İslâm’la özdeşleştirilemez, onun derecesinde olamaz. Fıkıh mezhepleri, tasavvuf tarikatları faydalıdır ama onlar hiçbir zaman İslâm’ın kendisi ve eşiti değildir… Broşürlerle yapılacak İslâmî hizmet ve faaliyetlerde bu hususa çok dikkat edilmelidir. Davet mezhebe, tarikata, cemaate, gruba değil İslâm’a olmalıdır. Bir tarikata veya cemaate mensubiyet mecburî ve zarurî değildir, bir nasip meselesidir.
(10) Yayınlanıp dağıtılacak dinî broşürlerin ters tepki yapmaması gerekir. Yüksek tabakanın yaşadığı bir muhitte kadızadeliler üslubu ile yazılmış dinî bir broşür ters tepki meydana getirecektir. Orada İslâmî gerçekler ve vazifeler, Mevlana Celalüddin Rumî’nin üslup ve metoduyla anlatılırsa daha faydalı olur. Bu yüzden, böyle broşürler yayınlayacak kişi ve heyetlerin psikoloji uzmanlarına danışmaları, onların rehberliğinden yararlanmaları gerekir. Din konusunda halkımızın ve gençliğimizin bir kısmı üzerinde o kadar yıkıcı propaganda yapılmıştır ki, onlar bazı İslâmî hakikatları kabulde zorlanacaklardır. Psikoloji bakımından son derece dikkatli olunmalıdır.
(11) Bu yazımda bahsettiğim İslâmî propaganda faaliyet ve hizmetler “bazılarının” hoşlarına gitmeyecek ve bunları demokrasi ve hukuk dışı metodlarla engellemeye çalışacaklar, gerekirse baskı ve zulüm yapmaktan bile çekinmeyeceklerdir. Buna da hazır olunması gerekir. İlahî takdir icabı, bu din çileyle geldi, çileli bir şekilde devam etmektedir ve Kıyamet’e kadar mü’minlerin ve muhlislerin başlarına çileler gelecektir. Bunu tabiî karşılamak gerekir.
(12) Bu yazıda bahsettiğim hizmetlerin şifahî toplum, varoş kültürü ve göçebe zihniyetiyle başarılı bir şekilde yapılamayacağını hepimiz bilmeliyiz. 09 Mart 2003