Cuma

 

Dinimizin esasları sadece imanın altı şartıyla İslâm’ın beş şartından ibaret değildir. Hak dinin uhrevî ve dünyevî işlerle ve konularla ilgili başka temel prensipleri de bulunmaktadır.Bunları kısaca hatırlatmakta fayda görmekteyim:

(1) İstikamet:

Doğruluk İslâm dininin temel emirlerindendir. Dinimiz hiçbir işte eğriliği, yamukluğu, sahtekârlığı kabul etmez. Hile ve hud’aya sadece savaş zamanında düşmanları yanıltmak ve şaşırtmak için ruhsat verilmiştir. İstikamet bilhassa dinî hizmet ve faaliyetlere de mutlaka riayet edilmesi gereken bir ilkedir.

(2) Adalet:

İslâm, bağlılarına adaletle hükm etmeyi emrediyor. Kendimiz, babamız, kardeşimiz, yakın dostumuz, canımız ciğerimiz de olsa ihtilâflı ve nizalı bir konuda mutlaka âdil olmak zorundayız.

(3) İhlâs:

Türkçesi katışıksızlık demektir. Allah ile olan bütün işlerimizde, bütün ibadetlerimizde muhlis (ihlaslı) olmak zorundayız. İhlas ya yüzde yüz olur, yahut olmaz. İnsanlara göstermek için ibadet eden, hayır hasenat yapan ihlassızdır. Onların amelleri suratlarına çarpılacaktır. Evinde tek başına kılarken namazı ihmal ediyor, yalap şalap kılıyor, başkalarının yanında tâdil-i erkân ile, ağır ağır kılıyor. Bu da ihlassızlıktır, münafıklıktır.

(4) Emânete Riayet:

Emanetler nelerdir? İşler, vazifeler, makamlar, memuriyetler, mevkiler, başkanlıklar hep emanettir. Bunları, ancak ve ancak ehliyetli ve liyakatli olan kimselere vermek gerekir. Emanetleri ehil olmadıkları halde kendi akrabasına, yakınlarına, hemşehrilerine, partisinden veya cemaatinden olanlara, dost ve arkadaşlarına peşkeş çekenler hâindir, merduttur. Çoluk çocuk, mal ve servet, ilim de birer ilahî emanettir. Bunların da hakkını vermek lazımdır.

(5) İlim Öğrenmek:

Peygamberimiz “İlim öğrenmek kadın erkek her Müslümana farzdır”, “İlmi, Çin’de bile olsa gidip öğreniniz”, “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz”, “Alimlerin mürekkepleri şehidlerin kanından efdaldir” buyurmuşlardır. Kur’ân “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyor. Müslümanlar hangi ilimleri öğrenmekle mükelleftir? Öncelikle ebedî saadetlerini sağlayacak olan din ilimlerini; akaidi, fıkhı, ahlakı. Sonra, dünyada kendilerine izzet kazandıracak olan faydalı ilim ve fenleri. Resûl-i Kibriya aleyhisselatü vesselam efendimiz “Ya Rabbi! Faydasız ilimden sana sığınırım” buyurmuşlardır.

(6) İsraftan Sakınmak, Kanaatli Olmak:

Evet bu da farzdır. Dinimiz israfı, saçıp savurmayı, gösterişi, aşırı tüketimi men ediyor. Peygamberimiz “Kanaat tükenmez bir hazinedir” buyuruyor. Müslümanlar kanaatli yaşasalar, israftan kaçınsalar Allah’ın vermiş olduğu nimetler hepsine yeter de artar. İnsanlığı kurtaracak olan tarz ve yol kanaattir, israftan ve aşırı tüketimden vazgeçmektir. Ellerine para ve servet geçince kuduran, çıldıran kimseler iyi Müslüman değil, kötü ve moloz Müslümandır. Efendi, sen hangi vicdanla yüz bin dolarlık lüks otomobil alıp caka satıyorsun? Zeka derecesi en düşük Müslüman bile, lüks bir binitin kendisine fazilet kazandırmayacağını bilir. Müsrifler (İsraf yapanlar, saçıp savuranlar) Kur’ân diliyle “Şeytanın kardeşleridir.”

(7) Takva:

Takva Allah’tan korkmak, O’ndan çekinmek, din ve dünya işlerinde O’nun emirlerini yerine getirmek, yasaklarından uzak durmak demektir. Kur’ân “Allah katında en üstününüz en fazla takvalı olanınızdır” buyuruyor. Bir Müslümanın derecesi, rütbesi, fazileti, üstünlüğü; malı, serveti, şöhreti, makam ve mevkii ile değil; takvası, ilmi, irfanı, ihlası, ibadeti, hayr u hasenatı, nefsini dizginlemiş olmasıyla ölçülür.

(8) Haram Yememek:

İslâm dinine göre kazançlar ikiye ayrılır: Helâl olanlarla haram olanlar. Allah; ticareti helal kılmış, ribayı haram kılmıştır. Ribacılar Allah’a ve Resulüne savaş ilan etmişlerdir. Ülkenin, halkın, devletin, belediyelerin paralarını haram şekilde zimmetlerine geçirenler haindir, namussuzdur, merduttur, şerefsizdir. İhalelere fesat karıştıranlar da bu makuledendir. İşlerden yüzde on (veya daha fazla) komisyon alanların kazançları haramdır. Haramyiyicilerin dünyada da âhirette de işleri bitiktir. Namuslu, şerefli, haysiyetli, şuurlu Müslüman haramın yakınından bile geçmez.

(9) Peygamberi en güzel örnek ve model olarak kabul etmek:

Müslüman o kimsedir ki, Allah’ın Resulünü en büyük rehber, kılavuz, önder, başkan, lider olarak kabul eder. Din ve dünya işlerinde ona tâbi olur, onun Sünnet ve metodlarını hayata uygular. Peygamber kadar ahlaklı, faziletli olmasa da elinden geldiği kadar onu taklit eder. Hayatları Sünnet’e zıt, Peygamberin yaptıklarına ters düşen kimseler iyi Müslüman değil moloz Müslümandır.

(10) Ümmet şuuruna sahip olmak:

Allah bütün mü’minleri kardeş kılmış ve onları Ümmet-i Muhammed denilen kudsî bir topluluk içinde birleştirmiştir. Irk, renk, ülke, dil farklılıkları Ümmet birliğini bozamaz. Din ve iman kardeşliği Allah’ın kurduğu bir kardeşliktir, kimse o bağı çözemez.

(11) İslâm güzellik dinidir, müslüman güzel olmalıdır:

Peygamberimiz “Allah güzeldir, güzeli sever” buyurmaktadır. Müslümanın dışı ve içi, sûreti ve sireti güzel olmalıdır. Müslümanın evi, köyü, mahallesi, şehri, ülkesi güzel olmalıdır. Müslümanın lisanı, ahlakı, elbisesi, konuşması, muamelesi güzel olmalıdır. Müslümanın komşuluğu, vatandaşlığı güzel olmalıdır. Asık suratlılık, abus vecihlik, kem söz Müslümana yakışmaz. Müslüman ekolojik dengeyi zedelemez, tenha bir yere bile küçücük bir çöp atmaz. Hadîs-i şerifte “İman yetmiş üç şubedir. Birincisi lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah demektir, en sonuncusu da yoldan gelip geçenlere eziyet veren bir şeyi kaldırıp kenara koymaktır” buyuruluyor.

(12) Merhametli Olmak:

Peygamberimiz “Rahmet etmeyene, rahmet edilmez” buyurmuşlardır. Müslümanlar, saldırgan ve harbî kâfirler dışında kimseye sert ve şiddetli muamele etmez. Müslüman hayvanlara, böceklere, otlara, ağaçlara rahmetle ve şefkatle muamele eder, onları lüzumsuz yere öldürmez, lüzumsuz yere kopartmaz. İslâm medeniyeti bir rahmet medeniyetidir. Allah’ın rahmeti O’nun gazabından üstündür, fazladır. Müslümanın merhameti Allah’ın genel Rahmetinin bir tecellisidir. Şeytanî ve Tağutî medeniyet ile Rahmanî İslâm medeniyeti arasındaki en büyük fark buradadır.

(13) Emîn Olmak:

Müslüman o kimsedir ki, başka dinlere mensup olsalar bile insanlar ona güvenirler. Müslüman yalan söylemez, Müslüman verdiği sözü yerine getirir, vaadinden dönmez. Müslüman çek, vadeli senet imzalarsa onları mutlaka öder. Müslüman, ticaretine hile karıştırmaz. Müslüman rüşvet almaz, Müslüman âmme malını zimmetine geçirmez.

(14) Müslüman kötülüğe karşı iyilik yapar:

Bu hususta Kur’ân-ı Azimüşşanda ayet vardır. Müslüman kin tutmaz. Kin sahibinin dini yoktur buyurulmuştur.

(15) Müslüman hayır ve hasenat yapar:

İyi ve faziletli Müslüman o kimsedir ki, Allah’ın kendisine lütf ve ihsan etmiş olduğu nimetlerin bir kısmını Allah rızası için insanlara dağıtır, onlarla paylaşır. Müslüman cömerttir, muhsindir, asla cimrilik yapmaz. Müslüman, komşusu, vatandaşları aç ve perişan iken domuz gibi tıkınmaz, keyfine bakmaz, egoistlik yapmaz. Büyüklerimiz cimriliği küfürle bir tutmuşlardır. Efendimiz “Yarım hurma ile de olsa kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız” buyurmuşlardır.

(16) Nimetlere şükr, zahmetlere sabr etmek:

Müslüman, Allah kendisine çorba, bulgur pilavı, üzüm hoşafı ihsan etse de bunu büyük bir ziyafet olarak kabul eder, sevinç ve mutlulukla yer, Rabbine hamd ü sena eder. İslâm büyükleri bulunca dağıtırlar, bulmayınca şükr ederlerdi. Rızkı beğenmemek en büyük küfran-ı nimettir.Dünya hayatında başa gelen sıkıntılar ya bir imtihandır, yahut bir ceza. Her hâl ü kârda bunlara sabr etmek gerekir.

(17) Allah’a karşı ahd ü misakı unutmamak, peygambere biatlı olmak:

Allah insanlardan Bezm-i Elest’te ahd ü misak almıştır.Ruhlar, henüz bedenlere sokulmadan önce onlara sorulmuş, “Rabbiniz kimdir?” denilmiş, onlar da “Elbette, Rabbimiz Sensin” demişlerdir. Müslüman bu ahd ü misakı bir an bile unutmamalıdır. Yine, Kelime-i Şehadet’in ikinci kısmında

“Muhammed, Allah’ın Resulüdür”

diyerek iman edenler, bilmelidirler ki, Allah’ın Resûlüne biat etmişlerdir. Bu biata da sadık kalmalıdırlar, bunu asla hatırlarından çıkartmamalıdırlar. 20 Mart 2004