Pazar

 

Her temiz ve dindar Müslüman, İslâm dininin dolaylı şekilde de olsa bir temsilcisidir. Böyle bir kimse kaliyle (söz ve yazılarıyla) değil, haliyle (ahlâkı, fazileti, iyi halleriyle) İslâm’ı, Müslümanları temsil eder. İyi insan, iyi vatandaş, iyi komşu, iyi hemşehri olmaya çalışır.

İslâm’ın asıl temsilcileri gerçek ve ‘âmil âlimler, kâmil mürşidler; ilim, aksiyon ve takva sahibi olgun Müslümanlardır. Bunlar hal ve kalleriyle İslâm’ın has hizmetkârları, has temsilcileridir.

Gerçek tasavvuf yoluna girmiş, nefislerini dizginlemiş, zühd sahibi, dünyaya sırt çevirmiş hakikî dervişler, irşada ve öğretim yapmaya mezun (izinli) olmasalar bile halleriyle diğer Müslümanlara örnek teşkil ederler, halk onların faziletinden ibret dersleri alır.

Merhum Tâhirü’l-Mevlevî’nin Mesnevî Şerhi’nde okudum, “Bir Mevlevî dervişi üç gün aç kalmadıkça kimseden bir şey isteyemez” diye yazıyordu. Bir gün aç kalıyor, başkalarından bir şey istemiyor, ikinci gün aç kalıyor, yine bir şey istemiyor, ancak üçüncü gün hayatı tehlikeye girdiği için ancak yetecek miktarda para veya yiyecek isteyebiliyor.

İşte İslâm’ın has hizmetkârlarındaki ahlâk böyledir, böyle olmalıdır.

Birtakım adamlar “hizmet… hizmet…” yaygaralarıyla ortaya çıkmışlar, din sömürüsü yaparak, Müslümanları aldatarak, devleti ve toplumu soyarak milyonlarca (Bazıları milyarlarca) dolar haram, kirli, necis, kara paralar elde ediyorlar ve bu sefiller “İslâm hizmetkârı” oluyor. Kendilerini İslâm hizmetkârı olarak tanıtan böyle adamlar ne kadar alçaktır, bunları gerçekten hizmetkâr sananlar ne kadar ahmaktır!

İslâm’a hizmet iddiasıyla ortaya atılmış dâva adamının çok yüksek bir ahlâkı olmalıdır. Dünyaya, dünya zenginliklerine, paraya, servete, lükse, konfora, tantanaya, debdebeye sırt çevirmeden gerçek din hizmetkârı olunamaz.

İslâm dini zenginliği yasaklamamıştır. Şeriatın kurallarına uygun olarak helâl, temiz, tayyib para kazanıp zengin olanlar, fakir Müslümanların yapamayacağı hizmet ve ibadetleri yapabilirler.

– Zekât ve sadaka vererek farz ve nafile mâlî ibadet yaparlar.

– İslâmî ilim ve cihad hareketini destekleyerek sevap kazanabilirler.

– Her türlü hayır işleri yaparlar; hastahaneler, okullar, fakirlere yardım müesseseleri kurarlar.

Ancak şu gerçek de unutulmamalıdır ki, İslâm tarihinde hem çok zengin olan, hem de has İslâm hizmetkârı olan çok az sayıda büyük insan çıkmıştır. Bunlardan biri, fıkıh ilminin kurucusu, büyük müctehid İmam Azam Ebû Hanife hazretleridir. Zengin olmasına rağmen takva sahibiydi. Çok yüksek bir ilme sahip olmasına rağmen İmam Cafer hazretlerine intisab etmiş ve “İmam Cafer’e intisablı olduğum iki yıl olmasaydı mahv olurdum” buyurmuştur.

Has İslâm hizmetkârlarının baş kumandanı, Kıyamet’e kadarResûlullah Efendimizdir

(Salat ve selam olsun O’na).

Resûlullah Efendimiz kendi ihtiyarıyla

(seçimi ile),

gönüllü olarak

fakrı

tercih etmiş, bu dünyada fakir olarak yaşamış,

“El-fakru fahrî”

(Fakr ile iftihar ederim)

buyurmuşlardır.

Peygamberlerden sonra insanların en üstünü ve en hayırlısı olan Ebû Bekir radiyallahu anh efendimiz önemli ve hayatî bir cihad hazırlığı esnasında Resulullah Efendimize para ve mal getirmişti. Peygamberimiz O’na sormuşlardı:

“Ehl ü iyaline, çoluk çocuğuna ne bıraktın?”

“Allah ve Resûlü onlara yeter” demişti, yani bütün parasını ve malını getirip vermişti. İşte has hizmetkârın ahlâkının doruk noktası budur.

Tarihin her devrinde ilim, tasavvuf, dervişlik sahasında böyle örnek ve model İslâm hizmetkârları; büyük hakikî alimler, kâmil mürşidler, gerçek şeyhler, gerçek dervişler, gerçek mücahidler yetişmiştir. Ümmet-i Muhammed onların hizmetleri, himmetleri, duaları, maddî ve mânevî cihadları ile bugünlere gelmiştir. Allah hepsinden razı olsun.

Şimdi biz bu devirde çok kötü günler yaşıyoruz. Âhir zamandayız. Peygamberimizin haber vermiş olduğu nice alametler zuhur etmiştir. İslâm ülkeleri ve bütün dünya günah, isyan, fısk, fücur, nifak, şikak, riya ile dolmuştur. İslâm dünyası o hale gelmiştir ki, ahlâk bakımından, doğruluk bakımından bazı gayr-i müslim ülkeler ve halklar bazı İslâm ülkelerinden daha az kötüdür.

Zamanımızın en büyük belâsı para ve zenginlik hırsıdır. Bu hırs, sosyal bir kuduz illeti gibi milyonlarca kişiyi pençesine almıştır. Para tek değer, büyük put olmuştur. İnsanlar deli gibi, çılgın gibi şaşkınca para peşinde koşuyor; haram ve helâl ayırımı yapmadan zengin olmayı, çok zengin olmayı, daha zengin olmayı, en zengin olmayı hedefliyor.

Para ile birlikte, insanlığı nefs şehvetleri de sarmıştır. Moneteist dinlerin ahlâk sistemleri reddedilmiş, eski Yunan ve Roma’nın ahlâkına yönelinmiştir. Birtakım ileri Batı ülkelerinde erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla evlenmesi yasallaştırılmıştır.Bütün dünya hızla Sodom ve Gomoreleşmektedir. İlahî azab ve gazabın alamet ve işaretleri her geçen gün biraz daha belli oluyor. Dünya zelzeleler, su baskınları, salgın hastalıklar (Aids), tabiî âfetler ile sarsılıyor. Nükleer, biyolojik, kimyevî silahların da kullanılabileceği bir savaşın tamtamları çalınıyor. Yeryüzü cehalet, ahlâksızlık, zulüm, fitne ile dolmuştur.

Yeterli sayıda gerçek icazetli ulemadan, yine gerçek icazetli mürşid ve şeyhlerden mahrum kalan İslâm dünyası dehşetli çalkantılar içindedir. Yularlarını şeytana vermiş birtakım zındık ilahiyatçılar dinimizde reform ve yenilik yapmak üzere harekete geçmiştir. Milyonlarca insanın din ile alakası, nüfus hüviyet kartlarında din hanesinin karşısında “İslâm” yazılı olmaktan ibarettir. İşte böyle korkunç bir felaket sahnesi içinde birtakım alçak, rezil, kepaze, soysuz insanlar çıkmışlar ve hizmet perdesi altında zengin olmak, para vurmak, ün ve riyaset kazanmak için bin türlü şeytanî hokkabazlık ile meşguller. Zavallı cahil ve gafil halk da bunların peşine düşmüş, futbol kulübü tutar gibi hooliganlık yapıyor.

Hokkabazlıkla, soytarılıkla, arivizmle (ikbal avcılığı), Müslüman halkı aldatarak, halka yalan söyleyerek, Müslümanlara “Biz sizdeniz”, gayr-i müslimlere de “Biz sizdeniz” diyerek, korkunç miktarlarda haram paralar yığarak; emanetlere hıyanet ederek; soygun, talan, hortumlama yaparak İslâm’a hizmet edilmez.

İslâm tarihinde Selahaddin Eyyubî, İmam Şâmil, Emîr Abdülkadir gibi cihad ve devlet idaresi büyükleri vardır. Onlar birer ihlâs kahramanıydı.

İslâm’ın has hizmetkârı olmak isteyenler dünyadan ve dünya ile ilgili zenginliklerden vaz geçmelidir. Aksi taktirde has hizmetkâr olamaz, ancak bir din sömürücüsü olur. “Ben hem dinime hizmet ederim, hem de din yoluyla zengin olurum” diyenler ehl-i şeytandır. 26 Ağustos 2002