Perşembe

 

İslâm insanları hem müjdeliyor, hem de uyarıp korkutuyor. Müjdeleri ve korkutucu şeyleri tek başına söylemek doğru olmaz; ikisini birlikte anlatmak, beyan etmek gerekir.

Şeksiz ve şüphesiz şekilde inanılıp tasdik edilmesi gerekenlere iman etmek, emirleri yerine getirip yasaklardan kaçınmak, iyilikler ve hayırlar yapmak insanı kurtuluşa, ebedî mutluluğa götürür. İnkâr, isyan, kötülük ise felakete sürükler.

İnsanlara sadece müjdeleri bildirirseniz onların ayakları kayabilir. Sadece korkutucu şeyleri beyan ederseniz ümitsizliğe düşebilirler.

İslâm’ın müjdeleri nelerdir?

(1) Allah’ın varlığına, birliğine, kemâl sıfatlarla sıfatlı olduğuna, noksan sıfatlardan münezzeh bulunduğuna, bütün yaratıkları O’nun yarattığına, öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve Büyük Mahkeme’de hesap vereceğimize, iyilerin Cennet’e konulacağına ve orada ebediyen saadet içinde yaşayacaklarına; Hazret-i Muhammed Mustafa’nın Allah’ın kulu ve Elçisi olduğuna, onun getirmiş olduğu İslâm dininin hak din olduğuna kesin bir şekilde inananlar kurtulacaklardır.

(2) Bu dünya bir sınav meydanıdır. Çeşitli zorlukları, olumsuz gibi görünen tarafları, çetin soruları vardır. Bunlara sabırla tahammül edenler kat kat mükafata nail olacaklardır.

(3) Zerre kadar iyilik yapanlar karşılıksız kalmayacaktır.

(4) Allah, keremiyle bir iyiliğiye on, hattâ yüz ve daha fazla mükafat verecektir.

(5) Mü’minler, dünya imtihanı dolayısıyla ve ilahî hikmet icabı bazı zorluklara, sıkıntılara düçar olsalar da sonları iyi olacaktır.

(6) Allah’ın yardımı, koruması ihlaslı, adaletli, doğru, sadık mü’minlerin üzerinedir.Bazı sıkıntılar ve zorluklar onları sınamak ve sabr ettikleri taktirde mükafatlarının artması içindir.

(7) Allah’a ve Resûlüne iman eden, İslâm’ı hak din ve nizam, Kur’ân’ı ana-kanun ve düstur, Peygamberi önder ve rehber kabul edenler bu dünyada haysiyetli bir ömür sürecekler, aziz olacaklardır.

(8) İman edip İslâm’ı ferdî ve toplumsal hayata uygulayanlar insanın, dünyanın boyutlarına uygun, dengeli ve sağlıklı bir hayat ve medeniyet sağlamış olacaklar; İslâm’a aykırı işler yapanlar dengeleri bozacaklar, dünyayı yaşanılmaz hale getireceklerdir.

(9) İnsanlar, ezelde bezm-i Elest’te Yaratıcılarına “Sen bizim Rabbimizsin…” diye söz vermişler, O’nunla ahd ü misak yapmışlardır. Bu ahd ü misaka sadık kalanlar aziz ve mes’ut olacaklar, ahdini çiğneyenler ise zelil ve rüsvay olacaklar, büyük zarar göreceklerdir.

(10) İnsanın en büyük düşmanı kendi nefs-i emmaresidir (Kötülükle çok emreden benliğidir). Mü’min ve müslim kişi nefsiyle savaşmalıdır. Bu savaşın ismi din dilinde “Büyük Cihad”tır.

(11) Dünya üzerindeki nimetler bütün insanlığa yeter de artar.

Ancak, bu yetme için bir temel şart vardır: Nimetler ve imkanlar israf edilmeyecek, kanaatli bir hayat sürülecek, paylaşılacak, fazlalığı olanlar olmayanlara verecekler yâni dünya nimetleri adaletli ve vicdanlı bir şekilde dağıtılacaktır. Aksi taktirde bir azınlık aşırı miktarda kazanıp, aşırı şekilde tüketecek, azıp kuduracak, çoğunluk ise bin türlü fakirlik, sefalet, rezalet içinde çile çekecektir.

(12) İslâm dininin insanlığa en büyük hizmeti, savaş konusunda dinî kurallar getirmek suretiyle onun acılarını, zararlarını, yıkımlarını azaltmış, asgariye indirmiş olmasıdır.Buna savaşın kutsallaştırılması da diyebiliriz. Savaş insanın ve dünyanın yapısında olan evrensel bir olgudur. Onun acılarını ve tahribatını en aza indiren İslâm nizamıdır. Haçlılar Kudüs’ü zapt ettikleri vakit şehrin yüz bine yakın Müslüman ve Yahudi nüfusunu tamamen ve vahşi bir şekilde katl ettiler; Selahaddin Eyyubî Kudüs’ü Haçlılardan geri aldığı vakit, onların kıymetli eşyalarını alarak şehri selâmet içinde terk etmelerine izin verdi. Hıristiyanlar Endülüs’ü geri alınca bütün Müslümanları ve Yahudileri ya öldürdüler, ya sürdüler, yahut zorla Hıristiyan ettiler. O tarihte, Müslüman Osmanlılar, İspanya’dan koğulanYahudileri ülkelerine kabul ettiler. Bütün bunlar hep İslâm’ın kerametidir.

(13) İnsanı diğer canlılardan ayıran şey onun aklıdır. Akıl, insana büyük nimettir. Ancak sırf akıl ile doğru yol bulunmaz. Akla ışık tutacak bir kılavuz gerekir. O da ilahî vahiy, o vahye mazhar olan Son Peygamberdir. Dünya, vahyin ışığında doğru yolda yürüyen akıl ile huzur ve selamet bulur. Dünya üzerinde barış, adalet, dengeli ve sağlıklı bir medeniyet, güvenlik, vahiysiz akılla mümkün değildir. Müslümanlar ilahî vahiyle müeyyed oldukları için üstün ve mümtazdır.

(14) İslâm; bilgiyi, kültürü, hüneri ikiye ayırır: İyi, hayırlı, faydalı olanlar ile kötü, hayırsız, şerli, zararlı olanlar. Dinimiz birincileri teşvik ediyor, ikincilerden uzak durmamızı tavsiye ediyor. Dünyanın bugün büyük olumsuzluklar, felaketler, yıkımlar içinde bulunmasının sebebi vahiysiz medeniyetin, vahiy kontrolundan çıkmış ilim ve fenlerin şeytanî gelişmesinden kaynaklanmaktadır.

(15) İslâm’da üstünlük parayla, kaba güçle, madde ile değil; ilimle, irfanla, iyilikle, ahlâkla, faziletle, Allah’a ve Peygambere itaatle, hayır ve hasenat yapmakla, nefs esaretinden kurtulup olgun insan-olgun Müslüman olmakladır. Paraya, maddeye, zevk u sefaya dayanan üstünlükler şeytanîdir, insanlığı ve dünyayı cehenneme çevirir.

(16) İslâm dini bilgeliğe (hikmete) büyük değer verir. İnsanlık ve dünya işleri sırf akılla, sırf pozitif ilimlerle halledilemez. Her şeyin başı, ilahî vahye, nebevî nura mazhar olan hikmetli düşüncedir. Böyle bir hikmet hayata hakim olmazsa yaşamak bir çile olur. Şu dünyanın haline bakınız.

(17) İslâm dini güzellikler dinidir. Dinimizin üç ana boyutu bulunmaktadır: İnançta, bilgide ve kültürde doğru olanlar; amel ve aksiyonda iyi olanlar; her hususta güzel, haz ve zevk verici olanlar… İslâm her üç boyutta da insana en iyi ve güzel yolu gösteriyor; kurtuluşa ve saadete ulaştırıyor.

(18) Sadece iman etmekle iş bitmiyor. İman eden kişinin, o imanın gereği olan emirlere ve yasaklara uyması, imanını yaşaması da icab ediyor. Mü’minin birinci vazifesi Allah’a ve Resûlüne itaat etmektir. Onların emir ve yasaklarını bilmek, emirleri yerine getirmek, yasaklardan kaçmaktır. Hatâ ve günah işlerse tevbe edip Allah’tan bağışlanma istemektir.

(19) İslâm; parayı, maddeyi, dünya mallarını ve servetini putlaştırmayı, onları hayatın gayesi olarak görmeyi, onları ana değer haline getirmeyi yasaklamıştır. Hem iman ettim diyen, hem de paraya ve maddeye tapan, haram yiyen kişiler birer azılı münafıktan başka bir şey değildir.

(20) Dünya üzerindeki iktisadî ve maddî fenalıkların temeli riba, yahut para ticaretidir. İslâm; ribanın, para ticaretinin her türlüsünü yasaklamıştır. İslâm; ticareti ve üretimi helal, ribayı haram kılmıştır. Ribacılar Allah’a ve Resûlüne savaş ilan etmişlerdir ve bu savaşı er veya geç kaybedecekler, büyük azaba düçar olacaklardır.

İslâm’ın müjdeleri ve uyarıları halka devamlı bir şekilde, herkesin anlayacağı bir üslupla anlatılmalıdır. Bu mevzuda, milyonlarca adet basılacak güzel ve tesirli broşürler hazırlanmalı ve dağıtılmalıdır. Müslümanların televizyonları müjdeler ve uyarılar konusunda dikkatle ve alaka ile seyredilen programlar yapmalıdır. Diyanet ve öteki “Özel Diyanetler” bir müjdeleme ve uyarma seferberliği başlatmalıdır.

İslâm’ı anlatan kitaplardaki bilgiler satırlardan sadırlara (gönüllere, kalplere) indirilmelidir. 19 Mart 2004