İslâm’a hizmet etmek için ortaya atılanlar çeşitli meşrep ve mezheplere mensuptur. İçlerinde:

Ehl-i Sünnet olanlar, Reformcu olanlar, Diyalogçu olanlar, Fazlurrahmancı olanlar, Tarikat mensubu olanlar, İbn Teymiyeci olanlar, Vehhabî olanlar, Rafızî olanlar, Velhasıl şucu, bucu, ocu olanlar vardır.

İslâm’a hizmetin birinci şartı ihlâstır, yani hizmetlerin sırf Allah rızası için tertemiz ve katışıksız bir niyetle yapılmasıdır.

Bendeniz Ehl-i Sünnet mensubu bir Müslümanım ve açıkça söylüyorum:

Sünnî geçinen veya görünen bir kişi veya bir grup din hizmetlerini para, servet, dünyalık, zengin olmak, reis olmak, makam ve mevki kapmak, ün ve alkış kazanmak için yapıyorsa o kişi ahlâksız ve ihlassızdır.

İnançları doğru da olsa kendisi yamuktur.

Bugün ülkemizde bir kısım din hizmetleri şunlar için yapılıyor:

Yaptıkları hizmete ehil olmayan birtakım adamlar

yüksek te’lif ücretleri alıyor

, kısa zamanda köşeyi dönüyor. (Te’lif ücretleri konusundaki bazı rivayetleri sizlere duyursam yer yerinden oynar. Siz öfkeden ve infialden patlarsınız, beni de bir kaşık suda boğarlar…)

Dışarıdan,

iki İslâm ülkesinden Türkiye’ye gelen petro-dolarlar

sahte hizmetkârlara câize ve ulufe olarak dağıtılmaktadır. Onlar bu paraları alarak bozuk mezheplerin, bid’atların propagandasını yapıyor.

Kur’ân, Sünnet ve Şeriat İslâmlığını kaldırıp yerine

BOP’çu bir beşerî ideoloji ve hümanizma

çıkartmak isteyenler, bol bol para dağıtıyor.

İslâm’ı, Kur’ânı, Peygamberi, Şeriatı red ve tekzip eden

Yehud

ve

Nasaranın

da Cennete alınması için

lüks bir otelde üç gün süren lüks bir açık oturum yapılıyor.

Otuza yakın yabancı davet edilmiş. Uçak paraları, otel masrafları, yemeler içmeler, zarf içinde verilen ücretler, şehir gezmeleri… Yekun olarak dehşetli bir servet… Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Sorarsanız hizmet derler… Anladık da suyu nereden geliyor, bize onu açıkça, samimi bir şekilde söylesenize…

Türkiye’de dinî hizmetler sahasında dönen bazı dolapları Müslüman halka nasıl anlatmalı bilmem ki…

Kur’ânî hizmetlerin büyük kısmı parayla. Hadîsle, Sünnetle ilgili hizmetler de öyle. İman İslâm hizmetleri hep parayla. Nice kişi dâvâ dâvâ diyerek deve yapıyor.

İmana, İslâma, Kur’âna, Sünnete, islâmî ahlâk ve fazilete,

Şeriat-ı garra-i Ahmediyyeye

dünyevî ve maddî ücretsiz tam bir ihlasla, eski tâbirle

muhlisen lillah,

garazsız ve ivazsız hizmet edenlerin ellerini ayaklarını öperim. Onların ayaklarının tozu olmak şereftir bana. Duaları üzerimize sâyeban (gölgelik) olsun.Ben tabiî ki, onları kasd etmiyorum. Bendeniz

paralı ağlayıcıları, kiralık askerleri;

dini, imanı, hizmeti para olanları kötülüyorum.

Halk yığınları maalesef uyanık değil. İhlaslı hizmetkâr ile ihlâssız sahte hizmetkârı ayırt edemiyor çoğu. Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş. Davullar uzaktan

hiz met hiz met hiz met

sesi veriyor, yakından dinlerseniz

para lira dolar euro, benlik…

Din düşmanı şeytanlar bazı zayıf Müslümanları para ile tutarak onlara İslâm’ı içinden yıktırıyor.

Açık yazıyorum:

Hiçbir gerçek din âlimi, fakih, hoca paracı olamaz. Hiçbir gerçek şeyh ve mürşid paracı olamaz. Hiçbir mücahit paracı, paragöz olamaz.

Dini imanı para olanlar hizmetkâr değildir, hedm edicidir

(yıkıcıdır).

Dışarıdan petro-dolar alarak Allah’a noksan sıfatlar yakıştıran sapıklar hizmetkâr değildir. Hakketmedikleri yüksek ücretlerle Kur’ânı yanlış tefsir edenler, dinde reform yapanlar, Sünnetsiz bir İslâm türetmeye çalışanlar bozguncudur.

Öyle sahte hizmetkârlar var ki, İslâm’a sözde hizmet için

konferans başına beş bin lira alıyor.

Öyle sahte hizmetkârlar var ki, Masonlarla, ateistlerle, din düşmanlarıyla gizli toplantılar yapıyor, onlardan talimat ve para alıyor.

İslâmı, Allah’ın ayetlerini, Şeriat ahkamını ucuza satan kimseler, Ehl-i Sünnet görünseler de lânete layıktır. Reformcu iseler yine lânete layıktır. Dine hizmetle yükümlü bazı kurumlarda dönen para dolaplarını söylesem şaşırır kalırsınız.

Siyonistler, Haçlılar, Avrupalılar, BOP’çular yeni bir İslâm türetmeye çalışıyor

ve

emirlerinde bir yığın sahte hizmetkâr, paralı ağlayıcı, kiralık asker

çalıştırıyor. Sahte İslâmcılar, sahte hizmetkârlar

kırk yıldır Müslümanları aldatıyor, sömürüyor.

Yaşım ilerledi, şimdiye kadar kaç gerçek âlim, hoca, fakih, müftü, şeyh, mürşid, üstad gördüysem hepsinin de birinci prensibi ihlâstı.

Hiçbiri din, iman, Kur’ân, Sünnet, Şeriat, tarikat hizmetlerini para için yapmamıştır.

İmamların, müftülerin, Kur’ân hocalarının, Müslüman yazarların geçinmek için fetva ve ruhsat ile aldıkları cüz’î ve mâkul ücret, kazanç ve maaşlara bir şey dediğim yoktur. Ben, din ve iman hizmetlerini voli vurmak, köşeyi dönmek, süper zengin olmak için yapan sahtekârları tenkit ediyorum.

Cenâb-ı Hak cümlemizi bu mukaddes dinin ve da’vânın paralı ağlayıcısı, kiralık askeri olmaktan korusun.

(İkinci yazı) Son Çarın Kızı Anastasia

1918’de
Ekaterinburg

şehrinde,

Rus Çarı İkinci Nikola, çariçe ve beş çocuğu ile birlikte,
Bolşevikler tarafından hapis tutuldukları evde kurşuna dizilerek feci şekilde öldürülmüştü.

Yıllar sonra, ortaya çıkan bir kadın,

Çar’ın kızlarından Anastasia

olduğunu, babası ve kardeşleri öldürülürken kendisinin sadece yaralandığını, bilahare kurtarılıp saklandığını iddia etmişti. Bu konuda hayli kitap ve makale yazılmış, film çevrilmiş, bir de bütün dünyanın merak ve ilgisini çeken bir dâvâ açılmıştı.

Anastasia olduğunu iddia eden kadını yalanlayan en büyük delil onun Rusça bilmemesi idi.

Nasıl olur da Çar’ın kızı anadilini bilmezdi? Gerçek veya sahte Anastasia dâvâyı kaybetmişti.

Bu nisan ayında

Hırvatistan’da yaşanan bir hadise

bana Anastasia meselesini hatırlattı. 13 yaşında bir Hırvat kızı, trafik kazası geçirmiş, hastanede komaya girmiş.

Komadan uyandıktan sonra Hırvatçayı unutup Almancayı anadili gibi mükemmel şekilde konuşmaya başlamış.

Kızın âilesi, onun çok kısa bir zaman önce Almanca dersleri almaya başladığını, bu dildeki bilgisinin birkaç cümleden öteye gitmediğini belirtmiş. Kızlarıyla anlaşamayan âile bir Alman tercüman tutmuş. Konuyu inceleyip aydınlatırlar ümidiyle Almanya’dan bilim adamları çağırılmış.

Acaba, Çarın kızı Anastasia da, feci ve korkunç katliamd

a yaralandığı ve dehşetli bir ruhî buhran geçirdiği sırada, anlattığım Hırvat kızı gibi anadilini unutmuş muydu?

Dilini unutan Hırvat kızının yattığı hastahanenin psikiyatrisi

Dr.Mijo Milas

, bu hadisenin ilmî açıklamasının olmadığını, buna şimdilik

mucize

demekten başka bir şey söyleyemeyeceklerini beyan etmiş. 23 Nisan 2010 Cuma