Cumartesi

 

Evrensel İslâm dininde bir takım tartışılamaz kavramlar, hükümler, prensipler, emirler ve yasaklar bulunmaktadır. Bunlardan bazısını, hatırıma geldiği sıra ile aşağıda yazıyorum:

(1) Kadınların tesettürü: Kur’an, Sünnet ve icma-i ümmet ile sabit olup kesinlikle tartışılamaz. Kadınların başları açık olarak namaz kılabileceklerine dair iddia gülünçtür. Değil namazda, Müslüman kadın ve genç kız sosyal hayatın her safhasında tesettüre, hicaba riayet etmekle mükelleftir. İslâm dininde, Kur’an’da, Sünnet’te, ondört asırlık icmada böyle bir şey yoktur diyenler güneş gibi parlak bir gerçeği örtmeye çalışanlardır.

(2) Sekürlerleşme: İslâm’da din ile hayat birbirinden ayrılamaz. Din, dünya hayatının tanzimi için gönderilmiştir. Bir Müslüman, hayatın her safhasında dini kurallara uymakla mükelleftir. Onun iyi veya kötü bir Müslüman olması, bu uyumuna bağlıdır. “Ben hem Müslümanım, hem de dinin hayattan çıkmasını istiyorum” demek manasızdır.

(3) Kelime-i Şahadet’in ikinci kısmı, yani “Muhammed Resûlullah” inancı: Bir Müslüman hiçbir dünyevi menfaat için, hiçbir zaman, hiçbir yerde, bir an bile olsun Kelime-i Şahadet’in ikinci kısmını ikrar etmekten geri durmaz. Kafirlerin gönülleri hoş olsun diye Kelime-i Tevhid’in ikinci kısmını önemsiz görenler, şimdilik söylemeyelim şeklinde konuşanlar son derece vahim bir yanlışlık içindedir. İslâm dini, Muhammed aleyhissalatü vesselama iman etmektir. Tarihte ve bugün dünyada Allah’ın varlığını kabul eden nice dinler vardır. Muhammed aleyhisselatü vesselamın bildirdiği, tebliğ ettiği ve öğrettiği gibi inanmayanların Allah inancında eksiklikleri, yanlışlıkları vardır. Bir Müslüman, Kelime-i Tevhid’in ikinci cümlesi konusunda en ufak bir ihmal yapamaz, en ufak bir tâviz (ödün) veremez. Kelime-i Tevhid bir bütündür: Allah’tan başka, kendisine ibadet edilecek hak bir ilah bulunmadığına ve Muhammed aleyhisselamın O’nun Resûlü olduğuna inanmak. İkinci cümle kaldırılırsa, Tevhid de gider, iman da…

(4) Kısas meselesi: Kur’an’da “Sizin için kısasta hayat vardır” buyurulmaktadır. Bir Müslüman bu ayeti inkâr edemez. Bir Müslüman, haklı ve âdil bir şekilde verilmiş bir idam cezasının “Medeniyete ve insanlığa aykırı olduğunu” iddia edemez. Bugün, dünyanın süper gücü olan ABD’de de idam cezası vardır.

(5) Hazret-i Muhammed’in insanlığa en büyük önder, örnek, model, rehber olduğu inancı: Bu inanç İslâm’ın temel prensiplerindendir. Binaenaleyh bir Müslüman “Ben Müslümanım ama dünya işlerinde şu şahsı veya lideri önder kabul ediyorum” diyemez. Böyle bir kabullenme, o şahsın Hazret-i Muhammed’in yolundan giden iyi bir Müslüman olması ile mümkün olabilir. Yoksa, Hazret-i Muhammed’i inkar edenler, O’nun yolunun zıddı bir yol tutturanlar Müslümanlara kesinlikle önder, rehber, örnek teşkil edemez. Bütün insanlık Hazret-i Muhammed’in ümmetidir: İman edenler, yani Müslümanlar Ümmet-i icabettir, iman etmemiş olanlar ise Ümmet-i dâvettir.

(6) Günde beş vakit namaz kılmak: İslâm dinindeki en temel ibadettir, ameldir (eylemdir). “Beş vakit namaz tarihseldir, devrimizde geçerli değildir” diyenler küfre düşmüş olur. Namaz hiçbir şekilde ihmal edilemez, hafife alınamaz. Pratikte şahsi ihmali olsa bile her Müslümanın namaz taraftarı olması gerekir.

(7) Beş vakit namazların farzlarının cemaatle eda edilmesinin gerekliliği: Müslüman yığınlarda şu fikir hakimdir: “Cemaatle kılarsam yirmi yedi misli sevap kazanırım, lakin kendi başıma kılarsam, herhangi bir sakıncası yoktur…” Sakıncası vardır: Çünkü Peygamberimiz farzları cemaatle eda hususunda hem örnek olmuşlar, hem de çok öğüt ve emir vermişlerdir. 1400 seneden beri İslâm dünyasının bütün müctehid imamları, büyük fakihleri, maneviyat uluları cemaatin, şer’i özürler dışında mecburî olduğunu ümmete bildirmiştir. Bazı müctehid ve fakihler farzdır bile demişlerdir. Peygamberimiz “Cemaate gelmeyenlerin evlerini yakasım geliyor…” tehdidinde bulunmuştur. Devrin imamlarını beğenmeyenler, kendi aralarında cemaat olsunlar, namaz kıldırmaya ehil birini imam yapıp namazı öyle kılsınlar. Münferiden kılmak namazın sıhhatine mani değildir. Ehl-i sünnete birr (salih, iyi) veya fâcir (günahkâr) her imamın ardında namaz kılınabilir. Yeter ki, facir ve bid’atçinin fısk ve bid’ati onu dinden çıkartacak derecede olmasın.

(8) İsrafın, (savurganlığın), lüksün, aşırı tüketimin, gösterişin haram oluşu: Bu konuda kesin ayetler vardır, sahih hadisler vardır, kuvvetli bir icma vardır. Yüce İslâm dini lüksü, aşırı tüketimi, saçıp savurmayı asla kabul etmez. On dört asırdır büyük müctediler, büyük fakihler, evliyaullah zühd ve kanaatle yaşamışlar, lüks ve israftan kaçınmışlardır. Lüks ve israf büyük devletlerin, imparatorlukların batmasına sebep olmuştur. İsraf; adam öldürmek, zina yapmak, hırsızlık gibi büyük bir günahtır (kebairdendir.) Bu devir Müslümanlarının varlıklı olanlarının bir kısmı maalesef lükse, israfa, sefahate, gösterişe batmıştır. Biz lüksü, israfı, sefahati kötülerken; herkes toprak evlerde otursun, Kût-i la yemut (ölmeyecek kadar az azık) ile geçinsin demiyoruz. Her şeyin bir “ortası” vardır. Dinimizin temel kurallarından biri de “İşlerin hayırlısı orta derecesidir” buyurulmaktadır. Müslüman, meskende, yemede içmede, giyimde kuşamda, otomobilde, cep telefonunda, elektrikli ve elektronik ev eşyalarında lükse ve aşırılığa kaçmaz ve sapmaz. Ortada olur. İlimsiz, irfansız, kültürsüz, sanatsız cahil ve kaba birtakım adamların en lüks ve gösterişli meskenlerde yaşamaları, en lüks ve gösterişli otomobillerle gezmeleri, eski Nemrud ve Firavunlara taş çıkartacak beyinsizce bir hayat sürmeleri ne kadar üzücüdür. Bunlara kim nasihat edecektir?

(9) Dünya cennet değildir, cennet olamaz; cennet başka bir alemdir: Müslüman geçinen birtakım beyinsizler bu fanî, bu yalancı, bu geçici, bu aldatıcı dünyayı kendilerine sahte ve düzmece bir cennet haline getirmek için çalışıp çabalamaktadır. Müslüman geçinen öyle hafif akıllılar duyuyoruz ki, beş yıldızlı otellerde kalmaktan arlanıyorlar ve varsa ille de yedi yıldızlı süper otellerde kalıyorlarmış. Milyonlarca Müslüman vatandaş açlıkla, sefaletle, işsizlikle pençeleşirken böyleleri zevk u sefaları için büyük servetler harcamaktadır. İslâm dini bize kanaati emr etmiştir. Kanaat ne demektir? İhtiyacından fazla tüketmemek demektir. Paran çoksa sen fazla tıkınmazsın, lüks bir hayat sürmezsin, muhtaçlara yardım edersin. Yardım, her zaman karşılıksız sadaka vermek manasına mıdır? Hayır. İşyeri, fabrika açarsın, orada işçi çalıştırırsın, o da yardım olur. Sendikalardan mı korkuyorsun? O halde, sürünen fakirlerin evlerinin birer odalarını atölye haline getirip iş sahibi olmalarına yardım edersin. O da bir yardım ve hizmettir. Müslüman her hâl ü kârda kanaatli, sade, zâhidane bir hayat sürmelidir. “Dinimizde lüks ve israf helaldir. Bir Müslüman bu kahbe ve fani dünyayı kendisine yalancı bir cennet haline sokmak için çalışabilir. Milyonlarca din ve iman kardeşi aç iken kendisi domuzlar gibi tıkınan ve lüks hayat süren doğru yoldadır” diyen bir kimse kafir olur. Kafir ne demektir? İslâmi gerçekleri örten, inkar eden demektir…

Yukarıya dokuz madde yazdım. Bunlar bütün muteber tefsirlerde, hadis külliyatlarında, fıkıh ve tasavvuf kitaplarında yazılı olan hususlardır. Bir Müslüman din konusunda kendi kafasından konuşamaz. Din uluları, Kitab’tan ve Sünnet’ten ne çıkarmışlarsa onları söyleyip yazabilir. Hüccetülislam İmamı Gazalî hazretlerinin İhyâu Ulûmi’d din kitabını ele alalım. Bu saydıklarımın çoğu o mübarek kitapta yazılıdır. Basımına 1949’da İstanbul Üniversitesi tarafından başlanan altı ciltlik “Hukuk-i İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu” adlı çok önemli eserde, İslâm’ın fıkıh ile ilgili bütün esasları anlatılmaktadır.

Birtakım agresif din düşmanları benim bu gibi yazılar kaleme almama sinirleniyorlar. Sonra savcılara şikayet ederek aleyhimde ceza davası açılmasını istiyorlar. Bu memlekette din hürriyeti varsa, ben elbette dinî inanç, kanaat ve düşüncelerimi yazacağım. Adam zahirde Müslüman görünüyor ama, gerçekte Yahudidir. Biz onlara Gizli Yahudiler diyoruz. Onlar yarım ağızla “Biz de Müslümanız…” diyorlar, sonra Müslümanlara etmediklerini bırakmıyorlar. Kendilerini deşifre eden bir kitap çıkarttığım için bendenize son derece düşmanlar, diş biliyorlar. Demokratik bir ülkede, insan haklarının geçerli olduğu bir ülkede, adil bir hukuka sahip olan ve o hukukun en yüksek değer ve kurum olduğu bir ülkede bir Müslüman dinî inanç, fikir ve görüşlerini yazdı diye cezalandırılamaz.

Bahaneleri de gülünç… “İnananlarla inanmayanlar arasına fitne fesat sokuyormuşum…” Benim dinî inanç ve görüşlerimi (dinime uygun bir şekilde) beyan edip açıklamamın fitne ve fesat çıkartmakla ne ilgisi olabilir?

Sayın Gizli Yahudiler! Biraz daha medenî olun, biraz daha toleranslı olun, içinde yaşadığınız bu milletin dinine, inançlarına, kimliğine biraz saygılı olun. Müslümanlara uyguladığınız baskı ve terörü daha ne zamana kadar sürdürebilirsiniz? Uygarız diyorsunuz, gerçekten öyle misiniz? Yoksa fanatik, agresif ve militan şekilde İslâm ve Müslüman düşmanı mısınız? 12 Mart 2006