İslâm’ın ve Müslümanların Temsilcileri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Çarşamba
Her Müslüman İslâm’ın ve Müslümanların temsilcisi olamaz. Temsil için birtakım şartlar ve sıfatlar gerekir. Bunları kısaca saymak isterim.
(1)Vasıflı Müslüman olmak. Vasıf ne demektir?Üç boyutta yeterliliği bulunması demektir. Birinci boyut: Bilgi ve kültür boyutu; ikinci boyut: Aksiyon, ahlâk, fazilet, karakter. Üçüncü boyut: Estetik, güzellik.
(2) Âlimler (ulemâ) sınıfına mensupsa icazetli ve izinli olması.
(3) Ulema sınıfına mensup değilse ilmihalini bilmeli ve onun hükümlerini hayata uygulamalıdır, yâni ‘âmil ve salih Müslüman olmalıdır.
(4) Fâsık ve fâcir olmamalı, salih Müslüman olmalıdır. Fâsık-ı mütecâhir asla temsilci olamaz. Fâsık-ı mütecâhir, İslâm dininin ve Şeriatinin kesin şekilde yasaklamış olduğu günahları açıkça, küstahça, utanmadan ve arlanmadan işleyen kimsedir. (Dinimiz gizli günah ve ayıpları araştırmayı yasaklamaktadır. Buna tecessüs denilir.)
(5)Yalancı olmamak.
(6) Emanete hıyanet etmemek. Emanet:İşler, memuriyetler, vazifeler, makamlar, mevkiler demektir. Bunları ehil ve layık olanlara vermeyip de ehil olmayan eşine, dostuna, akrabalarına, usul ve füruuna, arkadaşlarına, partidaşlarına, cemaatdaşlarına, tarikatdaşlarına verenler emanet hainidir.
(7) Haram yememek.
(8) Aklı fikri, dini imanı para, menfaat, zenginlik, ikbal olmamak.
(9) Nefs-i emmâresinin esiri olmamak, bencil olmamak.
(10)Mâneviyat ve ruhaniyet tarafından, ucu Resullerin Seyyidine ulaşan nuranî bir silsileye bağlı ve irtibatlı olmak. Böyle bir bağı olmayan, yularını şeytana teslim eder de haberi bile olmaz.
(11) Kendisinde hubb-i riyaset (başkanlık) hırsı olmamak.
(12) İslâm düşmanlarını dost ve velî ittihaz etmemek.
(13) Nifak alâmetlerinden biriyle mâlûl olmamak.
(14) Beş vakit musalli olmak.
(15) Cemaat, hizip, fırka, tarikat, zümre, grup asabiyetine sahip olmamak; bütün Müslümanları kardeş bilmek.
(16) Müslümanların büyüklerine hürmet etmek, küçüklerine şefkatle muamele etmek.
(17) Müslümanlara karşı merhametli, şefkatli, anlayışlı, sabırlı; harbî kâfirlere karşı sert ve yavuz olmak.
(18) Halkı aldatmamak.
(19) Kendisinde kibir gurur, Nemrud’luk, Firavun’luk, Şeddad’lık damarı ve ahlâkı olmamak.
(20) Lüksten, israftan, aşırı tüketimden, gösterişten uzak durmak.
(21) Müslümanların bir kısmı aç, perişan, sefil, işsiz, aşsız bir vaziyette sürünürken kendisi vicdansızca gününü gün etmemek.
(22)Mal ve servet beyanı açık olmak. Şâibeli, şüpheli, bulaşık parası, malı, serveti, banka hesabı olmamak.
(22) Cemaat ehli olmak.
(23) Reformcu, yenilikçi, Afganîci, Fazlurrahmancı olmamak.
(24) Fırak-ı dalleden birine sempati beslememek.
(25) Haklı tenkitlere ve uyarılara kızmamak; yalan övgülerden ve pohpohlardan hoşlanmamak.
İşte bu yirmi beş sıfata sahip olan kimseler ancak İslâm’ın ve Müslümanların temsilcisi olabilirler.
Müslüman halk yığınları kendilerinde fısk, fücur, nifak, şikak alâmetleri bulunan birtakım adamları ve grupları temsilci tâyin ederler, bu gibilerin peşine düşerlerse başlarına felâket geldiği zaman hiç ağlamasınlar. Çünkü onlar felâketi, belâyı, musibeti kendi elleriyle getirmiş olacaklardır.
Kılavuzu karga olanın burnu (…) tan kurtulmazmış.
Allah zâlimlere, mütecâhir ve mütecâsir fâsık ve fâcirlere, emânet hâinlerine, İslâm düşmanlarını dost ve velî ittihaz edenlere, yeryüzünde fesat çıkartanlara; Liraya, Dolara, Euroya, altına, gümüşe put gibi tapanlara gazap eder. Veyl (yazıklar olsun), Allah’ın gazabını kazananlara.
Dinimizin hükümleri, emir ve yasakları, uyarıları bellidir, çok açıktır. Bunları bile bile, küstahça ve kimseden perva etmeden, Allah’tan korkmadan, Resulullah’ın ruhaniyetinden utanmadan, Müslümanlardan çekinmeden işleyenler zalimlerdir, fasıklardır. Onların istikballeri (gelecekleri) parlak olmaz. Sonunda tepetaklak olurlar.
Allah katında tek geçerli din İslâm’dır. Bu Kur’ân âyetiyle sâbit muhkem bir gerçektir. Hiçbir Müslümanın, hiçbir hocanın, hiçbir ilâhiyatçının, hiçbir efendi hazretlerinin, hiçbir din baronunun “İnneddine indallahil İslâm…” âyetinden tâviz vermeye hakkı yoktur.
Çeşitli Hıristiyan kiliseleri, “Kilise dışında selâmet ve necat yoktur” derken; birtakım Müslümanların “İbrahimî dinler” sloganını perde ve paravana yaparak bütün dinleri hakmış gibi göstermeleri ne yaman bir ödündür.
Ödüncüler bunun altından kalkamazlar.
İslâm’da esas olan diyalog, hoşgörü, evrensel kardeşlik değildir. İslâm’da esas ve asıl olan:
1. İslâm’ı tebliğ etmektir.
2. İslâm’a dâvet etmektir.
3. İslâm’ın müjdelerini ve uyarılarını insanlığa ulaştırmaktır.
Müslümanlar Hazret-i Musa’yı ve Hazret-i İsâ’yı kabul ettikleri ve onlara iman ettikleri (her ikisine de selâm olsun!) halde; Musevîler ve İsevîler Hazret-i Muhammed’i inkâr ve tekzip etmekte, Kur’ân’ı yalanlamakta, İslâm dinini hak din olarak kabul etmemektedir. Bu şartlar altında nasıl diyalog olabilir, nasıl hoşgörü olabilir? Tebliğsiz, dâvetsiz bir diyalog İslâm’ı dolaylı şekilde inkâr demek mânâsına gelmez mi?
Birtakım beyinsizlerin (süfeha) “Erbab” haline getirdikleri, putlaştırdıkları, “Bizim hazretimiz, bizim baronumuz hiç yanlış yapmaz, hiç hatâ etmez; onun her dediği doğrudur, her yaptığı isabetlidir…” dedikleri kimseler akıllarını başlarına toplasınlar. Câhil ve saf halk yığınlarını kandırmak mümkündür ama Hak Teâlâ’nın cezasından ve azabından kaçıp kurtulmak mümkün olamaz.
Eski büyük ulemanın, müftülerin, müctehidlerin, fakihlerin, sülehanın fetvalarına bakınız. Onlar birtakım sözleri, hareketleri küfür olarak kabul etmişler ve bunları irtikâb edenleri (işleyenleri) uyarmışlardır.Fetva kitaplarında “Böyle yapmanın hükmü küfürdür. Sahibinin imanını ve nikahını yenilemesi gerekir” şeklinde binlerce fetva vardır.
Şeriat ne diyor:
Tâzim edilmesi (hürmet edilmesi, ululanması) gereken bir şeyi tahkir eden; tahkir edilmesi gereken bir şeyi tâzim eden kâfir olur” diyor.
O halde ey gafiller, ey câhiller, ey dengesizler, ey şeytanî kuruntulara kapılmış olanlar akıllarınızı başlarınıza toplayınız. Siz hem kendiniz yanlış bir yoldasınız, hem de bir kısım halkı aldatıp saptırıyorsunuz. Unutmayın ki, halkın vebali sizin üzerinizde olacaktır.
Habib-i Kibriya Efendimize “Terorist” diyecek kadar saldırgan kefereyi dost ve velî ittihaz edenler çılgın değil de nedir?
“İslâm Peygamberi yalancıdır, Kur’ân uydurmadır, İslâm düzmece bir dindir…” diye itikad eden kimselerle nasıl ittifak, dostluk, işbirliği yapılabilir? Hem de dinî sahada…
Kefere ve fecere, Müslümanları aldatmak, tuzaklara düşürmek için seferber olmuştur. Bu uğurda muazzam harcamalar yapmaktadır. Onların altınları, gümüşleri, Dolarları, Euroları vardır ama Allah’ın da yakıcı azabı vardır.
Efendiler bize inanmıyorsanız, istihare yaptırınız ve doğruyu gayb âleminden öğreniniz. Nübüvvet yollarından kırk beşi kapanmıştır, biri açık kalmıştır, o da istiharedir. Keşfi açık, aynası temiz insanlardan yardım isteyiniz, mâneviyat ve gayb âleminden sorsunlar.
Bu konuda görülen ve görülecek olan salih rüyalar da sizi uyandırmazsa ne zaman uyanacaksınız?
Kâfirlerden maddî yardım ve çeşitli destekler alıp da İslâm’a ve Müslümanlara ihanet edenlerin âkibetleri hayr olmaz. 20 Ocak 2005