İşler bu kafayla düzelmez
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Pazartesiİsyanlar, inkârlar, hatâlarda ısrar, azgınlık, kötülük, hiyanet, alçaklıklar devam ettikçe felâketler, musibetler, âfetler, uğursuzluklar birbirini kovalıyarak devam edecektir. Hiç kimse ucuz, kolay, temelsiz ümitlerle kendisini avutmasın.
Böyle giderse siyasî durum daha da bozulacaktır. Bozulduğu kadar bozulmuş zaten. Düzen partileri bugünkü yapılarıyla, aşiret reisi kılıklı başkanlarıyla, ülkeyi ve devleti bir arpalık olarak gören zihniyetleriyle; kirlenmiş, çıkmaza girmiş siyasetin önünü açabilirler mi? Birtakım siyaset kodamanları doların milyarıyla oynuyorlar. Bunlar mı temizleyecek siyaseti?
Güç, tesir, nüfuz itibarıyla birinci kuvvet haline gelmiş bugünkü medya ile kurtuluş olur mu?
Kurtuluş temizlik; salâh vasıflı, güçlü, üstün elemanlarla, böyle kişilerden kurulmuş kadrolarla olur. Bunları hangi eğitim, hangi üniversiteler yetiştirmiştir? Nâdir istisnalar dışında ülkemizde bu gibi insanlar ve kadrolar yoktur ki, kurtuluş, salâh, felâh, necat olsun.
Türkiye’nin dıştaki düşmanları yeni bir haçlı seferi başlatmışlardır devletimiz, ülkemiz, milletimiz aleyhinde. Bu haçlı seferiyle başedecek dışişleri var mıdır bizde? Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra bağımsızlıklarını kazanan Türkistan ülkeleriyle bile ilişkilerimiz sıkı ve dostane değil. Özbekistan ile Türkiye arası, Timur ile Yıldırım Bâyezid zamanınkinden daha berbat ve gergin. Bu düşmanlığın, gerginliğin sebebi her halde iki ülkenin halkları değil. Tepedekiler ve idarecilerdir bugünkü kopukluktan, gerginlikten sorumlu olanlar.
Birtakım önemli, kocaman, kodaman, ünlü şanlı, adı büyük adamların etnik kökenleri, içyüzleri, dosyaları, çevirdikleri fırıldaklar millete duyurulabilse yer yerinden oynar. Dönmeler sadece Sabataycılardan ibaret değil. Bazıları dönmüş gibi görünüyor, ama dönmemiş. Kimisinin dönme olduğu bile bilinmiyor ama adam bizi yıkmaya uğraşıyor.
Kendilerini saygın ve vatansever kimseler olarak gösteren ne kadar çok hâin var. Vatansevermişler… Kim inanır buna. Efendi, vatanseversen niçin büyük hırsızlık, soygun, talan, vurgun, hortumlama yapıyorsun?
Bu ülkenin, bu halkın, bu devletin yüz milyonlarca, milyarlarca dolarını çalan, zimmetine geçiren; soyguncu, rüşvetçi, komisyoncu, dalavereci adamlar nasıl vatansever olabilir? Türkiye’nin en büyük düşmanı onlardır.
Halk şaşırmış, sersemletilmiş, ne yapacağını bilmez vaziyette. Korkunç gerçekleri nereden öğrenecekler? Büyük gazetelerden, büyük televizyonlardan mı? Böyle bir şey mümkün müdür?
Çoğunluğu teşkil eden Müslüman kesim, bin türlü entrika ve beyinsizlik ile bin parçaya ayrılmış. Ehl-i İslâm arasında birlik, beraberlik, ittihad, vifak, tesânüd, işbirliği yok. Nice çoban var ki, aslında koyun postuna bürünmüş vahşi ve merhametsiz kurtlardır.
Samimi Müslüman halktan toplanan büyük paralarla çok güçlü, çok tesirli, birinci ligde hizmet gören üstün bir medya kurulabilirdi ama o paraların ne olduğunu görüyorsunuz.
Rezaletin, hiyanetin, kepazeliğin, alçaklığın bini bir paraya. Milyonlarca vatandaş artık bunlara alıştı, kanıksadı; ilgilenmiyor bile. Bu tepkisizlik, bu ilgisizlik fenalıklar, pislikler kadar vahimdir, yıkıcıdır.
İstanbul’da, Ankara’da, başka büyükşehirlerde birer milyon kişilik mitingler, yürüyüşler yapılsa, Tabiî yasal sınırlar içinde, izin alınarak. Yeter artık diye haykırılsa. Alçaklıklar, namussuzluklar protesto edilse… Niçin yapılmıyor böyle halk hareketleri?
Halktan vergi toplanıyor. Peki bu vergiler nasıl harcanıyor? Bir avuç eşkıya, haydut, gangster, harami banka soyacak, faturasını devlet ve millet ödeyecek. Halk niçin buna karşı çıkmıyor? Mırıltı, sızıltı, alçak sesle “olmaz ki bu” demekle kötülükler protesto edilmiş olmaz ki.
Yakın tarihimizde, bizi ayakta tutan nice müesseseyi, değeri yıktılar. Yazılı ve edebî lisan elden gitti. Gerçek tarihin yerine sun’î, uyduruk, mitolojik bir tarih çıkartıldı. Ecdada, maziye, millî kimliğimize cephe alındı. Ahlâka ve fazilete ters işler, telkinler, propagandalar yapıldı.
Ülkeler, milletler, devletler asfalt yollarla, barajlarla, elektrikle, otomobille, süslü meskenlerle, beton yapılarla, lüksle, konforla ayakta durmaz. Ülkenin, devletin, halkın yücelmesi eğitimle, ilimle, irfanla, kültürle, millî kimliğine bağlılıkla, geçmişine ve atalarına saygıyla, inançla, mânevî değerlerle olur. Bunlar yıkılırsa ne devlet kalır, ne ülke, ne millet.
Japonlar ikinci dünya savaşından yenik çıktılar, kayıtsız şartsız teslim oldular. Ülkeleri dehşetli bombardımanlarla harap olmuştu. Hele Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları bellerini kırmıştı. Milyonlarca ölü vermişlerdi. Velhasıl 1945’te Doğan Güneş ülkesi bir harabe idi. Çok acılar çektiler ve kısa zamanda durumlarını düzelttiler. İktisat, ticaret, üretim, ihracat, zenginlik bakımından dünyanın ilk üçüne girdiler. Halbuki petrolleri, kömürleri, demir madenleri yoktu. Ekilebilen toprakları, halkı doyurmaya yetmiyordu. Yılmadılar, çalıştılar, çabaladılar ve ikinci dünya savaşının mağlubu iken, sanki galibiymiş gibi üstün, güçlü bir hale geldiler. Bunun sebebi neydi? Çünkü Japonlar kendi millî kimliklerine, millî kültürlerine, Japonya’yı Japonya yapan değerlere, Japon zihniyetine sırt çevirmemişler, maymunca bir taklit yoluna girmemişlerdi.
1945’te Almanya’da da taş üstünde taş kalmamıştı. Milyonlarca ölü verdikleri savaştan bitik halde çıkmışlardı. Onlar da kısa zamanda kendilerini topladılar.
Biz ikinci dünya savaşına girmedik. Marşal yardımından bu güne kadar yüz milyarlarca dolar hibe, uzun vadeli ve düşük faizli kredi, çeşit çeşit yardım ve destek aldık ve en sonunda bugünkü duruma geldik. Niçin? Evet niçin Japonya ve Almanya bu kadar ilerledi, güçlendi, üstün oldu da biz niçin bu kadar geri kaldık, bunca pislik ve rezalet içine düştük? Bunları sormak suç mudur? Güçlü aydınlarımız niçin bu konularda kitaplar yazmıyor?
Almanya’nın, Japonya’nın artık resmî ideolojileri yok. Onlar resmî ideolojilerini 1945’te tarihe gömdüler. Lakin millî kimliklerini, millî kültürlerini muhafaza ettiler. Geçmişlerine, tarihlerine, atalarına söğüp saymadılar, mukaddesatlarını ayaklar altına almadılar. İlmin, hikmetin, sağduyunun, ahlâk ve erdemlik ilkelerinin ışığında namusluca çalışıp çabaladılar. Emanetleri ehil olanlara verdiler. 30 Ocak 2001