İsmail Gaspıralı Beyin Tercüman Gazetesi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Pazar
Dün yayınlanan bu yazının bir sayfası eksik basılmış, onun yerine
başlıklı yazının iki sayfası konulmuştur. Bu karışıklık yüzünden birinci yazıyı bugün, ikinci yazıyı yarın tekrar yayınlıyoruz. Okuyucularımızdan ve yazarımızdan af dileriz.
Evde biraz temizlik, tertip, tanzim çalışmaları yapıyorum.
Başlığının altında
yazıyor. Naşir ve muharriri
Biz bu zata
diyoruz. Tercüman küçük boyda bir gazete ancak ünü, hizmeti, değeri çok büyük…
Başlığının yanında şu satırlar okunuyor: “Mahall-i idaresi Bahçesaray’da öz hanemizdedir. Rusya’da havadisnamenin
yıllık bedeli 3, altı aylık 2 kağıt rubledir. Vilayat-ı Osmaniyye için posta ücreti beraber senelik bedeli 4, altı aylık 2 kuruştur. Türkiye’de müşteri olacaklar, İstanbul’da köprübaşında Adalar iskelesinde kitapçı Diyarbekirli Yusuf Efendiye müracaat buyurmalıdır…”
Tercüman’ın Türkçesi hakkında da bir fikir vermek üzere birinci sayfadaki
başlıklı kısımdan bir paragrafı aynen yazıyorum:
“Rusya ahalisini iş ve kâr ve kisb cihetlerinde ilerletmek, hoş hal ve rahat etmek hükümet-i âliyemizin muradı olup, bu hususta gerek olan tedabir fikr ve mülahaza olunmaktadır. Bu cümleden olarak sanayii, ziraat ve ticaret yani her türlü iş mektepleri açılmasına büyük dikkat ve himmet olunuyor.” Bizim Türkiye Türkçesine çok yakın, anlaşılabilir bir dil.
Gaspıralı İsmail Bey,
son derece idealist, namuslu, feragatli, fedakâr, azimli bir şahsiyettir. Yazık ki, bugünkü Türkiye’de ve Türklük âleminde artık
gibi bir gazeteci yok.
Onun Türkçülüğü, Türk kavmine ve kültürüne mensup olan Müslümanların yücelmesine, selamete kavuşmasına yöneliktir.
İsmail Bey Müslümandır, İslâm’a candan bağlıdır, milliyetçiliğinin dine aykırı, dinle uzlaşmaz hiçbir tarafı yoktur.
öyle değildir. Yahudi’dir ve İslâm’a korkunç bir kin ve husumet beslemektedir. Kitaplarından birinde
başlıklı bir bölüm bulunmaktadır.
Tercüman gazetesi az sayfalı, ufak boyutlu bir yayın organıdır.
Çünkü sahibi ve muharriri Gaspıralı İsmail Bey, gerçekten münevver (nurlu, aydınlanmış) bir kimsedir. Bu zat, İslâm’a ve Türklüğe maddi menfaat elde etmek, külah kapmak, makam ve mevki ele geçirmek için hizmet etmemiştir. İdealisttir, ihlâslıdır, namusludur, şereflidir, fedakardır, feragat sahibidir.
Bugün, Türkiye de dahil olmak üzere dünya Müslümanlarının büyük ve temel problemlerinden biri medya sahasındaki gerilikleri, güçsüzlükleri, vasıfsızlıkları, beceriksizlikleridir. Birkaç seneden beri Arap alemindeki El-Cezire televizyonu gerçekten büyük bir başarı kazandı, takdir ve tebrik ediyoruz. Ancak, bir buçuk milyar nüfusa sahip olan Müslümanların dünya çapında gazeteleri yoktur.
Fransa’da beş yüz bin ile bir milyon arasında Yahudi yaşamaktadır, bunlar Fransa’ya damgalarını vurmuşlardır. Fransa’nın bütün temel müesseselerine hakim olmuşlardır, medyada büyük ağırlıkları vardır. Aynı Fransa’da beş milyon Müslüman yaşamaktadır, medyada hemen hemen hiçbir ağırlıkları yoktur. Kendilerine mahsus birkaç dergileri vardır, birkaç internet siteleri… Vasıflı, güçlü, üstün olsaydılar, büyük gazeteler, büyük dergiler çıkartabilirlerdi.
İngiltere’de de durum aynıdır. Orada da en az beş milyon Müslüman yaşamaktadır, kelle sayısı bakımından çokturlar ama ağırlıkları yoktur.
Türkiye’ye bakalım. Yazılı medya sahasında bir türlü öne geçemiyoruz, birinci biz olamıyoruz.
Eskiden yoktu, şimdi hayli yüksek tirajlı gazetelerimiz var. Lakin sadece tirajla iş bitmiyor, tirajın yanında tesir (etki) de gerekiyor. İşte bizde bu yok.
Otuz sekiz buçuk milyonluk Polonya’da haftada yedi yüz seksen bin basan “Nie” dergisi var. Bizim en büyük dergimiz yirmi beş bin satabiliyor.
Türkiye’deki medya üstünlüğü maalesef Pembelerdedir. Onlar nüfus bakımından çoğunluğu teşkil etmiyor fakat keyfiyet ve ağırlık bakımından birinciler.
Bizim Hacı Beylerimiz, İslâmcılarımız, dindar geçinenlerimiz elli yıldan beri doktor yetiştirdiler, mühendis yetiştirdiler, yüz binlerce hafız yetiştirdiler, hacı hoca yetiştirdiler… Bunların yanında, dünya çapında gazeteciler, dergiciler, televizyoncular, yayıncılar yetiştirmediler. Sonunda en büyük gücü teşkil eden medya sahasında yaya kaldık.
Hâlâ da bir kıpırdanma yok.
Gönül arzu eder ki, şu anda yüzlerce Müslüman genç dünyanın en parlak üniversitelerinde iletişim ve medya yüksek tahsili yapsınlar, yüksek lisans tezleri, doktoralar hazırlansınlar. Yine yüzlerce Müslüman genç gazeteci, The Times, Le Monde ve benzeri büyük gazetelerde staj yapsınlar.
Ayda yüz elli milyon lira burs vereceksin, bu parayla iletişim fakültelerimizde talebe okutacaksın ve güçlü gazeteci yetiştireceksin. Zehî gaflet!
Yahu, iyi bir gazeteci bir milyon dolar harcayarak yetiştirilebilir. Bu bir milyon dolardan da geçim parası vermemek şartıyla. Beş yabancı dil bilecek, Osmanlıcayı edebiyatçılardan ve Türkologlardan daha iyi bilecek, tarih bilecek, felsefe bilecek, sanat kültürüne sahip olacak, siyaset bilecek, bilgelik tarafı olacak, Şeriat ve tasavvuf bilecek… On parmağında on hüner, on marifet olacak.
Müslümanlar son elli sene içinde medya sahasında bir Abdi İpekçi yetiştirebildiler mi?
Hazret-i Muhterem şöyle gazete, şöyle dergi, şöyle televizyon istiyormuş… Böyle gazetecilik, medyacılık olmaz.
Şimdiye kadar çok yazdım, bir kere daha tekrarlıyorum: 2000’li yıllarda Müslüman gazetesi, Müslüman dergisi çıkartılmaz, Müslüman televizyonu kurulmaz. İddialıysan, güçlüysen, vasıflıysan, üstünsen, Türkiye’nin bütünü için gazete, dergi çıkartır, televizyon çalıştırırsın. İslâm gazetesi, dergisi mâzide kalmıştır.
Pembeler kendileri için mi gazete çıkartıyorlar? Türkiye’nin bütünü, halkın bütünü için gazete çıkartıyorlar ve başarılı oluyorlar.
Başarılı oluyorlar dedim ama başarısız tarafları da var. Eskiden bu memlekette nüfus otuz küsur milyon iken bir milyon satan gazeteleri vardı. Şimdi nüfus ikiye katlandı, en büyük gazeteleri beş yüz bin satabiliyor.
Müslümanların parası var, hem de çok var.
Tesisleri, imkânları, fırsatları da var.
Ülkede yetmiş milyon nüfus var, potansiyel var. Haydi, buyurun günde bir milyon satacak ve etki bakımından da ağırlığı çok olacak bir gazete çıkartın… Haftada beş yüz bin satan bir haber-yorum-magazin dergisi çıkartın… Un var, yağ var, şeker var… Buyurun helvayı yapın.
Bazıları başarısızlıklarını birtakım bahane ve şikâyetlerle gizlemeye çalışıyorlar. Yazları sıcak oluyormuş, kışları soğuk… Masonlar, Dönmeler, dinsizler Müslümanlara imkân vermiyormuş… Falan filan… Artık bu gibi bahanelere kananların, inananların sayısı azalıyor. Efendi! Mason, Pembe, mülhid ilâhî yardıma mazhar değil ya. O nasıl çalışıyorsa, sen ondan daha fazla çalış. Başarmak için gereken bütün şartlara ve sebeplere tevessül et, vazifeni adam gibi yap.
Aslında bu işlerin sorumluluğu bir takım Muhteremlere aittir. Sonra da o Muhteremleri gözü kapalı destekleyen fanatik ve bön cemaatçilere… 30 Ağustos 2005