İsrail, Barış, Savaş
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Salı
Ortadoğu’da barışın, huzurun, istikrarın önündeki en büyük engel Irak mıdır, yoksa İsrail midir? Zerre kadar aklı, vicdanı, iz’anı, insafı, mantığı olan bir insan bu büyük engelin İsrail olduğunu kabul eder.
İsrail nükleer silahlara sahiptir ve bu, sadece Ortadoğu için değil, bütün dünya için bir tehdit ve tehlike teşkil etmektedir. İsrail bu silahları kullandığı taktirde büyük facialar cereyan edecek; yakınındaki Türkiye de büyük zarar görecek, can kaybı verecek, toprakları kirlenecektir. İsrail’in elinden bu silahlar alınmalıdır. Bu alınma iki yolla olur: Biri beşerî irade ile; yani Birleşmiş Milletler’in, Amerika’nın, bütün büyük devletlerin bu konuda baskı yapmalarıyla. Bu birinci yola başvurulmazsa devreye ikinci yol girer. Küllî irade…
Yahudiler tarih boyunca İslâm ülkelerinde, İslâm devletlerinin şemsiyesi altında dinlerini, kimliklerini, kültürlerini korumuşlar ve rahat bir hayat sürmüşlerdir. Endülüs İslâm devleti Yahudiler için bir dünya cenneti olmuştur. Hıristiyan İspanya’dan ve başka ülkelerden kovulan Yahudiler Osmanlı imparatorluğu tarafından kabul edilmişlerdir. Bunca iyiliklere mukabil şimdi Yahudi devleti Filistinli Müslümanlara kan kusturmakta, işgal etmiş olduğu vatanlarından onları sürüp atmak için her zulmü irtikab etmektedir.
İsrail, şimdiye kadar yirmiden fazla Birleşmiş Milletler kararını hiçe saymış, çiğnemiştir. Onun bu hareketi uluslararası hukuku çiğnemek değil de nedir?
İsrail yayılmacı, emperyalist bir siyaset takip etmektedir.
İsrail’i kayıtsız şartsız, yüzde yüz destekleyenABD, onun güvenliğini sağlamak için bir savaşı bile göze almış bulunuyor. Böyle bir savaşın bahaneleri ne kadar gülünçtür. Irak’ta nükleer silah olmak ihtimali varmış… Ortada delil yok, isbat yok, nükleer maddenin zerresi yok… Öte tarafta, nükleer silaha sahip olduğunu herkesin bildiği bir İsrail var. Bu kadar açık çifte standart olur mu?
Irak rejimi kendi halkına zulm ediyormuş, Halepçe’de Kürt sivillere karşı gaz kullanılmış… Peki İsrail Filistinlilere zulm etmiyor mu? Onları öldürmüyor mu? Onların evlerini başlarına yıkmıyor mu?
Saddam zalim bir diktatörmüş… Bir ülkeye, oradaki rejimin başı zalim ve diktatör olduğu için savaş ilan edilecekse; Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da bunca zalim diktatörlerle niçin savaşılmıyor? Kuzey Kore’deki rejim âdil ve demokratik midir? Üstelik o rejim ABD’ye kafa tutmakta, açıkça nükleer silah yapabileceğini söylemektedir. Amerika o ülkeye karşı niçin harekete geçmiyor? Mesele basittir: Kuzey Kore İsrail’in güvenliğini tehdit etmiyor da ondan.
Bir devletin, bir ülkenin, bir halkın güvenliği tek taraflı olmaz. Birçok devlete ve ülkeye bölünmüş de olsa Ortadoğu bir bütündür. Orada barış, güvenlik, istikrar bütün gözönünde bulundurularak sağlanır.
Başkan Bush’un ve çevresindeki siyonist ve aşırı Protestan ekibin basiretleri bağlanmıştır. Başta kendi ülkeleri olmak üzere bütün dünyayı felakete sürüklüyorlar da haberleri yok.
Irak’a karşı bire yüz nisbetinde güçlü ordular ve silahlarla saldıracaklar, oradaki rejimi yıkacaklar, ülkeyi bir sömürge haline getirecekler ve böylece zafer kazanmış olacaklar…Bu adamların Mussolini, Hitler, Stalin kadar akılları yok. Bunlar, savaştan sonra Irak’ın başına, kukla da olsa, satılmış da olsa bir Quisling getirecek imkâna bile sahip değiller. Afganistan’a bir Karzai bulmuşlardı, Irak’a bulamıyorlar. Hani Iraklı muhalifler vardı. Anlaşılan, onlara da güvenemiyorlar.
Irak zaptedilecek, kontrol altına alınacak bir ülke değildir. Hülagü bile vaktiyle onu işgal etmiş, yakmış, yıkmış, öldürmüş, fakat kalıcı olamamıştı.
Amerikan halkının üçte ikisi savaş istiyormuş. Yapılan anketler doğru mudur bilmiyoruz. Ancak hiçbir akıllı, vicdanlı, iz’anlı ve insaflı Amerikan vatandaşının ve aydınının böyle haksız, böyle adaletsiz bir savaşa evet demesi mümkün değildir.Savaş isteyenler, beyinleri medya ile yıkanmış ayak takımıdır, yığınlar ve sürülerdir.
1939’da Polonya’ya saldırdığı vakit Hitler’in bile elinde birtakım gerekçeleri vardı. Birinci dünya savaşından sonra adaletsiz sulh andlaşmaları yapılmış, çok kötü sınırlar çizilmişti. Doğu Prusya’ya ait Dantzig şehri Polonya’ya verilmiş, oradaki Alman nüfus yabancı bir devletin hakimiyeti altına sokulmuş bulunuyordu. Savaşçı Bush’un ve etrafının o kadar bile gerekçeleri yoktur. Bu savaş bahanelerle yapılacaktır.
Başkan Bush’un ve çevresinin hazırlıklarını hararetle sürdürdükleri savaş bir din savaşı olacaktır. Vaktiyle, bundan bin yıl kadar önce yapılmış olan Haçlı seferleri de din savaşıydı. Seller gibi kanlar aktı, nice şehirler ve ülkeler yakıldı, yıkıldı, harap oldu. Sonunda Haçlılar tası tarağı toplayarak çekilip gittiler. Asırlar geçtikten sonra, bugünkü Papa cenapları Haçlı seferleri için İslâm aleminden özür diledi.
Savaşa karşı bütün Ortadoğu ülkeleri, sinir gazına panzehir olan atropin iğnesi satın alıp, gerektiğinde kullanmak üzere depolamışlar.Bu iğneyi sinir gazına mâruz kalan kişinin bizzat kendisinin ânında yapması gerekiyor. Türkiye’de ise böyle bir hazırlık yokmuş. Halbuki, atropin bizim ülkemizde üretilen bir maddedir. Dışarıya ihraç ediyoruz da halkımızı korumak için dahilde tedbir almıyoruz…
İsrail’de halkın tamamına yetecek kadar modern gaz maskesi varmış. Bizde o da yok. Yahudi devleti, bırakınız insanlar için, hayvanat bahçelerindeki hayvanlar için bile zehirli gazlara karşı tedbir almış.
Başta Yahudiler olmak üzere biyolojik silahlara, mikroplara karşı da Ortadoğu’da tedbir alınıyormuş. Peki biz ne yapıyoruz?
Amerika ve İsrail’in, haksız ve adaletsiz de olsa, böyle bir savaş için bahaneleri, şeytanî gerekçeleri var da bizim elimizde bu savaşa katılmayı haklı gösterecek en ufak bir bahane ve gerekçe var mıdır? Yoktur.
İşin en gülüncü ve garibi bu savaşın kararını Müslümanlara aldırtmak istemeleridir.
İktidar biraz direndi, savaşın dışında kalmak istedi. Sonra kapalı kapılar ardında görüşmeler yapıldı ve şimdi biz de savaşa sürükleniyoruz. Zaten bu işin kulisleri bundan en az iki üç sene önceden başlamıştı. Müslümanları kullanıyorlar; yıpranınca atacaklar. 05 Şubat 2003