Pazartesi

 

İsrail’de Türkiye’yi ilmî açıdan inceleyen yeterli sayıda araştırıcı var. Türkoloji kürsüleri ve enstitüleri var. Lisanımızı, tarihimizi, mâzimizi, bugünkü halimizi bilen uzmanlar var. İstikbalimiz hakkında tahminler yürüten, hesaplar yapan ilim ve ihtisas sahibi kimseler var. Peki bizde İsrail’i inceleyen uzmanlar var mı? Kaç Türkiyeli eski ve yeni İbraniceyi bihakkın bilmektedir? Museviliği, Yahudi tarihini, İsrail’in yapısını bilen kaç uzmanımız, profesörümüz bulunmaktadır? Bu konularda şimdiye kadar kaç adet ilmî araştırma yapılmış, kitaplar ve uzun makaleler yazılmıştır? İbranice öğrenmeleri için kaç Türkiyeli gence burs ve imkân temin etmişizdir? İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük merkezlerimizde yıllardan beri faaliyet gösteren ilmî “Yahudi Tedkikleri Enstitülerimiz” bulunmakta mıdır? “Büyük İsrail” projesi içinde, bizim ülkemizin bir kısmı da yer alıyormuş. Bu iddia doğru mudur? İsrail’in kuvvetli tarafları hangileridir? Zayıf tarafları hangileridir? Türkiye Yahudi ileri gelenlerinden bir zat, Aksiyon dergisine verdiği beyanatta, “Ülkemizde bir buçuk milyon Yahudi kökenli Türk, Sabataycı vardır” şeklinde bir iddia ortaya atmıştı? Bu iddia üzerinde durduk mu, gereken incelemeleri yaptık mı? Yakın tarihimizde Yahudilerin, Sabataycıların rolleri ne kadardır? Birtakım büyük tarihî şahsiyetlerin Sabataycı, Selanik Dönmesi oldukları söyleniyor, bu söylentilerin gerçekle ilgisi var mıdır? Son iki yıl içinde Türkiye ile İsrail arasındaki münasebetler çok sıkı bir hale gelmiştir. Bu münasebetlerin Türkiye’ye yararı var mıdır? Yukarıda sıraladığım sorular ancak ve ancak ilmî araştırma yapılarak, gerçek bilgilere ve belgelere dayanılarak cevaplandırılabilir. Masa başında çalakalem yazmakla, demagoji yapmakla, dedikodu seviyesini aşmayan iddialar ortaya atmakla hiçbir sağlam bilgi elde edilemez, hiçbir hüküm verilemez. Objektif, soğukkanlı, sabırlı olmak gerekir. Her yıl en az zeki, istidatlı, karakterli, müsait on Türkiyeli gence, İbranice öğrenmeleri ve İsrail konusunda uzman olmaları için burs verilmeli, imkân temin edilmelidir. Bu gençler İsrail’e giderek oranın üniversitelerinde okumalıdır. Türkiye’de bu yatırımı yapacak kimse, grup, cemaat, lobi yok mudur? Kuru lafa, palavraya gelince mangalda kül bırakmayan birtakım din baronları niçin bu gibi faydalı, zarurî, lüzumlu işleri yapmıyorlar? Galiba boşuna konuşuyorum… Yahu, biz daha Türkoloji tedkikleri konusunda bile pek câhil, pek yetersiz vaziyetteyiz. İbrani ve İsrail tedkikleri konusunda bir iş yapacak halimiz mi var?

Beyin İhtiyacı

Türkiye büyük bir ülkedir. Avrupa ölçülerinde yüzölçümü de, nüfusu da büyüktür. Tarihi, kültür birikimi, imkânları, fırsatları, istikbali (geleceği) büyüktür. Ancak bu büyük ülkenin beyin kapasitesi yeteri kadar büyük değildir. Aydın, seçkin, idareci, güdücü olarak korkunç bir kifâyetsizlik ve güdüklük içindeyiz. Nereden beyin bulacağız? Biz ABD ve zengin Avrupa ülkeleri gibi para gücüyle, çok yüksek maaşlar vererek dış dünyada beyin ithal edemeyiz. Peki ne yapacağız? Vaktiyle bu konuda bazı yazılar kaleme almıştım. Tekliflerimi, çare ve çözümlerimi kısaca tekrarlıyorum: 1. Emekli olmuş, sahalarında ve uzmanlık dallarında son derece başarılı, kaliteli üniversite profesörlerini eşleriyle birlikte ülkemize çağırmak, kendilerine kürsü veya enstitü başkanlıkları vermek, ikametlerine villalar tahsis etmek ve bizde çalışmalarını temin etmek. Kendi ülkelerinden aldıkları emekli maaşları, oradaki evlerinden ve mülklerinden elde edecekleri rantlar, burada alacakları maaşlar onları ülkemizde krallar gibi yaşatacaktır. Ayrıca kendilerine itibar, şan, şeref de temin edilecektir. Burada öğrenci yetiştirecekler, ilmî araştırmalar yapacaklar, dünya çapında dergiler çıkartacaklardır. 2. ABD, Kanada, Batı Avrupa ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya gibi ülkelerdeki genç ve çok başarılı ve üstün durumda bulunan mühtedilerden (İslâm’ı kabul etmiş olanlardan) yararlanmak. Bunlar Türkiye’ye dâvet edilecek, mükemmel Türkçe öğrenmeleri için bütün imkânlar seferber edilecek, Türkiyeli hanımlarla evlendirilecek ve Türkiye’nin İslâm’ın hizmetine sokulacaktır. 3. Türkiye’nin dışa kaçmış olan beyinlerinin bir kısmını memlekete getirmek gerekmektedir. 4. Eleyici ve seçici bir metod ve zihniyetle bizim ülkemizdeki çok zeki, çok karakterli, çok çalışkan, çok istidatlı bir kısım gençler aranıp bulunacak ve bunların dünya standartları seviyesinde tahsil görmeleri, ihtisas yapmaları sağlanacaktır. Bunları kim yapacaktır? Bir kısmını ancak devlet yapabilir. Diğer kısmını sivil kesim başarabilir. Müslüman vakıflar, cemiyetler, gruplar, baskı güçleri benim bu tekliflerim üzerinde durmalı, düşünmeli, uygun görürlerse teşebbüse geçmelidir. Geri zekâlı, yiyici, ahlâksız, arivist, hortumlayıcı, dini imanı para ve menfaat olan, ene dinine bağlı bulunan, şöhret ve riyaset için her haltı karıştıran kimselerden bir ümidim ve beklentim yoktur. Yeterli zeka temin edilmezse Türkiye’nin geleceğine yazık olacaktır. Tekliflerime, çare ve çözüm temennilerime karşı çıkacak bazı çokbilmişlere: – Yaptıklarınızı ve yapmadıklarınızı görüyoruz… derim. Biz Türkler ve Müslümanlar anadilimizin büyük ve mükemmel bir gramerini bile hâlâ yazamamışızdır. Beceriksiz, yetersiz, güdük adamların itirazlarının bir kıymeti olmaz. 16 Şubat 1999