İsrail ve Barış
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Çarşamba
Birinci dünya savaşını İngilizlerin, Fransızların, Amerika’nın kazanmasında dünya Yahudiliğinin ve bir kısım Arapların büyük rolü olmuştur. Bu savaşta Almanya’nın ve müttefiklerinin durumu 1917’de, 1918 başlarında fena değildi. Savaşı kazanabilirlerdi. Lakin beynelmilel Yahudiliğin onların aleyhine dönmüş olması yüzünden dengeler bozulmuş ve sonunda savaşı kaybetmişlerdir.
Bizim aydın ve okumuş zümremiz Birinci Dünya Savaşı’nda Yahudilerin “Siyonist Lejyonlar” teşkil ederek Çanakkale cephesinde Türklere karşı İngilizlerin yanında savaşmış olduklarını bilmez. Halbuki bu konuda yabancı dillerde hayli literatür bulunmaktadır. Bir kitabın Fransızca tercümesinin künyesini yazayım:
“İSTANBUL’a DOĞRU (Vers Constantinople). Çanakkale’de, İngiliz-Fransız kuvvetleriyle Siyonistler. Çeviren: Marcel Simon. Paris, 1919.”
Yahudiler Filistin cephesinde de Osmanlılara karşı savaşmıştır. Mekke şerifi Hüseyin de Osmanlı devletine ve İslâm hilafetine karşı İngiliz kışkırtmaları ve paraları ile isyan etmiş ve güney cephemizin çökmesinde büyük rol oynamıştır.
Peki Almanların yenilmesi Yahudilerin lehine mi olmuştur? Kayzerlik rejiminin çökmesi ve Versay barışı sonunda Almanya’da büyük buhranlar meydana gelmiş, sonunda Nazizm-Hitler rejimi bu ülkeyi ele geçirmiştir. Bu da kıt’a Avrupası Yahudilerinin felaketi olmuştur. Dünya Yahudiliği İngiltere yerine Almanya’yı desteklemiş olsaydı ne olurdu? Sanırım netice onlar için bu kadar kötü olmazdı.
Birinci Dünya Savaşı’nda Yahudiler Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkarak, enkazının bir parçası olan Filistin’de İsrail devletini 1948’de kurmaya muvaffak oldular. Bugün hâlâ İsrail devleti aleyhinde olan Yahudiler vardır. Onlara göre, beklenen Mesih (Mesih-i mev’ud) zuhur etmeden önce İsrail devletinin kurulması yanlıştır ve sonu iyi olmayacaktır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu çöktükten sonra, Balkanlarda sulh ve sükun oldu mu? Osmanlı devleti çöktükten sonra Ortadoğu’ya sağlam temeller üzerine oturmuş bir barış geldi mi? Maalesef Balkanlar’da da, Ortadoğu’da da barış yoktur ve olmayacaktır.
Son Kudüs hadiseleri, Filistinli Arapların başkaldırışı gösteriyor ki, o topraklarda kalıcı, sağlam, tarafları memnun eden bir barış yolunda ciddî hiçbir adım atılmamıştır.
Yahudiler Kudüs’e sahip çıkıyor. Peki bu kutsal şehirde Müslümanların, Hıristiyanların hakkı yok mudur? Roma üzerinde Katoliklerin, Mekke üzerinde Müslümanların hakkı ve hakimiyeti tartışılmaz. Kudüs üzerindeki Yahudi emelleri ise daima tartışmaya açıktır.
Bunca Filozof, büyük düşünür, devlet adamı yetiştirmiş olan Yahudilerin Filistin ve Kudüs konusundaki taassupları, körlükleri, tek taraflılıkları günün birinde Üçüncü Dünya Savaşı’nın kopmasına ve insanlığın çökmesine yol açarsa buna kimse şaşmamalıdır.
Yahudiler Türkiye üzerinde iki koldan, iki cepheden çalışıyor. Birinci cephe İsrail ile bugünkü düzen arasında kurulmuş olan ittifak, işbirliği, dostluktur. İkincisi ise, içteki Yahudi Türkler yahut Sabataycılar vasıtası ile ülkede hegemonya kurmak, gizli bir saltanat tesis etmektir. Türkiye gibi bir İslâm ülkesini Yahudilerin, Sabataycıların, İsrail devleti kurmaylarının ilelebed kendi tesirleri ve nüfuzları altında bulmaları mümkün müdür? Hiç sanmıyorum.
1917’de General Allenby kumandasındaki İngiliz ordusu Kudüs’e girdiği zaman dünya Yahudiliği bayram yapmıştı. Bu bayrama birtakım beyinsiz Araplar da iştirak etmiş, sebeb-i felaketleri olacak Haçlı ve Siyonist güçleri kurtarıcı gibi karşılamışlardı.
Araplar, Osmanlı devletine yaptıkları hıyanetin cezasını kısa zamanda gördüler. Bir sürü küçük devlete ayrıldılar. Vatanları emperyalist İngilizlerin ve Fransızların sömürgeleri durumuna düştü. Sonra Filistin ve Kudüs ellerinden gitti.
Yahudiler henüz Araplar gibi cezalarını çekmiş değiller. İsrail’i kurmuş olmanın, dünya Yahudilerinin bir kısmını oraya toplamış bulunmanın ve bugünkü üstünlüklerinin sarhoşluğu içindeler. Lakin onları da büyük, çok büyük tehlikeler beklemektedir. Arap dünyası İsrail’e karşı yüz savaş kaybetse yine batmaz, yine bitmez. İsrail ise, kaybedeceği bir savaş sonunda yok olacaktır.
Peki Yahudileri kurtaracak bir yol yok mudur? Pekâlâ vardır. Bu da, İsrail devleti yerine, nüfusu Araplardan ve Yahudilerden meydana gelecek, federatif bir Filistin devleti kurulmasıdır. Böyle bir şey boş bir hayal olarak görülebilir. Lakin kalıcı bir barış için tek çıkar yoldur.
Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların dinî geleneklerinde âhir zamanda cereyan edecek çok büyük, çok kanlı, çok dehşetli bir savaştan bahsedilmektedir. Bu savaşı kim kazanacaktır? Yahudilere göre İsrail Oğulları, Hıristiyanlara göre Haçlılar, Müslümanlara göre de Ehl-i İslâm kazanacaktır.
Müslümanlar Kudüs’ü Hülefâ-i Râşidîn’in ikincisi olan Hazret-i Ömerü’l-Fâruk zamanında feth etmişler, Haçlı seferleri esnasında şehir geçici olarak ellerinden çıkmış, Selahaddin Eyyubî o mukaddes beldeyi tekrar fethetmiş ve tâ 1917’ye kadar İslâm’ın bu üçüncü mukaddes şehrinde İslâm bayrağı dalgalanmıştır. Elli iki yıldan beri de Yahudilerin hakimiyetindedir. (1948’den 1967’ye kadar Kudüs’ün doğu kısmı Ürdün’e bağlıydı.)
Elli iki yıl insan ömrü için uzun sayılabilir ama beşer tarihi ölçüleri içinde hiç de uzun bir müddet değildir. Kudüs’teki Haçlı-Latin krallığının ömrü daha fazla olmuştu.
Haçlılar Kudüs’ü aldıkları zaman korkunç bir katliâm yapmışlar, yetmiş bin Müslümanı katletmişlerdi. Selahaddin bu kutsal şehri Hıristiyan kanı dökmeden aldı. Arzu eden Hıristiyanlar mallarını ve kıymetli kilise eşyalarını alarak selamet içinde çekilip gittiler. Yazık ki, tarihin her devrinde yeteri kadar Selahaddin’ler bulunmuyor.
Bir Müslüman olmam hasebiyle Kudüs ve Filistin Müslümanları beni yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin de büyük zarar göreceği bir üçüncü dünya savaşını elbette istemiyorum. İnsanlar akıllı olsalar, adaleti isteseler, gerçek ve kalıcı bir barıştan yana olsalar her şey halledilebilir.
Fanatizm, dar görüşlülük, ufuksuzluk, basiretsizlik, firasetsizlik Ortadoğu’da, Balkanlar’da, dünyanın birçok yerlerinde insanlara, ülkelere hâkim olmuş vaziyette. Hikmetli, uzak görüşlü, vicdanlı insanların gücü yok.
Siyonistler “Büyük İsrail” hayali peşinde koşuyor. Yâni Fırat’tan Nil’e kadar olan bölgeyi hâkimiyetleri altına almak istiyor. Tarihte nice kavim ve devlet, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuştur. 02 Kasım 2000