Pazartesi

1. Mavi Marmara barış ve insanî yardım gemisi

İsrail’e değil, Gazze’ye gidiyordu.

Binaenaleyh oraya gidebilmek için İsrail’den izin istemesi ve alması gerekmezdi. Gazze, İsrail toprağı değildir, orada bir

Filistin hükûmeti

vardır, Filistin bayrağı dalgalanmaktadır.

2. Yardım gemileri oraya niçin gidiyorlardı?..

Siyonist devletin inatla sürdürdüğü; hukuka, ahlâka, insanlığa, vicdana, adalete aykırı bir ambargoyu kırmak için…

Gazze halkı işkence, baskı, sıkıntı, yokluk içinde yaşamaktadır.

3. Siyonistler Türk barış ve yardım gemisine saldırarak hiç lüzumu olmadığı halde kan dökmüşler,

sivil ve mâsum insanları öldürmüşlerdir.

4. İsrail ordusunun

“dünyanın en etik ordusu”

olduğu iddiası

kocaman bir yalandan ibarettir.

5. İsrail ordusu

erkek ve kadın Yahudi askerleri karışık olarak

hizmette tutmaktadır ve bunun sonucu olarak

Musevî ahlâkına uymayan günahlar işlenmektedir

. Bu hususu, durumu bilen ve protesto eden dindar Yahudilere sorabilirsiniz.

6. İsrailli araştırıcı

Danny Kaplan

‘ın

“Brothers and Others in Arm: The Making of Love and War in Israeli Combat Units”

başlıklı kitabı İsrail ordusunun ahlâk ve fazilet konusundaki kötü durumunu açıkça ortaya koymaktadır.

7.

Siyonistler Nazi Almanyasının temerküz kamplarından bahs edip duruyor. Hiçbir Alman temerküz kampı, Gazze esir kampından büyük ve kötü olamaz.

Gazze ambargosunu kırmak için yola çıkmış olan

yardım gemilerinin İsrail devletinden izin istemeleri gerektiği iddiasının hiçbir tutar tarafı yoktur.

Gazze ambargosu kaldırılmalı, sivil halka eziyet edilmemeli, çocuklar öldürülmemeli, dünyanın her yerinden mazlum Filistinlilere sivil yardım gelmelidir.

(İkinci yazı) İmdat SOS!..

İmdat!.. SOS… SOS… SOS… Başta İstanbul olmak üzere bütün Türkiyede Müslüman halka bol miktarda ehlî domuz, yaban domuzu, eşek eti yedirilmektedir STOP Kıyma, sucuk, sosis, salam vs… STOP Bazı lüks otellerde domuz pirzolası ile dana pirzolası aynı ızgaralarda pişirilmektedir STOP Devlet ve Belediyeler bu konuda gereken denetimleri hassasiyetle ve titizlikle yapmamaktadır STOP Domuzlu sucuk üreten sadece bir fabrikanın kapatılması, müşterilerine eşek etinden dürüm satan bir lokanta hakkında işlem yapılması ile bu pislik önlenemez STOP sayısız domuz çiftliğinde üretilen binlerce domuzun eti ve yağı ne oluyor? STOP Ormanlarda avlanan binlerce domuz ne oluyor? STOP Domuz domuz domuz STOP Domuzlar domuzlar domuzlar STOP Müslüman halka domuz eti yedirilmesi vahim bir insan hakları ihlâlidir STOP Sorumsuz sorumlular büyük vebal altındadır STOP Müslüman vatandaş domuza karşı dikkatli ol STOP Marketlerden sucuk alırken

“d. etinden üretilmiştir”

etiketli sucukları almayınız. STOP İmdat SOSSOSSOS

(Üçüncü yazı) Doğa Katliamı, İsraf, Azgınlık, Beyinsizlik…

Ülkemizde on yıllardan beri sürüp giden,

tahribat ve hızını artıran dehşet verici bir doğa katliamı vardır.

Benim çocukluğumda suriçi İstanbul yemyeşildi, artık korkunç bir beton büyük sahrasına dönmüş (dönüştürülmüş) bulunuyor.

Geçen gün

Şile’ye

gittim, yeşillikler arasında nice çıban gibi

taş ve mıcır ocağı

gördüm. Bunların bazısı hâlâ çalışıyordu, bazısı ise terk edilmişti. Almanya başta olmak üzere medenî ülkelerde

bu gibi ocakların işi bittikten sonra, arazi tekrar yeşillendirilir

, çukurlara sun’î göller yapılır.

Gürcistan sınırına kadar uzanan sahil yolu tam bir vandallıktır. Nice göl kurutulmuştur. Sahillerimizin durumu tam bir fecaattir. İstanbul’dan Tekirdağ’a kadar (öteki tarafını bilmiyorum) kümes veya arı kovanı gibi

iç içe çirkin yazlıklar

yapılmıştır.

Ülkeyi bir yapılaşma, betonlaşma isterisi kaplamıştır. Müteahhit eline 25 dönümlük bir arazi geçiriyor, etrafına duvar çeviriyor ve içine

100 adet kümes-villâ yaptırıyor.

Tabiat sahibi

medenî ve kültürlü insanlar böyle kümes-villalarda oturmazlar.

Okullarda yeni nesillere ekoloji, doğa, ahlâk, estetik dersleri verilmediği için halkın çok büyük kısmı ülkenin betonlaşmasını, yeşilin yok edilmesini,

ulu sedir ağaçlarının cânice kesilmesini

, göllerin kurutulmasını kötülemiyor.

Gittiğim, uzaktan geçerken gördüğüm nice köyde yeni yapılmış

dört katlı apartmanlar

gördüm. İki katlarında oturuluyor, iki katları boş… Sahiplerine “Hiç lüzumu olmadığı halde niçin fazladan iki kat daha çıktınız?” diye sorsanız şu cevabı alırsınız:

“-Biz insan değil miyiz…”

Türkiye gelişiyor, kalkınıyor, ilerliyor ama çılgınlar gibi…

Son otuz kırk yıl içinde

otomobile, yedek parçaya, yakıta belki de bir trilyon dolar harcadık.

Akıllıca, bilgece, mantıklı ve vicdanlı bir şekilde hareket etmiş olsaydık bu rakamın yarısını tasarruf eder, sanayide, üretimde, ticarette kullanabilirdik.

Üç gün önce

Eminönü’nde lüks bir siyah cip kullanan siyah başörtülü genç bir kadın gördüm.

Teybi sonuna kadar açmış, arabesk müzik dinliyor ve dinletiyordu.

Görgüsüzlük, arabesk kültür.

Gerekmediği halde dört katlı apartman yaptıran ve bunu insan olmanın şartı sayan câhil kişilerle, şımarık zenginler bir değil midir? Helâ ve banyolarına on milyonlarca yeni lira harcayan kişiler cahil ve medeniyetsiz değil midir? Helâsının ve lavabosunun madenî aksamı, muslukları altın kaplama imiş…

Sodom ve Gomore ahlâkı!..

Türkiye’nin ve belki de dünyanın en lüks ve şaşaalı otomobili müteveffa Madam Matild Manokyan’a aitti.

Eşi İngiltere kraliçesinde bile bulunmayan şahane bir Rolls Royce’ı vardı onun. Madam ne iş yapardı. Kaba olacak ama

kârhâneler imparatoriçesi

idi… O otomobil Madam’a bir şeref, itibar, fazilet kazandırmış mıydı? (Kerhaneci orospular patroniçesini hanımefendi yapabilmiş miydi? REB)

Türkiye’de görmemişlik, türedilik, sonradan görmüşlük, magandalık, zontalık, Nemrudluk, Firavunluk aldı yürüdü. Ülkemiz Babil’e, Sodom Gomoreye, Pompeiye benzedi. Lüks, israf, sefahat, beyinsizlik aldı yürüdü. Lüks yaşama, lüks yeme içme, lüks giyinme, lüks meskenler, lüks yazlıklar, lüks binitler millî bir felâket halini aldı.

Dünyanın en büyük otomobil firması olan Toyota’nın sahibi Tokyo’da 75 metrekarelik bir dairede oturuyor, bizim Toyotacıklar saraylarda yaşıyor.

On kişiyi mi uyarabilirim, yüz kişi mi, bilmem ama bu sütunlarda

halkı ve idarecileri uyarmak istiyorum:

Kur’ânda

“Ya Rabbi, bizi içimizdeki beyinsizler yüzünden helâk eder misin?”

cümlesi vardır. Ülkemizdeki beyinsizlik korkunç ve dehşetli boyutlara ulaşmıştır. Bu gidişin sonu yıkımdır, çöküştür, azaptır.

Halkının önemli bir kısmının süründüğü bir ülkede tuzu kuru zenginlerin israflı, beyinsiz, çılgın bir hayat sürmelerinin sonu iyi olmaz. Bağlısı olduğumuz İslâm dini israfı haram kılmıştır. İsraf edenler, saçıp savuranlar Kur’âna göre

şeytanların kardeşidir.

1950’li 60’lı yıllarda

kadın satan sosyetik bir Lüks Nermin

vardı. Öldü gitti, onun yerine sürülerle

Lüks Nermin

peydahlandı. Tekrar ediyorum: Bu gidişatın sonu iyi olmaz.

Büyük bir deprem mi olur, volkan mı patlar, tsunami mi gelir, savaş mı çıkar bilmem ama

azap gelir

, her şeyi siler süpürür.

Azgın bir toplumun akıbeti iyi olmaz. 08 Haziran 2010