“İstanbul için dua edelim”
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
Üzücü, düşündürücü bir bilgi vermek istiyorum. Bu yazacaklarım, inançlı Müslümanlar içindir. Hattâ, rica ediyorum inançsızlar okumasınlar, kızacaklar, tepki göstereceklerdir. Mâneviyat ve ruhaniyet âleminden, tanıdıklarımdan temiz bir zata haber ulaşmış, muhterem bir zat “İstanbul için dua edelim” demiş.
Sizi çok korkutmak istemiyorum, mümkün olduğu kadar telâşa vermeden, hafifleterek uyarmak istiyorum. Yaşadığımız büyük şehrin ve sevgili vatanımızın üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır. Keşfi açık insanlar için bu konuda hiçbir tereddüt yoktur.
şeklinde konuşanlara kulak asmayınız. Onlar basiretsiz kişilerdir.
* Büyük bir zelzele… Bir milyon kişinin ölmesi… İstanbul’daki can kaybının, yaralıların, çöküntünün ülkeyi felç etmesi. 17 Ağustos 1999 depreminde resmî ağızlar 19 bin vatandaşın öldüğünü söylemişlerdi, geçenlerde büyük bir bürokrat ağzından kaçırdı, 40 bin kişi ölmüştür dedi. Beklenen zelzele bir kâbus bulutu gibi başlarımızın üzerinde dolaşıyor…
* Dehşetli bir savaş kopacağına dair çok alâmetler var. Bu savaşın alev ve ateşleri bizi de yakabilir.
* İstanbul boğazında petrol veya nitrat yüklü iki geminin çarpışması şu 15 milyonluk dev şehrin sonu olur. Bu senaryoyu ben söylemiyorum, yıllardan beri resmî veya gayr-ı resmî ağızlar tarafından dile getirilip duruyor.
* İlgililer ve sorumlular tedbir alıyorlar mı bilmiyorum, tıbbın tedâvisini ve ilacını bilmediği dehşetli bir grip salgını kapımızı çalmak üzeredir. 1915’te dünyayı kasıp kavuran “İspanyol nezlesi” 40 bin can almıştı. Patlak verirse, yeni grip salgınının 150 milyon kişiyi öldüreceği söyleniyor. Senaryo listesini uzatmak istemiyorum… Ne gibi tedbirler alabiliriz?
(1) Derhal, bir an bile kaybetmeden çok temiz bir niyetle, Allah rızası için sadaka veriniz. “Sadaka belâ ve musibetleri def eder, geri çevirir” buyurulmuştur.
(2) Müslümanlar için söylüyorum: Namaza başlayınız, geç kalırsanız çok pişman olursunuz.
(3) Her türlü azgınlığı (fuhşiyatı) bırakınız.
(4) Açıktan açığa, Allah’tan korkmadan, kullardan utanmadan, küstahça günah işleyen fâsık ve fâcirler tövbe etsinler, kendilerine çeki düzen versinler.
(5) Haram yiyenler, haram kazananlar, ilahî gazabı ve azabı celp eden bu büyük günahı derhal terk etsinler ve iddihar etmiş (yığmış, biriktirmiş) oldukları serveti hak sahiplerine iade etsinler yahut ellerinden çıkartsınlar.
(6) Müslümanların ilgilileri, sorumluları, temsilcileri, vazifelileri, güçleri ne kadarsa emr-i mâruf ve nehy-i yapsınlar. Müslüman bir toplum bu farzı külliyen terk ederse başına azap geleceğini Peygamberimiz haber vermektedir.
(7) Bu gibi zamanlarda dünya malları ve servetleriyle fazla yüklü olmamakta hayır vardır. Aklı başında olanlar yüklerini, sırtlarındaki yumurta küfelerini azaltıp, hafifletsinler.
(8) İnançlı ve şuurlu Müslümanlar “Zamanın imamına gıyaben biat etsinler.”
(9) Tevbe ve istiğfara, salavat okumaya, bir takım ezkârı, evrâd ve duaları (formüllerini, ne kadar okunacaklarını ehil ve icâzetli hoca ve mürşitlerden öğrenerek) tilâvet etsinler. Benim bu konularda tavsiyede bulunmaya iznim yoktur. Ancak Salât-ı Münciye ve Salât-ı Tefriciye’ye izinsiz cevaz verilmiştir sanıyorum. Yine de bilenlere sorarsınız. Bu konuda ehil kimselere danışacağım, onlardan öğrendiklerimi size bu sütunlarda bildiririm.
(10) Bir bismillah duası vardır. “Bismillahillezi la yadurru…” diye başlar. Bu kutsal duanın tamamını gazete sütunlarında yazmayı doğru bulmuyorum. Muteber ve güvenilir dua kitaplarından, gerçek hocalardan öğrenir ve ezberlersiniz. Sabahleyin üç kere, akşamleyin üç kere okunursa belâ musibet ve felâketlere karşı çok tesirlidir. Ruhulbeyan tefsirinde, bir Müslüman bu duanın bu kadar tesirli olduğunda şüphe ve tereddüt ederek okusa yine de faidesini görür buyurulmaktadır. İhmal edilmemesini âcizâne tavsiye ederim.
(11) Beş vakit namaz kılan Müslüman erkekler, şer’î bir özürleri yoksa cemaate devam etsinler. Cemaatin sayısız faidelerinden biri de şudur: Bin kişilik bir cemaat içinde bir kişinin duası kabul olsa, o dua oradaki Müslümanları kapsıyorsa, hepsi ondan yarar görürler.
(12) Gurur, kibir, enâniyet (benlik), riyâset hırsı, para aşkı, mal sevdası, israf ve lüks tutkunluğu ve gösteriş gibi büyük günahlar (kebâir) terk edilmelidir. Bunlara müptelâ olan kişinin kurtulması zordur. Çünkü Allah kibirlileri, Nemrud ve Firavun karakterlileri sevmez.
(13) Dinimizin kurallarından biri de “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez” uyarısıdır. Her türlü merhametsizliği ve gaddarlığı bırakalım. Kocalar karılarına, karılar kocalarına, çocuklar ana-babalarına, ana-babalar çocuklarına, komşular komşularına, Müslümanlar birbirlerine dünyayı zindan etmesinler. Müslüman Müslümanın kurdu değil, meleği olsun. Keyf için avcılık yapmak, keyf için balık tutmak gibi zâlimlikleri terk edelim.
(14) Ehl-i sünnet Müslümanlığında tevessül câizdir. Resûlullah efendimizi, Ehl-i Beyti, Ashab-ı güzîni vesile kılarak Allah’tan şerlerin uzaklaştırılmasını, musibet ve belâların def edilmesini yalvararak isteyelim.
(15) Dindar Müslümanlar elden geldiği kadar devamlı taharet üzere bulunsunlar. Yakın çağda yaşamış çok muhterem bir şeyh efendiyi tanımıştım. Abdest bozduktan sonra, yeni bir abdest alıncaya kadar geçen 5-10 dakikayı taharetsiz geçirmemek için teyemmüm yapıyordu.
(16) Mukaddesatımıza, dinimize, Kur’an’ımıza, Şeriatımıza, Peygamber efendimize yapılan saldırı, hakaret ve hücumlara karşı tepkisiz kalmayalım. Bu gibi tepkisizlikler üzerimize azap gelmesine yol açabilir. Fitne ve fesada sebebiyet vermeden, en uygun, en hikmetli şekilde tepkimizi gösterelim.
Âhir zaman alâmetlerinin zuhur ettiği şu devirde hayatımızın iki tarafı olmalıdır. Tıpkı bir madalyonun iki yüzü gibi. Bir yüzünde normal hayatımızı yaşayalım; yiyelim içelim, çalışalım, kazanalım, günlük işlerimizi yapalım. Öteki yüzünde, yaklaşan büyük fitne fırtınalarına karşı hazırlanalım. Madalyonun bu ikinci yüzünü ihmal edersek ileride başımıza büyük sıkıntılar, felâketler gelebilir ve hatta ebedî saadetimiz tehlikeye girebilir. Gafillerden, cahillerden olmayalım. “İnsan uykudadır, ölünce uyanır” buyurulmuştur. Ölmeden önce uyanmaya çalışalım. Üzerinde yaşadığımız dünya bir fitneler meydanıdır, son derece aldatıcı ve oyalayıcıdır. Bu dünyadaki gençlikler, güzellikler, servetler, lüksler, mallar, mülkler, riyasetler, ikbâller, makamlar mevkiler, halkın alkışları, övgüler, aferinler hep birer seraptır, bugün vardır yarın yoktur. Dünya kimseye yâr olmaz. Müslüman o kimsedir ki, dünya için dünyada kalacağı müddet nisbetinde, âhiret için âhirette kalacağı müddet nisbetinde çalışır. Dünya tuzaklarına düşmeyelim, yolumuzu dünya çıkmazlarında kayb etmeyelim.
Allah’tan yardım istiyor ve bekliyorsak, önce kendi cüz’i iradelerimizle, gücümüzün yettiği kadar kendimize yardım edelim. Biz kendimize yardım etmezsek ilahî yardım bize ulaşmayabilir.
Kendimize nasıl yardım edeceğiz? Yukarıda bir nebze 16 madde halinde yazdım. İbadet edelim, namaz kılalım, cemaate katılalım, sadaka verelim, hayır hasenat yapalım, âhiret yolculuğu için bu dünyada azık hazırlayalım. Sakın gafil ve cahillerden olmayalım. Ebedî saadetimiz, kurtuluşumuz sadece ve sadece Muhammed Mustafa aleyhisselatü vesselamın bildirmiş olduğu İslâm yolunda
. Bu gerçeği bir an bile olsun hatırımızdan çıkarmayalım.
Hazırlanalım, hazırlanalım, hazırlanalım… 07 Ocak 2006