Cuma

 

Müslümanız dersiniz, Allah’ın ve Resûlünün emir, yasak ve öğütlerini tutmazsınız.

Ezanlar okunur, niceniz namaz kılmazsınız, camilere gidip cemaate katılmazsınız. Kur’ân’da “Onlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular…” buyuruluyor. Sakın onlar siz olmayasınız.

Ahirete iman ettik diyorsunuz, ahiretinizi berbat edecek ameller işliyorsunuz.

Kendiniz bizzat kötülük ve zulüm yapmasanız bile kötülüklere ve zulümlere hışm etmiyorsunuz, tepki göstermiyorsunuz. Dinin, emr bi’l-mâruf ve nehy’ani’l-münker denilen farzını terk ve tatil etmiş bulunuyorsunuz.

Kiminiz geçim sıkıntısı içinde sürünür ve kıvranırken kiminiz lüks, israf, sefahat, saçıp savurma, gösteriş, aşırı tüketim, zevk ü sefa içinde yaşıyor. Kiminiz aç gecelerken, kiminiz tokluktan sancı çekiyor. Sizler nasıl Müslümanlarsınız?

Felluce’de, Çeçenistan’da, Filistin’de, Tayland’da, başka ülkelerde Müslümanlar boğazlanırken, din kardeşlerinizin evleri başlarına geçirilirken ne kadar üzüldünüz? Kaçınızın iştahı kesildi?

Gözlerinizi haramlardan koruyor musunuz? Kulaklarınızı haramlardan koruyor musunuz? Ellerinizi ve dillerinizi haramlardan koruyor musunuz? Zenginlerinizin kaçta kaçı, o mükellef ve muhteşem ziyafet sofralarına bir tek fakir din kardeşini çağırdı.

İslâm Şeriatı faizin her türlüsünü yasak etmiş, faizcileri Kur’ân “Allah’a ve Resûlüne savaş açmakla” suçlamış. Sizin niceniz ise faize batmış vaziyette. Kur’ân’ın, Peygamberin, fıkhın, din ulularının bu konudaki uyarı ve tehditlerinden korkmuyor musunuz?

Peygamber, “Müslüman o kimsedir ki, münker (kötü, dinin yasakladığı) bir iş görürse, onu ya elleriyle (fiilen), ya diliyle (sözle veya yazılı olarak) kötüler, gidermeye çalışır. Bunları yapamazsa kalben nefret eder. Bu (üçüncü hal), imanın asgarîsidir (en aşağı derecesidir)” buyurmuştur. Siz bu ülkedeki, dünyadaki kötülüklere karşı böyle yapıyor musunuz? “İmanın asgarîsi” tehdidinden korkmuyor musunuz?

Lüks, ihtişamlı, müzeyyen (süslü), şatafatlı camiler yaptırır bazılarınız. Binayla işin biteceğini sanırlar. O mâbedin mihrabına geçecek, minberine çıkacak, kürsüsüne oturacak vasıflı, güçlü, keyfiyetli din hocaları, İslâm hizmetkârları yetiştirmeyi düşünmezler mi?

Öyleleriniz var ki, görüş ve meşreb farklılığı dolayısıyla sâlih Müslüman kardeşine düşman olur, onunla ilişkisini keser de kâfirlerle can ciğer dost olur. Kiminiz, bağlı bulunduğu Hazreti kutsallaştırır, İslâm akidesine uymaz bir şekilde onun mâsum (günah işlemez, hatâ etmez) olduğuna inanır.

Mevsimin ve havanın iyi olduğu tatil günlerinde milyonlarca Müslüman otomobillerine biner, gezmeye, pikniğe, eğlenmeye, hava almaya gider de; ülkenin, milletin, ümmetin nice hayatî meselesi için tertiplenen miting ve yürüyüşlere beş on bin kişiden fazla kimse gelmez.

Asayişsizikten, güvensizlikten şikayet ederiz; bunu protesto etmek, idarecileri harekete geçirmek için bir milyon kişilik yürüyüşler yapmayı düşünmeyiz. Düşünsek ve istesek de yapamayız.

Gencecik mâsum öğrenci, gaspçılar tarafından 140 milyon liraya satılan cep telefonu için trenden atılıp öldürülür, sizler bunu protesto için -yasal sınırlar içinde- sokaklara, meydanlara dökülmezsiniz.

Müslümanlar medenî dünyadaki din ve inanç hürriyetinden mahrum iken, agresif misyonerlere hürriyet verilir; elli binden fazla militan ve fanatik Teslisçi yurt sathında cirit atar, yüzlerce yeni kilise ve binlerce ev-kilise açılır, binlerce vatandaş parayla, maddî menfaat ile Hıristiyan yapılır. Siz bu facia karşısında gereken tepkiyi göstermezsiniz.

Haksızlıkları protesto etmenin en kolay, tesirli, güçlü, ucuz yolu mektup ve dilekçelerle ilgilileri uyarmak ve protesto etmektir. Siz bunu da yapmazsınız.

Bir ilçedeki, kiliseden camiye çevrilmiş İslâm mâbedinin tekrar kilise yapılması teşebbüsüne karşı tepki göstermezsiniz. Hattâ içimizden bazı beyinsizler “Aman işi büyütmeyelim, partimize zarar verir…” diyerek kötülükten yana tavır alır.

İslâm’ın temel farzlarından biri istikamet (doğruluk, dürüstlük) olduğu halde nice dindar ve sofu geçinenimiz imzaladığı bonoları ödemez, verdiği çekler karşılıksız çıkar. Peygamber “Onların dinleri paralarıdır…” buyurmuştur. Bizim nicemiz parayı en büyük değer, put haline getirmiştir.

Dinimiz lüks ve israftan kaçınmamızı emr ediyor. Nicemiz, eline fırsat geçince lüks ve pahalı meskenler, lüks ve pahalı otomobiller, lüks yazlıklar, lüks giyim kuşam, lüks yeme içme bataklığına düşüyor. Onları uyaran da yok.

İhalelere fesat karıştırılır, tepki göstermezsiniz.

Bütçeler hortumlanır, tepki göstermezsiniz.

Saçı bitmedik yetimlerin, gözü yaşlı fakirlerin hakları yenir, tepki göstermezsiniz.

Emanetler, işler, makam ve mevkiler ehil olanlara verilmez, tepki göstermezsiniz.

Dinimiz dalkavukluğu, yalakalığı, övgüyü yasaklıyor, Peygamber “Meddahların (övücülerin) suratlarına toprak saçınız…” buyuruyor. Nicemiz ise, zalimlerin etrafında pervaneler gibi övgü tavafları yapıyor.

Birtakım reformcular, yenilikçiler, Fazlurrahmancılar, şucular, bucular dinimizin ve şeriatımızın temellerini dinamitlerken sizler hep birlikte karşı koymuyorsunuz, gereken tepkiyi göstermiyor, tenkidi yapmıyorsunuz.

Bazılarınız, kendisinin ve diğer Müslümanların zekatlarını Şeriata ve fıkha aykırı olarak birtakım din baronlarına topluyor, diğerleriniz de onları uyarmıyor, “Olmaz böyle şey!..” demiyor.

Misyonerler, her yıl milyonlarca İncil, kitap, propaganda broşürü dağıtıyor; Müslümanlardan milyarlarca dolar toplayan dinî teşkilatlar geçtiğimiz mübarek Ramazan’da bir tek faydalı, değerli ve kaliteli nasihat ve uyarı broşürü bile dağıtmadılar.

Birtakım, sözde tesettürlü kadınlar ve kızlar, açıklardan daha fazla dikkati çeken acayip, rüküş ve gülünç kıyafetlere giriyorlar, onları uyarması gerekenlerden ses çıkmıyor. Okul ve üniversite kapılarında, başörtülü oldukları için içeriye alınmayıp ağlaşan kızları niçin gereği gibi desteklemediniz?

Memleket pislik içinde kaldı. Pislikleri niçin protesto etmiyorsunuz?

Rüşvet, talan, hırsızlık, hortumlama, ihalelere fesat karıştırma, partizanlık, emanetlere hıyanet, kokuşma korkunç boyutlara ulaştı. Bunlar yasal sınırlar içinde niçin elbirliğiyle mücadele etmiyorsunuz?

Birtakım beyinsizler lüks otomobilleri, lüks cep telefonlarını, lüks hayatı bir şeref, itibar, yükseklik sanıyor; onları niçin uyarmıyorsunuz? Onlara yüksekliğin, değerin ancak ilimle, irfanla, kültürle, ahlâkla, faziletle, sanatla, hayır ve hasenatla, iyilik yapmakla olacağını hatırlatmıyorsunuz? Bazılarınız şeytandan fetva alıyor, “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” diyerek lükse, israfa, harama, günaha, haksızlığa batıyor. Biz bunların arasında mıyız? Değilsek, onları uyarıyor muyuz?

Ezelde, Elest bezminde Allah ile yapmış olduğumuz ahd ü misak hatırımızda mıdır? Kelime-i Şehadet’in ikinci cümlesini ikrar ederken yapmış olduğumuz biattan haberimiz var mıdır?

Biz nasıl Müslümanlarız ki, bu memleket bugünkü hale gelmiştir?

Peygamber, “Siz benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz…” buyurmuş. Biz niçin hep gülüp duruyoruz, hiç ağlamıyoruz, keyfimize bakıyoruz. Peygamber “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır…” diyerek bizi iyilikte, ibadette, hayırlı ve faydalı işler işlemekte her gün biraz daha ileri olmaya teşvik ediyor. Biz böyle yapabiliyor muyuz? Yoksa geriliyor muyuz?

Ey İstanbulMüslümanları! Elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin: Biz iyiye mi gidiyoruz, kötüye mi? Ne zaman ve nasıl uyanacağız? Çok geç kaldıktan sonra mı? 13 Kasım 2004