İstanbul Patlayacak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 15 Aralık 2018
Bir ay kadar önce
başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Köprüler tamire alındıktan sonra milyonlarca halkın çektikleri ne kadar haklı olduğumu ortaya koydu. Evet tekrar ediyorum:
Düşünebiliyor musunuz, iki köprüde basit ve rutin tâmirat yapılmaya başlanıyor ve şehir yaşanmaz hale dönüyor.
Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Kafkasya’da savaş çıkar ve bize sıçrarsa ne olacak?
Boğazda patlayıcı, parlayıcı madde yüklü iki gemi çarpışır ve yangın çıkarsa ne olacak… Birkaç yıl içinde
başlarsa ne yapılacak? Şehrin içindeki ve çevresindeki dev bina inşaatları devam ediyor.
İstanbul dev bir şantiye… Üçüncü köprünün güzergahındaki yeşillikler, ormanlar, ağaçlar yok edilmeye başlanmış…
Arazi fiyatları… Arazi rantları… Milyonlarca otomobil…. Kilometrelerce tıkanıklık… Gökdelenler… Lüks rezidanslar…
İstanbul büyüyor… Büyüye büyüye patlamaz inşallah…
Son otuz yıl içinde kendi çapımda ufak tefek bazı hizmetler yapabilirdim ama imkanım olmadığı için yapamadım. Yirmi yılı aşan bir müddetten beri Millî Gazete’de yazıyorum. İnşallah az da olsa bir hizmetim ve faydam oluyordur. İhlâsla yazıyorsam bunlardan dolayı ecir ve sevap ümid edebilirim. İhlâs yoksa vah bana, yazık bana, eyvah bana!
Peygamber Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) ne buyuruyor?.. “Herkes yarım hurma ile de olsa kendini Cehennem ateşinden kurtarmaya baksın…”
Yarım hurması bile olmayan ne yapsın?.. Din kardeşinin yüzüne tebessümle baksın. Evet güler yüz, tatlı söz bile bir hayırdır.
Bu sütunlarda şahsiyat, dedikodu, polemik yapsam ne hayrı olacak?.. Aksine, günah olur. Bir kısım halk dedikoduyu, polemiği çok seviyor. Bunlardan uzak durmalıyım. Mâruf, iyi, güzel, doğru olan şeyleri övüp tavsiye etmeliyim; münker, çirkin, yanlış, kötü şeyleri tenkit edip yermeliyim.
Bu işi nefsim için yaparsam bana faydası olmaz, biliyorum. Başkalarına faydası olur mu? Ya hiç olmaz, yahut çok az olur. Çünkü ihlasla yapılmayan hizmetlerin tesiri olmaz.
Biri bendenizi “Bu adam Mızraklı İlmihal gibi köşe yazısı yazıyor” demiş. O yerdiğini sanıyor, aslında beni medh etmiş. Teşekkürler.
Benim için en büyük tehlike kendimi beğenmem, gurur ve kibre kapılmamdır.
Övgü ve alkışlardan, ateşten kaçtığım gibi kaçmalıyım.
Bu satırlar tevâzu alameti midir?.. En korkunç ve sinsi kibirler, gururlar, nefsaniyetler; tevâzu ve alçak gönüllük perdesi ardında olanlardır.
Şu anda dünyada yaşayan, daha önceki devirlerde gelmiş geçmiş mü’minlerin derece ve rütbe itibarıyla en sonuncusu olabilmek ne büyük saadet.
Ah gurur, kibir, enâniyet, benlik heykelleri!.. Ey riyaset sarhoşları!.. Ey uyur-gezerler!.. Ey küçük dağları ben yarattım sersemleri!.. Ey varlık mestleri!..
Cihan iki padişaha dar gelmiş, kırk derviş bir kilime sığışmış…
İnsanlar uykudaymış, öldüklerinde uyanırmış…
Ölmeden önce ölünüz buyruluyor…
Ehlullahın ve evliyaullahın Kıtmîr’i olabilene ne mutlu…
Sâlihlerin dualarına dahil olabilmek ne büyük saadet…
Tevhid, Kur’an, Sünnet, Cemaat, sahih itikad, ihlâs, taqva, namaz, oruç, zekat…
Emr-i mâruf, nehyi- münker…
Ahkâm-ı şer’iyye…
İmâmet-i Kübra…
Kafir ve müşriklere benzemekten kaçınmak…
Nefs-i emmâresini alabildiğine kötülemek…
Mızraklı İlmihal’de yazılanları ihlasla yerine getiren inşaallah kurtulur.
Gururdan, kibirden, kendini beğenmekten kurtulmak çok zor. Allah kurtarsın. Âmin…
Sultanlardan, vâlilerden, dünya büyüklerinden uzak dur… Kırk dervişin kiliminde sana bir yer bulunmasa bile onların yakınında toprakta otur…
Olamazsın ya, sen hiç olmaya çalış… Hiç… 09 Temmuz 2012