İstanbul’a Büyük Bir Kütüphane
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 04 Şubat 2019
Cumartesi
Medyamızda binlerce yazar çizerimiz var; televizyonlarımızda sık sık açık oturumlar yapılıyor; yüzlerce konu tartışılıyor da İstanbul’da dünya çapında, en az on milyon kitaplık büyük ve ciddî bir kütüphane kurulması için ne kalem oynatılıyor, ne dudak kıpırdatılıyor.
Son elli senede bu ülkede bir yığın baraj, liman, otoyol, üniversite, okul, kamu hizmeti binası, fabrika, adalet sarayı, hükümet konağı yapıldı ama İstanbul’a büyük bir kütüphane yapılması düşünülmedi.
Ülkeyi müzmin şekilde meşgul eden konular şunlar:
Siyaset Dedikoduları: Siyasetin kategorileri vardır. Kaliteli siyaset, orta siyaset, âdi ve pespaye siyaset. Biz genellikle (istisnalar kaideyi bozmaz) en âdisinden, en bayağı siyaset dedikoduları ile meşgulüz.
İktisadî Konular: İktisat uzmanlık ister. Bizde bilen bilmeyen, anlayan anlamayan herkes ekonomi profesörüdür sanki.
Magazin Konuları: Magazinin de kalitelisi, ciddîsi, ahlâka uygun olanı vardır ama biz onun da en aşağı derecesiyle uğraşırız. Şarkıcılar türkücüler, artistler, baldır bacak, içki fışkı edebiyatı, sefahat, rezalet…
Bunca siyaset, iktisadiyat ve magazin dedikoduları içinde kültür, medeniyet, ilim, irfan, kitap, kütüphane ile uğraşmaya vakit mi kalır?
İsviçre’nin Friburg şehrinin nüfusu 40 binin altındadır ama orada bir buçuk milyon kitaplık büyük, ciddî, kaliteli bir kütüphane mevcuttur.
Yakın tarihimizdeki yozlaşma, hıyanetler, sabotajlar, Müslüman Türk halkını bedevîleştirme ve cahil bırakma stratejisi yüzünden İstanbul dünyanın en büyük köyü ve mezraası haline getirilmiştir. Köye, mezraaya kütüphane ne gerek.
Son otuz yıl içinde, ülkemizde uzun asırlar boyunca birikmiş olan kültür ve sanat eserleri yağmaya uğramış, büyük kısmı yurt dışına satılmış, çıkartılmış veya kaçırılmıştır.
-Yüzbinlerce eski, değerli, sanatlı halı ve kilim; yerlerine makina dokuması ucuz ve berbat yaygılar verilmek suretiyle cahil ve saf halktan toplanmış, ihraç edilmiştir. On binlerce eski, tarihî camimizde el dokuması halılar vardı. Onlar da uçup gitmiştir. Birtakım geri zekâlılar “Oh eski ve tozlu yaygılar gitti, yerlerine yemyeşil veya kıpkızıl düzgün makina halıları geldi…” diye sevinip bayram etmiştir.
-Türkiye’nin yazma kitap hazinesinin bir kısmı da çuval çuval dış dünyaya satılmıştır. 1970’li yılların sonuna doğru Sahhaflarda merhum Necati beyin dükkanından bazı Iraklı sahhafların çuvalla Arapça yazma kitap alıp götürdüklerini biliyorum ve hatırlıyorum.
-Bazı müzelerimiz soyulmuştur. Güney illerimizden birinin müzesinden oniki bin tarihî objenin yerinde olmadığı müfettişler tarafından tesbit edilmişti. Basında biraz yaygara kopartıldı. Sonra ne oldu bilmem…
-Yine bazı müzelerdeki çok kıymetli tarihî eşyanın yerine sahtelerinin konulduğu, asılların kaçırıldığına dair rivayetler duyuyorum. Bu iş, konunun uzmanı eksperler vasıtasıyla açığa ve aydınlığa çıkartılabilir ama kim yapacak bunu?
Yazımın başında İstanbul’a on milyon kitaplık büyük bir kütüphane kazandırılmasından bahsetmiştim. On milyon kitap bu şehre azdır bile. Amerika’da bazı büyük ve ünlü üniversitelerin kütüphanelerinde on milyonun üzerinde kitap bulunmaktadır.
Ülkeyi F tipi cezaevleri ağıyla donattık baştan başa. İstanbul’a büyük bir kütüphane kazandıramadık.
Ankara’daki Kültür Bakanlığı’mızın ilk işlerinden biri, İstanbul’a büyük bir kütüphane yaptırtmak olmalıdır. Bakalım böyle bir teşebbüs hangi hükümete, hangi bakana nasip olacaktır. Bu konuda bir ümit var mıdır? Bence pek yoktur ama yine de yazıyorum. Yazılmış olsun.
Böyle bir kütüphane kurmak için para yokmuş. Bu devlet her yıl on milyarlarca dolar batık borç faizi ödemeye para buluyor da, kütüphane kurmaya mı bulamıyor?
Dünyanın neresinde ilimsiz, irfansız, araştırmasız, kütüphanesiz ciddî ve sağlıklı bir devlet görülmüştür.
Kütüphane medeniyet demektir.
Kütüphanesizlik bedeviyet demektir.
Birtakım zenginler delicesine, kudurmuşçasına lüks limuzinler, lüks cip arabaları satın alıp caka satıyor, gösteriş yapıyor. Bu ülkenin on milyarlarca, yüz milyarlarca doları beyinsizliğimiz, sefihliğimiz yüzünden lüks otomobile gitmiştir. Kütüphane kurmaya gelince paramız yoktur.
Soruyorum:
Milletvekillerimizin kaçta kaçı her ay muntazaman kitap satın alıp okumakta, bunlarla evlerinde zengin bir şahsî kitaplık kurmaktadır?
Büyük bürokratlarımızdan kaç kişi böyle yapmaktadır?
İşadamlarımızın yüzde kaçı kitap almakta, okumakta, özel kütüphane kurmaktadır?
Türkiye’yi sömürge haline getiren hainler, halkımızı da sömürge halkı durumuna düşürmüştür.
Geçen gün bir sohbette karşımdakine sordum:
-Her ay otomobiliniz için kaç liralık benzin alıyorsunuz?
Düşündü, kafasından hesaplar yaptı ve “Üçyüz milyon liralık…” (200 dolar civarında) dedi. İkinci suali yönelttim:
-Peki her ay kaç liralık kitap alıyorsunuz?
Şaşırdı, biraz durdu ve kem küm etti… İşleri yoğunmuş, vakti yokmuş, kitap alıp okuyamıyormuş…Vah vah! Yüksek tahsil yapmış, makam mevki sahibi olmuş ve kitap almıyor, özel kütüphane kurmuyor, kitap okumuyor.
Lüks otomobille caka satmaya gelince birinciyiz. Kitapta, ilim irfanda, sanat kültürde, medeniyette sonuncuyuz.
Geçenlerde, bir Türkle evli Avrupalı bir hanım gördüm. Bir özel okulda İngilizce öğretmenliği yapıyormuş.Okul idaresine “Çocuklara kitap okuma zevkini ve alışkanlığını aşılayalım, onları kütüphanelere götürelim, her hafta okulda kitap okuma saati yapalım…” diye ısrarla söylüyormuş ama ilgi görmüyormuş.
Bendeniz ülkenin hücra bir köşesinden gelmiş, hanedan bir aileye mensup olmayan bir vatandaşım. Çocukluğumda çok az harçlık alırdım. Simit, çikolata, sinema paramın bir kısmı ile kitap alarak, sonunda kocaman bir şahsî kütüphane kurdum.
Evinin salonunun en görünür yerinde türlü türlü içkilerle donanmış bir bara sahip olup da özel kütüphanesi olmayan zenginler ne fakir insanlardır!
Şifahî toplum olmuşuz. Şifahî toplumlar kitap okumaz, şifahîler şahsî kütüphane sahibi olmaz. Onlar bir müddet sonra gazete de okumaz. Televizyon seyrederler, televole kültürü bataklıklarında debelenir dururlar. 17 Ağustos 2003