İstanbul’da Beş Fransızca Günlük Gazete
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Şubat 2019
Cumartesi
Kitabevlerinin, Türkçe’nin İslâm-Kur’ân yazısıyla yazıldığı tarihlerde, yani
Bende bunlardan hayli var. Bir araştırıcının çıkıp da eski kitap katalogları hakkında bir
yapması temenni olunur.
Köye götürdüğüm mukavva kutulardan birinin içinde Osmanlıca, Fransızca, başka dillerde meraklı kitaplar çıktı. Bunlardan biri de 1925-1341’de İstanbul’da Karabet Matbaası’nda basılmış 160 sayfalık
adlı katalogtu.
Katalogtan alacağım bazı bilgileri arz etmeden önce 1925 yılının İstanbul’u hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum:
Cumhuriyet ilân edileli iki sene olmuş.
kurulmuş… İstanbul’un nüfusu bir milyonun altında, altı veya yedi yüz bin civarında.
Atatürk devrimleri henüz ilân edilmemiş… Bu kadarcık bilgi yeter.
Kataloğun 155’inci 156’ncı sayfalarında İstanbul’da yayınlanan yevmî
Fransızca gazetelerin listesi var. O tarihte İstanbul’da tam beş Fransızca günlük gazete yayınlanıyor. İsimlerini vereyim:
, Büyük Yol
Aynı tarihte İstanbul’da yayınlanan Türkçe günlük gazetelerin de listesi var katalogta. Bunlar
ve
tir.
Demek ki, o tarihte İstanbul’da
Bundan çıkartacağımız neticeler vardır: (1) Şehir kozmopolittir, Türkçenin yanında o tarihin lingua francası olan Fransızca da konuşulmaktadır, o dille hayli gazete çıkartılmaktadır. (2) İstanbul’un yüksek bir şehir kültürü vardır.
Şu anda İstanbul onbeş milyon nüfuslu bir megapolistir ama, Fransızca’nın yerine geçmiş olan
ile bir tek günlük gazete yayınlanmamaktadır bu dev şehirde. Niçin? Çünkü İstanbul’un kültür seviyesi düşmüş, medenî bir şehir olmaktan ziyade dev bir köye, hattâ mezraya dönüşmüştür.
İstanbul’un medenî bir şehirden çok, dünyanın en büyük köyü haline gelmiş olmasını gösteren sebeplerden biri de bu şehirde büyük bir genel kütüphane bulunmamasıdır.
İstanbul nasıl köyleştirildi, kültürü nasıl kırsal kesim ve gecekondu kültürü seviyesine indirildi? Sosyologlarımızın, antropologlarımızın, büyük düşünürlerimizin bu konuyu incelemeleri, çok ciddi ve seviyeli ilmî araştırma kitapları yazmaları gerekmez mi?
Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadele kazanıldıktan ve Cumhuriyet ilân edildikten sonra uzun yıllar İstanbul’a gelmemiştir. Niçin?
İstanbul Ankara rejimine niçin muhalefet etmiştir? Bunların da incelenmesi gerekir.
Ankara başkent yapıldı ama, İstanbul Türkiye’nin gerçek başkenti olarak kaldı. Hâlâ da öyle değil mi? Türkiye’nin en büyük gazeteleri İstanbul’da çıkıyor, en büyük televizyon kanalları İstanbul’da faaliyet gösteriyor. İstanbul’da gazete bayilerinde satılan bir tek Ankara gazetesi var mıdır?
Son otuz yıl içinde Anadolu’dan İstanbul’a korkunç, düzensiz, plansız bir nüfus akını oldu. Dağlar, vâdiler, dere yatakları yapılaşmaya açıldı, arsa ve inşaat sektörü Türkiye’nin birinci gelir ve iş kolu oldu. Sonunda ülke bugünkü hale geldi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da koskoca bölge nüfustan arındırıldı. Bu arındırma, temizleme kasıtlı ve planlı mı yapıldı? Yoksa şuursuzca mı oldu? Boşaltılan bu bölgelere ileride başka nüfuslar mı yerleştirilecektir?.. Araştırıcılarımız niçin bu konuyu incelemiyor?..
İhtişamlı belediye binaları, saraylar,
, sanat merkezleri, sanat atölyeleri var.
Bizde, İstanbul’un son otuz kırk yıl içinde mantar gibi bitmiş ve nüfusu bir milyon olan bir semtine gidiyorsunuz,
Bunlarsız şehir olur mu?
İstanbul’da çok sayıda
Üsküdar Bülbülderesi’ndeki Sabataycı-Dönme mezarlığı dışında nice tarihî İslâm kabristanı düzlendi veya
1950’den sonraki imar faaliyeti esnasında yüzlerce küçük hazire, küçük kabristan kaldırıldı, birtakım domuz rantçılara peşkeş çekildi.
Yakın tarihimizde Türkiye’de on bin Osmanlı eserinin yok edildiği iddia ediliyor. İstanbul vilayetinin karşısında
ve
bulunuyordu. 1950’li yıllarda yıkıldı, dümdüz edildi.
O zaman başbakan olan
Bu şehir kasıtlı olarak, garazlı olarak darbelenmiş, suikastlara mâruz bırakılmıştır. Roma ayarında bir ilim, medeniyet, kültür, sanat merkezi olan İstanbul’u niçin köy ve mezraa durumuna düşürdüler? Bunu kimler yaptı?
1925’te İstanbul Üniversitesi’nin adı
idi, profesörlere de
deniliyordu. Birkaç yıl sonra o da kapatıldı, muhalif profesörler tasfiye edildi.
Ben bu konularda fazla yazamayacağım. Sayın
, İstanbul ve Ankara konusunda son on yıl içinde çok keskin, çok pervasız tenkitlerde bulunmuştur.
Sanırım 1995’teydi,
adında haftalık bir gazete
yapmıştı. Besim Tibuk orada bu sütunlarda tekrar edemeyeceğim ağır, fakat çok haklı tenkitleri pervasızca beyan etmişti.
Bunca yozlaşmadan ve tahribattan sonra İstanbul tekrar gerçek bir şehir haline gelebilir mi? Allah’tan ümit kesilmez. 25 Ağustos 2002