İstanbul’da Türk Evi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Perşembe
Antarktika’da hurma ağacı, Büyük Sahra’da kutup ayısı bulmaktan zordur İstanbul’da bir Türk evi bulmak… Aklıma düştü, “Acaba şu onbeş milyonluk İstanbul’da millî, geleneksel, klasik mimarî üslubumuzda inşa edilmiş, içi de millî şekilde döşenmiş bir kaç
diye sorup araştırmaya başladım.
Senelerden beri önünden geçerken zevkle seyrederim, gözlerim bayram yapar, merhum
Mimar Hilmi Şenalp bey dostumuzun eseri olan bu bina bacaları, çatısı, saçakları, tepe pencereleri ile
Yaptırılırken içinin resmini çektirtmiştim. Henüz döşenmemişti ama çok güzeldi. Bir Türk evinde ocaklar olur, tavanlarda süslemeler olur, bazısında fıskıyeli mermer havuzlar olur, ahşap gömme dolaplar, neler neler olur.
Asım beyin evini biliyordum. Acaba başka evler de var mı? Önce aziz ve kadim dostum
beye sordum.
Ölümünden sonra satıldı, yeni sahibi bir kat daha çıktı, inşaallah bozulmamıştır. Ben, yıllarca önce bu güzel Türk evi hakkında bir röportaj yapmış ve bunu Hayat Tarih dergisinde bastırtmıştım…” dedi. Başka böyle ev var mı diye sordum. Ben bilmiyorum dedi. Uğur bey bilmezse yok demektir…
Unutmadan kayd edeyim. Mimar Refik bey, Ankara’da harap bir eski evden nefis bir tavan satın almış, bunu İstanbul’a getirip kendi hanesinin bir salonuna monte ettirmiş. 1950’li yıllarda
İmar yapıyoruz diye hepsini kör kazmaya, buldozere kurban ettiler. Refik bey hiç olmazsa bir tavanı kurtarmış oldu.
Türk Tarihî Evleri Vakfı’nın başkanı ve eski Türk evlerinin aşığı
hanımefendiyi arıyorum. Üzüntülü bir sesle “
dedi.
Aziz dostum
beye soruyorum.Onun İstanbul’da bilmediği tarihî eser ve yapı yoktur.
cevabını verdi.
beyle de bu hususta konuşuyorum. O da İstanbul’da Türk evi gösteremiyor. Mimar Hilmi beyden, mimar Ömer Yavuz beyden bahs ediyorum. Röportajlar yapılsa da yayınlasak temennisinde bulunuyor.
Allah Allah!
Peki yapılan yüzbinlerce yeni bina ne oluyor? Onlar beton yapılardır; ruhsuz, şahsiyetsiz, kimliksiz, sanatsız, zevksiz.
Tokyo’da bir Japon’a sorsanız, “
deseniz, çekik gözlü Japon güler,
der.
Erkekleri ve kadınları canlarının istediği zaman
giyer.
Biz Türkler Batılı olacağız derken herşeyimizi terk ve ihmal etmişiz. Japonlar gibi de olmamışız,
kalmışız.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tepesinde
Bu binayı da mimar Hilmi bey projelendirmiş. Gerçekten güzel bir yer. Gidip görmenizi tavsiye ederim. Otomobille gitmek gerek. Bahçe içindeki yolu hayli uzun.
Çatalca’da aziz dostumuz
beyin
bir evi yaptırtmış olduğunu duyuyordum. Telefonla görüşüyorum, ziyaretine gidiyorum. Ev nefis bir Türk bahçesi içinde. Burasını da mimar Hilmi bey yapmış. Bacaları, saçakları, pencereleri, tepe pencereleri, girişteki mermer havuzu,
ve
Nevzat beyi ve muhterem refikaları hanımefendiyi tebrik ediyorum.
Herkes için söylemiyorum, parayı koyacak yer bulamayan Müslüman zenginler, varlıklılar, Karun gibi servet sahipleri için konuşuyorum. Elbette fakir ve güçsüz bir vatandaştan, bahçe içinde Türk evi yaptırmasını istemiyoruz…
Nevzat beyin evinin bir benzerini
O da Nevzat beye misafir olduğu zaman evi görmüş, hayran kalmış ve aynısını yaptırtmış.
Bundan yıllarca önce
bey ile tanışmıştım. O da klasik Türk evleri inşa ediyordu. Bunlardan biri
Ömer beyi telefonla çok aradım, bulamadım.
Siz bir
Yahut bir bülbülün çalıkuşu yuvası yaptığını.
Evler mal değildir, yuvadır. Biz Müslüman Türkiyeliler Türkiye evlerinde oturmalıyız. Evlerimizin dış mimarîsi, iç tanzimi ve döşemesi hep millî olmalıdır.
Artık akar su var her evde, bundan sonra elbette güsulhânede yıkanacak değiliz. Lakin banyolarımız, tuvaletlerimiz bile bizim üslubumuzda olmalıdır. Mutfaklarımız Türkiye mutfakları olmalıdır. Hele salonlarımız, misafir odalarımız…Onlarda bizim sanatımız, bizim kimliğimiz, bizim üslubumuz, bizim renklerimiz, bizim çizgilerimiz görülmelidir. Bu dekorasyon çok mu pahalıya mal olur? Güldürmeyin beni!
Her orta halli vatandaş evinin içini
Yerlere el dokuması halı ve kilimler koymak o kadar zor mudur? Mutfağı döğme bakır eşyalarla süslemek zor mudur? Büfenin üstüne, vitrine birkaç millî geleneksel süs eşyası koymak zor mudur?
Müslüman geçinen nice hali vakti yerindenin evinde bir tek orijinal hüsn-i hat levhası yok. Bu bir eksiklik değil midir, ayıp değil midir, utanç verici bir yabancılaşma değil midir?
İslâmcılarımız cart curt ederken mangalda kül bırakmıyor. Türkçülerimiz Türkçülük milliyetçilik derken cihanı velveleye veriyor. Sonra bunların yükü tutmuş olanları Türk evlerinde yaşamıyor. Ne ayıp, ne ayıp, ne ayıp…
derken ille de yüzde yüz klâsik ve geleneksel, ahşaptan yapılmış binayı kasd etmiyorum.
Bunu bile yapamıyoruz.Öylesine dejenere olmuşuz ki…
Güney hududumuzdan çıkın, Suriye’ye girin, Halep ve civarında nefis taş kaplamalı yeni binalar göreceksiniz. Camiler güzel, okul binaları güzel, evler villalar güzel, resmî binalar güzel. Orada bol bol bulunan bir taş ile kaplamışlar bunları. İslâm mimarîsinden ilham almışlar, millîlikten kopmadan çağdaş binalar yapmışlar. Türkiye’nin oraya yakın yerlerindeki yeni binalar ise birbirinden çirkin. Belen’deki tarihî su kemeri bile yıktırılmış.
Müslümanlar, Müslümanlar… İslâmcılar, İslâmcılar.. Türkçüler, Türkçüler.. Milliyetçiler, milliyetçiler… Sizlere ne desek bilmem ki.. 30 Eylül 2005