Evet soruyorum: Ey İstanbullular!.. Kötü günlere hazır mısınız?.. Kötü günlerden neyi mi kasd ediyorum? Birkaç konuyu arz edeyim:

Birinci konu:

Uluslararası durum çok bozuldu, karakışın tam ortasında Rusya’dan gelen doğal gaz kesildi. Çoluk çocuğunuzun donmaması için yedek ısınma tedbiriniz var mıdır? Gaz kesilince iyi kötü az buçuk soba ile ısınabilecek misiniz?

“Gaz kesilirse elektrikle ısınırız” diyenler çıkabilir. Bu dev şehrin elektrik şebekesi buna dayanır mı?

Farz edin, gazdan sonra elektrik de kesildi? Ne yapacaksınız?

“Bu problemleri çözmek bizim işimiz değil, iktidarımız, şehri idare eden büyük bürokratlar ve belediyeciler düşünsün…” mü diyorsunuz? Onların neler yaptıklarını gördünüz. 17 Ağustos 1999 büyük depreminden bu yana kaç yıl geçti, neler yaptılar? Bol bol toplantı yaptılar, konuşma yaptılar, rapor hazırladılar ama başka bir şey yapmadılar. 1999’da harekete geçilmiş olsaydı şu anda depreme dayanıklı yepyeni bir İstanbul’da yaşayabilirdik.

Geçenlerde büyük bir yangın çıktı. İtfaiye bu yangını söndürmekte büyük zorluk çekti. Depremde yirmi bin yangın birden çıkabilirmiş. O zaman itfaiye, siz, biz ne yapacağız. Bazı büyüklerin Boğaz sırtlarındaki köşkleri hem depreme, hem de yangına karşı son derece korunmuş vaziyetteymiş. Çocuklarının köşkleri de öyleymiş. (Çocuklardan birinin mutfağındaki masa İtalya’dan 9 milyar liraya getirtilmiş…) Onların köşkleri yıkılmaz, yanmaz ama biz onbeş milyon İstanbullu ne yapacağız?

Sağanak yağmur yağar, bir semti sel basar, evlerin alt katları su ile dolar, ilgililer ve bilgililer bu afetle zor başa çıkar. Bütün İstanbul zelzele ile yerlere serilince bu beyler ne yapacaklar?

Konunun uzmanı ilim adamları, muhtemel bir depremde Marmara denizinden gelen beş altı metre yüksekliğinde dalgaların sahilleri vuracağını haber veriyor. Ey sahillerde deniz manzaralı evlerde yaşayanlar o zaman siz ne yapacaksınız?

İkinci konu:

Büyük İstanbul depreminden sonra İstanbul’un, Marmara bölgesinin bir süper devlet tarafından işgal edilmesi ihtimali olduğunu biliyor musunuz? Yardım bahanesiyle gelecekler, hem biraz yardım edecekler, hem de bu bölgeyi işgal edecekler. Hálâ devam eden savaşlarda, onların işgallerinin ne demek olduğunu bütün dünya gördü.

Mallarınızı, çoluk çocuğunuzu, karı ve kızlarınızı bu işgalcilere karşı nasıl ve neyle koruyacaksınız?

“Fazla abartıyorsun… Paranoyaklığı bırak…” Ya öyle mi? Bağdat işgal edildikten sonra oradaki müzelerin nasıl yağma edildiğini bilmiyor musunuz?

Üçüncü konu:

Diyelim deprem olmadı, Ortadoğu’da büyük bir savaş patlak verdi ve ABD’nin ve Siyonistlerin entrikalarıyla iki büyük İslâm ülkesi çarpışmaya başladı. Böyle bir ateşin içinde kalan Türkiye’de ne yapacaksın? Yiyecek içecek sıkıntısı çekilirse senin ve ailenin durumu ne olacak? Karaborsacılar böyle havaları çok severler. İstanbul’u pençeleri içine almış olan mafya derhal harekete geçecek ve gıda işine el atacaktır. Ekmeğin tanesi beş liraya çıkarsa, bu fiyatlarla ekmek alabilecek kaç aile vardır? Biraz daha ucuz diye Belediyenin halk ekmek büfeleri önünde kuyruğa girenler ne yapacaktır?

Dördüncü Konu:

Son bir iki yıl içinde İstanbul’da köklü bir mafya değişimi yaşandı. Türk mafyası tasfiye edildi, yerine başka bir mafya teşkilatı getirildi. Siz, İstanbul’daki mafya ve çete işlerinin yekûn bütçesini biliyor musunuz? Yılda birkaç yüz milyar dolar! İstanbul’da niçin mafya değişimi oldu? Bundan “bazıları” nasıl milyarlarca dolar kazandı. Bu değişimi dıştan kimler istedi? İçte kimler yaptı?..

Büyük zelzele veya savaş gibi kara günlerde yeni İstanbul mafyası ne yapacaktır acaba? Büyük felaket gelip çatınca, şehirden kaçmak isteyeceksin ama kaçamayacaksın. Yollar milyonlarca otomobil ile tıkanmış vaziyette. Yakıt istasyonlarında yakıt bitmiş. Onlarca kilometrelik araç dizileri karınca sür’ati ile yol alıyor. Bu durumun kışın zemherir günlerinde yahut yazın yakıcı ve boğucu sıcaklarında olduğunu düşün.

Evet sevgili İstanbullular, bütün bu ihtimalleri düşünüyor ve tedbir alıyor musunuz?

Bayan Mahrukat’a Açık Mektup

Bayan Mahrukat Çağdaşgiller’e açık mektup:

Sayın bayan… Başörtülü Türk kadınlarına çok kızıyormuş ve “Onların yeri burası değildir, Arabistan’a gitsinler” diyormuşsunuz… Doğrusu çok ayıp etmişsiniz bayan Mahrukat. Hor ve hakir gördüğünüz başörtülü hanımların birer TC nüfus hüviyet kartları vardır ve onların vatanı Türkiye’dir. Onların oğulları bu devletin ordusunda hizmet görmektedir. Onların beyleri vergi ödemektedir. Bu ülke sizin dedenizin, atanızın, babanızın çiftliği midir ki, onları “Arabistan’a gitsinler!” diyerek kovmaya kalkışıyorsunuz? Biz size “İsrail’e git” diyor muyuz? Başı açık başı örtülü, dindar dinsiz, sağcı solcu hepimiz bu vatanın çocukları, bu devletin tebaası (uyruğu) değil miyiz? Hepimiz eşit değil miyiz? Sizin bizden daha eşit olduğunuz konusunda ne gibi gerekçeleriniz vardır.

Niçin ırkçılık ve ayırım yapıyorsunuz? 25 Ağustos 2006