İstediklerim
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Pazar
Türkiye’nin fikir adamları insanlığın ve ülkenin durumunu inceleyen, yol gösteren, ışık tutan değerli kitaplar yazsınlar, bunlar aydınlar, gençler ve halk tarafından yüzbinlerce nüsha alınsın okunsun, herkes bunları tartışsın; bu eserler yabancı dillere de çevrilsin, bütün dünyada akisler bıraksın istiyorum.
Bizim romancılarımızın, tarihçilerimizin, sanat uzmanlarımızın kitapları bellibaşlı dünya dillerine çevrilsin, merak ve hayranlıkla okunsun istiyorum.
Türkiye’nin yetiştirdiği din âlimlerinin, mutasavvıfların, İslâm düşünür ve aydınlarının eserleri, menkibeleri sınırlarımızı aşsın, bütün beşeriyete nurlar saçsın istiyorum.
Türkiyeli mimarların çok güzel binalar, anıtlar, şehirler bina etmelerini, Türk mimarlığının başka ülke ve milletlere örnek ve model olmasını istiyorum.
Ülkemin barış, adalet, güvenlik yurdu olmasını; dünyanın çeşitli yerlerinde zulme ve haksızlığa uğrayan mazlum insanların bize göçetmek, burada rahat ve huzur bulmak için bize geldiklerini görmek istiyorum.
Türkiye’nin mahkemelerinin işsiz, hapishânelerinin ıssız kalmasını istiyorum.
Türk, Kürt, Laz ve diğer etnik grupların; Sünnî ve Alevî mezhep mensuplarının; sağcıların solcuların, Şeriatçıların Laiklerin, bütün çeşitliliklerin, farklılıkların toplumsal bir barış ve millî bir uzlaşma içinde yaşamalarını istiyorum.
Ülkemde hukukun üstünlüğünün sağlanmasını, temel ve evrensel insan hak ve haysiyetlerine saygı gösterilip riayet edilmesini, din ve inanç hürriyetinin tam bir şekilde sağlanmasını, vatandaşların dinî inançlarına uygun bir hayat sürmelerine imkân tanınmasını, resmî ideolojiyi bahane ederek kimsenin ezilmemesini, zulme uğramamasını temenni ediyorum.
Rüşvetin, soygunun, talanın, hortumlamanın, partizanlığın, yiyiciliğin, götürücülüğün, devlet bütçesini yağma etmenin, mahallî idarelerde yolsuzluk yapılmasının, iş sahiplerinden dolaylı şekilde haraç alınmasının kalkmasını istiyorum.
Kendi ülkemde kendi kimliğime, kendi kültürüme, kendi kişiliğime, kendi geleneklerime, kendi tarihime uygun bir hayat sürmek istiyorum.
Vatandaşların fikirlerinden, dinî inançlarından, görüşlerinden dolayı mahkemeye verilmemesini, hapse atılmamasını, zulme uğramamasını istiyorum.
Evet ben Türkiye’de bir Müslüman Türkiyeli olarak güven içinde, huzur içinde, adalet içinde, mutluluk içinde göğsümü gererek yaşamak istiyorum.
Bu isteklerimde haksız mıyım?
Benim bu isteklerimi bilerek veya bilmeyerek engellemeye, kösteklemeye çalışan Laiklik yobazlarını, resmî ideoloji fanatiklerini, din sömürücülerini, talancıları lanetliyorum.
Çok önemli bir gerçeğin, hakkın, prensibin günde iki bin adet satılan küçük bir taşra gazetesinde yazılmasıyla, günde yarım milyon satan ve ülkenin her yerinde okunan büyük bir gazetede yayınlanması arasında elbette fark vardır. Birincide gerçek, hak, prensip güme gidebilir. İkincisinde (bir gazeteyi birkaç kişi okuduğuna göre) milyonlarca vatandaş tarafından duyulur.
Müslümanlar gerçeklerini, haklarını ülke ve dünya çapında ilân etmekte, duyurmakta pek başarılı sayılmazlar. Başörtüsü konusundaki beceriksizliklerine bakınız.
ABD, Kanada, Almanya, İngiltere, İsveç gibi hür, demokratik, ileri, medenî, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, temel ve evrensel insan haklarına saygı gösteren ve riayet eden ülkelerde başörtülü Müslüman kızlar liselere ve kolejlere serbestçe gidebiliyorlar da, Türkiye’deki Müslüman kızlar gidemiyor. Müslümanlar bu konuda kendilerini gereği gibi müdafaa edememektedir.
Cılız protestolar, faydasız iniltiler, yetersiz savunmalar…
En haklı dâvalar yetersiz ve beceriksiz avukatlar tarafından kaybettirilebilir. Müslüman kesimin din baronları, önderleri, kurtarıcıları, büyük mücâhidleri İslâm’a ve Ümmet’e hizmet maksadıyla dindar kesimden her yıl milyarlarca dolar topluyorlar ve başörtüsü gibi yüzde yüz haklı olunan bir dâvada gerekeni yapamıyorlar.
Bu konuda ülkenin en güçlü hukukçuları, avukatları, sosyal psikoloji uzmanları, gerçek aydınları, güçlü ve mâhir medyacıları ile istişare edilerek, işbirliği yapılarak broşürler çıkartılmalıydı. Müslüman kesimin baronları bunu yapamamıştır. İnsanlığa hitap etmek; başörtüsü zulmünün bir insan hakları ihlâli olduğunu dünya aydınlarına duyurmak için başta İngilizce olmak üzere çeşitli dillerde küçük kitaplar yayınlanmalıydı. Bu da yapılmamıştır.
Çağımız propaganda asrıdır, medya devridir. Bu silâhlara sahip olmayan, bunları kullanamayan, bu sahada üstünlüğü olmayan topluluklar, haklı da olsalar dâvalarını kazanamaz.
Türkiye’de iki yıldan beri dehşetli, cehennemî bir satranç oynanıyor. Bu satranç öyle iki kişinin oynadığı ve kurallarını bildiğimiz satranç değil. Siyaset, strateji sahasında en az on müsabıklı (yarışmacısı olan) karmaşık, girift bir satrançtır.
Kütlelerin, halkın, sokaktaki sade vatandaşın bundan haberi yok. Gazeteler, televizyonlar, ajanslar, yorumcular, köşe yazarları bu satranç konusunda milleti uyarmıyor. Kimbilir belki de, onların çoğunun da bundan haberi yok.
Müslüman kesimin kodamanlarının bu satranç oyununda ne kadar yerleri ve ağırlıkları var? Bence pek fazla değil.
Bilderbergler, başka uluslararası gizli güçler Türkiye’nin geleceği hakkında planlar yapıyor.
Büyük, güçlü, nüfuzlu, tesirli bir Türkiye’yi istemiyorlar. Böyle bir şeyi önlemek için de:
– Sevr’i hortlatmak, Türkiye’yi küçültmek istiyorlar.
– Türkiye halkını ilerici gerici, Türk Kürt, Sünnî Alevî, sağcı solcu, Şeriatçi Laik diye çeşitli kamplara ve kutuplara ayırıp, bunları birbirlerine düşürmek istiyorlar.
– Gerekirse Kafkasya’da, Ortadoğu’da, Balkanlar’da savaşlar çıkartıp Türkiye’yi bunlara bulaştırıp zayıflatmak, hem de silah ticareti yoluyla milyarlarca dolarlık vurgunlar vurmak istiyorlar.
Bizdeki satranççıların içinde otuz beş yıldır siyaset sahnesinde boy gösteren yaşlı bir zat var.
Sağcı solcu, mert zen, akıllı akılsız satranççılar “Şah mat!” diyebilmek için fırsat kolluyor.
Bin türlü mekr ü hileleri olan satranççılardır bunlar. Lakin onların oyunları ve düzenleri bir yere kadar söker. Emrinde gâlib olan bir mutlak güç Sahibi var! 18 Ocak 1999