CumaAkıllı insanlar bilmedikleri, uzman olmadıkları konularda mutlaka ehil ve mutemen kişilerle istişare ederler, danışırlar. Bildikleri konularda da yine emîn olmak, ihtiyata riayet etmek için istişareden geri kalmazlar.

Hadîs-i şerifte

“İstişare eden pişman olmaz”

buyurulmuştur.

Beyinsiz, gururlu, kibirli, kendini beğenmiş, her işi ben bilirim, ben yaparım kafalı adamlar istişare etmezler. Bu yüzden de hayatları boyunca bir sürü yanlış ve saçma iş yaparlar, zarar ve ziyana, rezilliğe uğrarlar.

İstişare İslâm dininin temel prensiplerindendir. Bilhassa ülke idaresi, devlet ve toplum işleri istişare ile yapılmalıdır.

Herkesle istişare edilir mi? Kesinlikle edilmez. Danışmanın şartları vardır:

1. Danışılacak kimse emîn (güvenilir) bir kimse olmalıdır. Bu sıfata sahip olmayan bir kişi kendisine verilen sırrı saklamaz,

2. Sorulan konu, husus ve sahada; uzman, tecrübeli, birikimli, ehil biri olmalıdır.

3. Ahlâk ve karakter bakımından bir sakıncası bulunmamalıdır.

Oğlunuza kız arıyorsunuz, kızınıza koca arıyorsunuz, bir ev satın alacaksınız, bir seçim karşısındasınız, bir yol ayrımındasınız… mutlaka istişare ediniz.

Dinî meseleleri sadece ehliyetli ehl-i sünnet âlimlerine sormanız gerekir. Reformcu bir yenilikçi ile konuşursanız o size yanlış fetvalar verebilir. Adam âlim ama, ilmiyle âmil değil, yâni ilmini kendi hayatına uygulamıyor. Onunla istişare edilmez.

Hakikî şeyhlerle, mürşid-i kâmillerle istişareden daima hayır çıkar. Ancak böyle kişiler

kibrit-i ahmer

gibidir, gayet nâdir bulunur.

İstişare ile birlikte mutlaka istihare yoluna da başvurulmalıdır. İstihare Allah’a sormak demektir. Muteber kitaplarda nasıl yapılacağı yazılıdır.

Bir mahalle halkı ihtiyaç olduğu için yeni bir cami yaptırtmak istiyor. Bir dernek kuruluyor, bir heyet teşekkül ettiriliyor, para toplanıyor, arsa alınıyor, inşaat başlatılıyor; lakin işin sonunda mimarlık ve sanat bakımından güzel bir bina değil, çirkin bir beton yığını, bir ucube meydana çıkıyor. Çünkü, işe başlamadan önce gereken istişareler yapılmamış, bilen kişilere sorulmamıştır. Mimarlık, cami sanatı büyük ve derin bir uzmanlık işidir. Caminin projesinin mutlaka işin ehli bir mimara hazırlatılması gerekir.

Bazı aklı ve kültürü kıtlar, ille de minareler çok uzun olacak, şerefeler bol olacak diyorlar. Yanlıştır. Mimarlıkta bir tenâsüb meselesi vardır; minarenin uzunluğunun binanın hacmine uygun ve orantılı olması gerekir.

İşiniz iyi gitti, epey para kazandınız, yeni ve lüks bir otomobil satın almak istiyorsunuz. Bunu da ‘âmil ve sâlih âlimlere, mürşidlere, bilge kişilere sormanız gerekir. İnsanın nefs-i emmâresi azgınlıktan yanadır. Gurur, kibir, gösteriş için lüks ve pahalı bir araba ister. Âlim, ârif, kâmil, sâlih, müttaki, bilge kişiler ise nasihat edecek, “Orta yoldan ayrılma, lükse ve israfa kaçma, gösterişten uzak dur. Sana gurur ve kibir verecek bir binit edinme…” diyeceklerdir. Onları dinlemesi, öğütlerini tutması onun için çok hayırlıdır. Nefsini ve şeytanı dinlerse sonunda hüsrana (zarar) uğrar.

Cami boyanacak, cami derneği ve görevli kişi canının istediği şekilde boyatıyor. Tavan açık yeşil, pencere ve kapılar koyu yeşil, mihrap pembe, duvarlar acı sarı… Sonunda ortaya bir renk felaketi, bir boya curcunası çıkıyor. Bilen, renk kültürü ve zevki olan, geleneksel sanatımız konusunda uzman olan birine sorulmuş olsaydı bu yanlışlar yapılmayacaktı.

İmam efendi akustik ve ses teşkilatı konusunda uzman değil. Camiye ses teşkilatı yaptırılıyor, düzinelerle hoparlör, bir sürü mikrofon konuluyor. Sonunda ortaya bir facia çıkıyor. Bina içinde dehşetli bir yankılanma, ses kirliliği oluyor, mihrapta ve minberde okunanlar anlaşılmıyor. Uzmanlarla, bilenlerle istişare edilseydi böyle olmayacaktı.

Ev dekorasyonu konusunda da mutlaka istişare edilmelidir. Adamın parası var ama kültürü yok. Evindeki büyük salonu kendi kafasına, kendi zevkine (veya zevksizliğine) göre dekore ediyor. Saçma sapan koltuk takımları alıyor. Lök gibi bir büfe, kocaman bir vitrin. Beş para etmez cam bir âvize (kristal değil), yerde fabrika dokuması berbat halılar, duvarlarda zevksiz ve sanatsız bir iki levha, saçma sapan perdeler. Adam memnun, hanımı memnun. Halbuki bu salonda zevk, sanat, kültür, estetik diye bir şey yoktur. Aynı para ile çok zevkli, çok güzel bir salon döşenebilirdi ama istişare etmediler, uzmanını bulup akıl ve fikir almadılar. Çeksinler cezalarını. Allah zaten böylelerini cezalandırıyor. Adam işten yorgun argın akşamleyin evine geliyor. Hanımı salona sokmuyor. Neymiş üç gün sonra günü varmış, salon kirlenmesinmiş!

İstişare etmeyen herkese geri zekâlı demem ama genellikle istişare etmeyen kimseler beyinsiz ve akılsız mahluklardır. Ben bilirim, ben yaparım, ben kimseye sormam, benim aklım yeter, danışacağım kişiler kim oluyormuş… Ya öyle mi?

Allah mü’minlere istişareyi emrediyor. Peygamber ümmetine istişareyi tavsiye ediyor. Din âlimleri, kâmil mürşidler, salih ve bilge kişiler hep istişare diyor. Bizim akılsız ve beyinsiz zekâ özürlü ise kimseye sormam, ben yaparım, kimse bana karışamaz diyor… Sonunda maskara oluyor, rezil oluyor ama ondan da haberi yok.

Son Ramazan’dan önce dostlarımdan mimar Abdullah bey, Kadırga meydanının Kumkapı tarafındaki

Behram Çavuş camiinin

boyanıp dekore edilmesini benden istedi. Ahşap tavanlı küçük tarihî bir cami. Tavanını ve duvarlarını eski Safranbolu evlerindeki renklere boyattım. Yirmi küsur kadar hüsnihat levhası koydurttum. Tavandan aşağıya eski kandillere benzer kandiller sarkıttık. Yerlere, eski tarihî seccadelerden örnek alınarak Kayseri’de dokunmuş güzel halılar serdik. Cami çok latif oldu. Fazla para da harcanmadı. Yolunuz oralardan geçerse bir bakarsınız.

Kırsal kesimde ev yaptıracakların mutlaka bilen, uzman kişilere danışması gerekir. Aksi takdirde ev diye bir ucube yaptırabilirler. 22 Haziran 2002