İsveç Kralının Ziyafeti
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
İsveç kralı ve kraliçesi resmi bir ziyaret için ülkemize geldi. Kendilerine hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum. Türkiye idarecileri ve seçkinleri İsveç’ten arzu ederlerse çok ders alabilirler. Bütün maddî problemlerini başarıyla halletmiş bir ülke, nüfusu az ama gücü ve ağırlığı büyük. Fert başına düşen yıllık geliri 40 bin doların üzerinde. Çok üstün bir sanayiye sahip. Volvo ve Saab otomobillerini onlar üretiyor. Sivil ve askeri sahada uçak da yapıyorlar. Eğitim ve üniversiteleri çok yüksek. Elimden gelse, iyi niyetli, kabiliyetli, temiz vatandaşlarımıza “İsveç Dersleri” verdiririm. Ehliyetli öğretmenler, fotoğraf ve filmler göstererek İsveç’in güçlü, vasıflı, üstün, başarılı, örnek taraflarını anlatır.
Bundan yıllarca önce Türkiye millî takımı İsveç’e gitmişti, büyük şehirlerden birinde futbol maçı yapılacak… Bizim televizyoncular da orada. Sokakta bir İsveçliyi durduruyorlar ve şu soruyu yöneltiyorlar:
– Hangi takımın kazanmasını istiyorsunuz?.. İsveçli:
– Türk takımının… Bizimkiler şaşırıyor…
– Niçin?… İsveçli:
– Türklerin buna ihtiyacı var!..
Adamcağız halimize acımış…
Tarihin uzak asırlarında değil, daha 18’inci yüzyılda bir İsveç kralı Ruslara yenilmiş ve Devlet-i Aliyye-i Osmaniyeye sığınmıştı.
Dünyanın iki ucundaki iki ülkeye bakalım. Biri İsveç, diğeri Güney Kore. İkisi de kalkınmış, ikisi de zengin, ikisi de güçlü ve sağlıklı bir sanayiye sahip, ikisinin de okulları ve üniversiteleri çok vasıflı. Bir de kendi halimize bakalım:
Ülkemizde bol sayıda İsveç ve Kore otomobilleri var. Acaba bizim ürettiğimiz montaj otomobillerden kaç adet vardır o iki ülkede?: Kaç değil, hiç yok!
Dünyada her yıl ülkelerin “Temizlik” durumu ile ilgili çok önemli bir anket ve araştırma yapılıyor. En yüksek not 10. İsveç, listenin başlarında. Notu 9 küsur… Orada ihalelere fesat karıştırılmıyor, devlet ve belediye bütçeleri hortumlanmıyor, resmi işlerden komisyon alınmıyor, müzelerdeki tarihi eşya, yerine sahtesi konularak çalınmıyor, devlete ait fabrikalar ve mallar haraç mezat bin dalavere ile fiyatının onda birine (bazen daha aşağısına) şüpheli, şaibeli ve kirli bir şekilde satılmıyor.
İsveç rejimi krallık ama orada insan haklarına ve hürriyetlerine saygı ve bağlılık var. Orada insanlar inançları, düşünceleri, kanaatleri, tenkitleri yüzünden rahatsız edilmiyor, hapse atılmıyor. Bir İsveçli beş yüz sene önce ölmüş atalarının, büyük dedelerinin mezar taşlarını okuyabiliyor. İsveç üniversitelerinde, başlarını kapatmış Müslüman kızlar, hiçbir engel ve hakaret ile karşılaşmaksızın okuyabiliyor.
Fazla örnek vermeye lüzum yok. Gidin oraya ve kaldırım nasıl yapılıyor görün. Öyle yere kum dökecekler ve onun üzerine yalap şalap kaldırım taşı döşeyecekler… İsveç’te kesinlikle böyle yol yapılmaz. Çok sağlam bir beton zemin üzerine, yine çok sağlam bir harç kullanarak taşları döşerler. Hem düzgün olur, hem sağlam, hem de güzel…
İskandinav ülkelerini gezmek istiyorum. Lakin, öncelikle o civardaki Finlandiya’ya gitmek arzusundayım. Benim neslim Grigoriy Petkov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabından hayli etkilenmiştir. Finlandiya’nın da Türkiye’ye örnek olacak çok başarılı tarafları var. Yerinde görmek istiyorum. Hem orada, Çarlık zamanında göç etmiş beş on bin kişilik bir Tatar Türkleri grubu var. Hepsi de müreffeh, zengin, iyi durumdaymış. Onlardan birini bulurum, beni birkaç gün gezdirir, tercümanlık yapar. Dönüşte resimli bir kitapçık yayınlarım, belki küçük bir hizmet olur.
Her neyse, sözü uzattım, tekrar İsveç kralına dönüyorum. Misafirimiz Stockholm’deki sarayından nadide ve kıymetli porselen yemek takımı, altın yaldızlı çatal kaşık getirmiş, Ankara’da elçilikte bir ziyafet vermiş. Bu ziyafete devletimizin nice büyük ve yüksek şahsiyeti katılmamış. Ben kendimden söylemiyorum, gazeteler yazdı. Bizim büyüklerimizin katılmayışının asıl sebebi, o ziyafete hanımlarının başları kapalı birtakım devlet ve hükümet adamlarının da çağırılmış olmasıymış.
Kral ve Kraliçe hazretleri bu duruma epey üzülmüş ve şaşmışlardır muhakkak. Onlara, Türkiye’deki başörtüsü yasağını ve düşmanlığını anlatmak mümkün olur mu bilmem.
Bir Hindistanlıya, ülkesinin kalkınması, az zaman içinde yüksek uygarlık semalarına füze gibi yükselmesi için kadınların sari, erkeklerin istanbulin giymelerinin yasak edilmesi gerektiğini söylesek bize deli demezler mi? Bir Japon’a ülkelerinin çok ilerlemesi için (Zaten çok ileriler de, daha çok…) o zor, girift, karmakarışık Japon yazısını değiştirmelerini söylesek, acaba bize nasıl bakarlar?
İsveç kralı Ankara’da verdiği ziyafetin davetiyesine “Başları kapalı Türk kadınları gelemez” yazdırsaydı… O, böyle bir şey yapamaz. Çünkü böyle bir ayırım bir nevi ırkçılık olur, hem İsveç anayasasına, hem de uluslararası insan hakları beyanname ve sözleşmelerine aykırı olur. Ayıptır, suçtur… İsveç kralı, ziyafet için ülkesinden nefis yemekler, nadide ve pahalı şaraplar getirmiş. Başörtüsü yüzünden katılamayanlar bunlardan mahrum kaldılar…
Şarap olsun ama başörtüsü olmasın… İsveçliye bunu anlatmak mümkün değil. Beyaz Türkler çok kıvrak ve uygar zekâlıdır da; İsveçlilerin ince meselelere, derin meselelere akılları ermez.
Bir İsveçli okumuşa “İki devlet vardır. Biri bildiğimiz devlet, ötekisi derin devlet. Bu ikincisi birincisinden daha güçlü ve üstündür. Herhangi bir ihtilâfta, son söz ikinciye aittir. Mesela bildiğimiz konvansiyonel devlet başörtüsüne izin verir, ötekisi vermezse, onun görüşü ağır basar…” denilse zavallı adamcağızın veya kadıncağızın aklı karışır, böyle ince ve derin siyaset ve hukuk meseleleri karşısında şaşkın duruma düşer.
İmkânı olan Müslümanlara bir tavsiyem var:
Bunlar mükemmel şekilde İsveççe öğrensin ve sosyal bilimler fakültelerinde okusunlar. Bir yandan da İsveç’in niçin bu kadar başarılı üstün, dengeli, sağlam, vasıflı, etkili, güçlü olduğunu incelesinler. Kızların ayaklarının kaymaması için orada bir yurt açılsın, başına çok sağlam idareciler getirilsin. Kızların iffetine, faziletine, namus ve şerefine çok dikkat edilsin. Eminim ki, yurda döndüklerinde çok hizmetler ederler. 03 Haziran 2006