İsviçre ve Biz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Cumartesi
Bir birlik teşkil etmemesi, bir devlet olmaması, hele güçlü bir devlet hiç olamaması için bütün şartlar mevcuttur İsviçre’de. Coğrafyası müsait değildir. Lisan birliği yoktur; halkın yüzde yetmiş beşi Almanca, yüzde yirmisi Fransızca, yüzde dördü İtalyanca, yüzde biri de, kökü eski Roma’ya dayanan kötü bir Latince olan Romanş dilini konuşur. Din birliği de yoktur; halkın bir kısmı Katolik, bir kısmı Protestandır. Bu ülkenin sanayi kuracak demiri, kömürü, petrolü ve başka madenleri de yoktur.
Bütün bu eksikliklere, olumsuz faktörlere rağmen İsviçre, saat gibi çalışan siyasî ve sosyal bir yapıya sahiptir, dünyanın en gelişmiş, en huzurlu, en sağlıklı, en oturmuş ülkesidir. Nasıl olmuştur bu iş? Bu başarının sırları nelerdir?
İsviçre Avrupa Birliği’ne üye değildir. Çünkü referandum yapılmış ve halk böyle bir şeyi istememiştir. Bunu biraz anladık da, İsviçre Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na da üye değildir.
İsviçre’nin parası dünyanın en güvenilir, en sağlam, en güçlü parasıdır. İsviçre’de enflasyon yoktur.
Bugünkü İsviçre, 1291’de üç dağ kantonunun temsilcilerinin bir konfederasyon kurmaları ile vücuda gelmiştir. Zamanla kanton sayısı 22’ye çıkmıştır.
İsviçre’nin denizi yoktur ama deniz ticaret filosu vardır. İsviçre tarafsız, barışsever bir ülkedir ama 24 saat içinde 500 bin kişilik bir orduyu seferber edecek askerî güce sahiptir. İkinci 24 saat içinde de, 300 bin kişilik bir yedek kuvveti silah altına alacak potansiyele sahiptir. İsviçre, gerektiğinde ülkesini ve bağımsızlığını korumak üzere tepeden tırnağa kadar silahlıdır, tâlimlidir. Bu yüzdendir ki, İkinci Dünya Harbi’nde Hitler ve Mussolini İsviçre’ye bir şey yapamamışlardır.
İsviçre çok zengin, halkı çok müreffeh, ekonomisi çok güçlü bir ülkedir. Demiryolu ve karayollarını yüksek dağlardan geçirebilmek için bine yakın tünel kazmışlar, altı bine yakın köprü yapmışlardır. Bazı trenler yükseklere dişli ray sistemiyle tırmanır. Bütün İsviçre bir park gibi bakımlı ve temizdir.
İsviçre geleneklere sımsıkı bağlıdır. Bazı kantonlarda hâlâ kadınlara oy hakkı tanınmamıştır. Bu gerilik midir? Cesareti olan gerilik desin!
İsviçre okulları ve üniversiteleri dünyanın en vasıflı, güçlü, üstün okul ve üniversiteleridir. Yüksek tahsil müesseselerinin talebesinin üçte biri yabancıdır.
Ülkenin dörtte biri buzullar, granit taşlar ve göllerle kaplıdır. Ziraate, şehirlere, yerleşim bölgelerine ancak 41.288 kilometrekarelik bir yer kalmıştır. İşte İsviçre mucizesi bu küçük alanda meydana getirilmiştir.
İsviçre bir hukuk, demokrasi, insan hakları ülkesidir. Orada ister yerli, ister yabancı hiçbir vatandaş ve insan inançlarından, siyasî görüşlerinden, kanaatlerinden dolayı zulüm görmez, baskıya uğramaz. Kendi ülkesinde zulme uğrayıp da kapağı İsviçre’ye atabilen ve bu ülkeden oturma izni alabilenler rahata, güvene ve huzura kavuşurlar.
İsviçre’de herkes çalışır. Fakir yoktur, zengin çoktur, ama istisnasız herkesin bir işi vardır. İsviçre’de zengin olup da azan, kuduran, rezillik yapan kişi bulamazsınız.
İsviçre’de kokuşma, rüşvet, yağma, devlet ve belediye bütçelerini hortumlama, ihalelere fesat karıştırma, mafyacılık yoktur. Orada suçlar istisnâîdir ve işleyen belâsını bulur.
İsviçre’de köylerden şehirlere göç diye bir şey yoktur. Orada gecekondu, mezbelelik, şekilsiz ve çirkin yapılaşma diye bir hadise de görülmez.
Bizde Cumhuriyet’in başlarındaki taklitçilik furyası esnasında Türkiye, İsviçre’nin Medenî Kanunu’nu tercüme edip aldı. Aceleyle bazı tercüme hatâları da yapıldı. Aradan 75 sene geçti, birtakım eklemelerle, ictihad kararlarıyla bu kanun yamalı bohçaya döndü, ihtiyaçlarımıza da cevap veremedi. Toplum ve aile yapımızı altüst etti. Çünkü önemli olan kanun değil, kafa yapısı, zihniyet ve kültürdü.
Şu anda Türkiye’de İsviçre’yi, üstünlüklerini, başarısını, gücünü anlatan bir tek ciddî (veya gayr-i ciddî) kitap yoktur. Türkiyelilerin böyle bir kitaba ihtiyaç duydukları da yoktur. Bizde bir orta oyunu oynanır durur, başka konuyla uğraşmaya vaktimiz ve merakımız yoktur.
İsviçre’de hayli Türk okumuştur, şu anda epeyce de Türk işçisi ve öğrencisi vardır. Bunlar o ülkeden ne kaparlar? Galiba hiçbir ibret almazlar, yurda dönerler, eski kafa, eski hamam, eski tas…
Dünyada İsviçre gibi çok gelişmiş, çok başarılı olmuş, bizim için örnek olabilecek, bize ibret teşkil edecek ülkeler vardır. Güney Kore, Singapur, Taiwan, İsveç, Norveç, Finlandiya, Hollanda gibi. Gönül arzu eder ki, bu ülkeler hakkında resimli, şemalı, okuması ve anlaması kolay kitaplar çıkartılsın; niçin başarılı, güçlü, üstün oldukları incelensin; Türkiye aydınlarına, halkına, gençliğine örnek olarak gösterilsin. Ama kim yapacak bu işleri? Bizde İsviçreli yok ki…
Bir İsviçre’ye bakınız, bir de bize. Gerilik, kargaşa, kokuşma, rüşvet, arivizm, makyavelizm, sömürü, esaret, zillet, hıyanet, vasıfsızlık, ehliyetsizlik almış yürümüştür. Varlık içinde yokluk çekiyoruz. Topraklarımızı doğru dürüst ekip biçemiyoruz, bu yüzden artık ekmeklik buğdayımızın bir kısmını dışarıdan getirtiyoruz. Birtakım namussuzluklar ve tembellikler neticesinde hayvancılığımız öldü, dışarıdan domuz eti ithal edip halka yediriyoruz. Denizleri bile kuruttuk, artık eskisi kadar balık da tutamıyoruz. Trenlerimiz bir asır öncenin tekniği ve hızıyla çalışıyor. Eğitim sistemimiz ve üniversitelerimiz berbat vaziyette. Demokrasi deyip duruyoruz; bizdeki, oligarşinin ta kendisidir. Hukuk sistemimiz kötü, bütün temel müesseseler çürümüş vaziyette. Emek, çalışma, ticaret, sanayi, üretim, ihracat ikinci plâna itilmiş; onların yerini faiz, rant, repo, avanta, çalışmadan yaşama, lüpçülük, lotaryacılık almış. Müzmin ve yüksek enflasyon hem iktisat ve finansımızı çökertmiş, hem de bütün sosyal yapıyı dejenere etmiş…
Türkiye’yi bu berbat hale hangi zihniyet, hangi ideoloji, hangi kafalar veya kafasızlar getirmiştir?
İmkânım olsa, elimden gelse bir dershane açarım ve isteyen aydınlara ve gençlere “İsviçre, Güney Kore, Taiwan, Singapur, Norveç dersleri” verdiririm. Kafası çalışan, imtihanları başarıyla verenler de birer diploma alırlar. Bize İsviçre’nin Medenî Kanunu değil; zihniyeti, kafası, disiplini, hukukun üstünlüğü prensibi, kendi geleneklerine ve tarihine bağlılığı, ehliyete ve liyakata verdiği önem, çalışkanlığı, vazifeşinaslığı lâzımdı… 14 Mayıs 2000