Bir Müslümanın gayesi ne olmalıdır? Hepimiz bu sorunun cevabını aramalıyız. Ana gaye iyi Müslüman olmaktır. İyi Müslüman aynı zamanda iyi insan, iyi vatandaş, iyi komşu, iyi aile reisi, iyi patron demektir.

Müslüman olmak başka, iyi Müslüman olmak başkadır. İnsan yürekten kelime-i şahadet getirir, iman eder, mümin ve Müslüman olur. Ondan sonra ölünceye kadar iyi Müslüman olmak için, (daha iyi Müslüman) olanca gücüyle cehd ve gayret sarfetmesi gerekir.

İyi Müslümanlık önce inanç, bilgi, düşünce ve kütür planında olur. İtikadın sahih olması; Kitabullah’a, Resulün Sünnetine, icma-i ümmete uymayan tarafları bulunmaması gerekir. İtikadında bid’at, bozukluk, yanlışlık bulunan bir kimse iyi ve vasıflı Müslüman değildir. Sahih bir itikada sahip olmak için, râsih din alimlerinin, müctehidlerin, eimmenin yazmış oldukları kitaplardaki inanç, ilke ve bilgilerini aynen kabul etmek gerekir. Bu konuda şahsî, indî, heva, heves ve re’ye dayanan “bence böyledir, şöyledir…” geçerli olmaz.

İyi Müslüman, her mümine bilinmesi farz olan ilmihal bilgilerini de, hiç olmazsa icmâlen (zaruri miktarda özet olarak) bilmelidir. Bunlar da, kısa, orta, mufassal ilmihâl kitaplarında yazılıdır. İlmihâl bilgileri edinirken dikkat edecek husus, hangi fıkıh mezhebine bağlıysa bunları, o mezhebe ait bir kitaptan öğrenmektir. Mutlak müctehid derecesinde olmayan Müslümanların Kur’ân’dan, hadisten kendi kafalarına göre hüküm çıkartma salâhiyetleri yoktur. Mezhepsizlik son derece vahim ve tehlikeli bir bid’attir. “Ebu Hanife de benim gibi bir insandır. Niçin ona tâbi olacakmışım? Ben din bilgilerini ana kaynaklardan kendim çıkartırım…” diyenler edep ve erkân harici konuşmakta, çizmeden yukarıya çıkmakta, hadlerini aşmaktadır. Ebu Hanife de bir insandır ama, bizim gibi bir insan değildir. Tâbiîndendir, bazı sahabelere yetişmiştir, Allah ona zekâ, akıl, firaset, fetanet, kavrayış, zühd, takva, ahlâk, fazilet hususunda büyük nimetler vermiş, ihsanlarda bulunmuştur. İmam-ı Şafiî Hazretleri onun için, “Fıkhın babasıdır” demiştir. Böyle bir zata (veya diğer üç mezhep imamına) tâbi olmak, onun yolundan gitmek bir Müslüman için çok büyük bir şereftir; “Ben de onun gibi ictihad ederim…” demek büyük bir had-nâ-şinaslık, edepsizliktir.

Her Müslümanın İslâm ahlâkı ile ilgili temel ilkeleri, emirleri, yasakları, tavsiyeleri, öğütleri, uyarıları bilmesi de farzdır. Büyük din alimleri, kâmil mürşidler bu konuda da çok faydalı kitaplar yazmışlardır, bunları da okumak gerekir.

İyi bir Müslümanın kendine yetecek kadar muamelat (dünya işleriyle ilgili) bilgilerine de sahip olması gerekir. Bilhassa ticaret yapan kimseler, yüce Şeriatın alım-satımla ilgili kurallarını iyice öğrenmelidir. Ribâ nedir? Bâtıl, geçersiz alım-satımlar nedir? Bunları da bilecektir. Aksi taktirde haram kazançlara bulaşır, başını dünya ve ahirette belâya uğratır.

İyi bir Müslümanın ümmet ile, ahkâm-ı sultaniye ile zaruri bilgileri yeterli derecede öğrenmiş olması gerekir. Resul-i Kibriya Aleyhisselatü vesselam Efendimiz “Kendi zamanındaki İmam-ı Kebir’e biat etmeden ölen kimse sanki cahiliyye ölümüyle ölmüş olur…” buyurmuşlardır. Ne büyük tehdit… Nice cahil Müslümanda ümmet birliği kavramı ve şuuru yok; fakat hizip, fırka, cemaat, tarikat, grup zümre asabiyeti ve fanatizmi var. Böyle kimselerin iyi ve vasıflı Müslüman olduklarını söylebilmek mümkün müdür?

Her Müslümanın yaşadığı çağın bilgi, düşünce, kültür standartlarında genel kültüre sahip olması gerekir. İnsanlar bu konuda çeşitli tabakalara ayrılmışlardır: Halk yığınları, orta dereceli tahsile sahip olanlar, yüksek tahsilliler; avam, havass, ehassü’l-havass…

İslâm dini güzellik dinidir. Fahr-i Kainat Aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimiz “Allah-ü Teâlâ güzeldir, güzeli sever…” buyurmuşlardır. Binaenaleyh iyi ve vasıflı bir Müslümanın güzel olması, güzeli bilmesi, güzellikler sergilemesi gerekir. Müslümanın evi (mütevazı da olsa) güzel olmalıdır. İnsanlarla münasebetleri güzel olmalıdır. Kılığı kıyafeti, yemesi içmesi, konuşması hep güzel olmalıdır.

Ülkesindeki halk, İslâm dünyasındaki Müslümanlar işsizlik, aşsızlık, fakirlik, sefalet, sömürü, zulüm altında inlerken, kendisi keyif içinde hayat süren bir Müslümana nasıl iyi Müslüman diyebiliriz? Müslüman merhametlidir, sıkıntı çekenlere acır, Müslümanda paylaşma ahlâkı vardır. Elinden geldiği kadar, Allah’ın kendisine verdiği nimet ve nafakanın bir kısmını ihtiyacı olanlara dağıtır. Müslümanda, rikkatli bir kalp vardır. Dünyanın öbür ucundaki Müslümanlara bir acı, bir bela, bir musibet gelse kalbi parçalanır, gözleri yaşarır; gaddar, duygusuz, merhametsiz, umursamaz kimseler de, Müslüman olabilirler ama onlar kesinlikle iyi ve vasıflı Müslüman değildir, moloz Müslümandır.

Müslüman, Resulullah’ı (salat ve selam olsun ona) örnek ve model olarak kabul eden onu taklit eden kimse demektir. Resul ne kadar mütevazı yaşamış, yeme içme, giyim, kuşam, binit, ev eşyası, mesken konularında ne kadar kanaatli, alçak gönüllü olmuş; bunu düşünmeliyiz ve hayatımızı (onun kadar olmasa bile) elimizden geldiği kadar ona benzetmeye çalışmalıyız. Zengin Müslüman azıp kudurup otomobilin en pahalısını, en lüksünü, en gösterişlisini almamalıdır. Fazileti ucuz bir araba almaya yetmiyorsa, bari orta bir araba ile yetinsin. Mesela Lada kullanacak kadar faziletli değilse, bir Skoda alsın. Lakin param var diye, binitin en pahalısını alan ve bununla Nemrud gibi, Firavun gibi övünen adama ben iyi, olgun, faziletli, vasıflı Müslüman demem.

Müslüman sadece Müslümanlara karşı iyi olan kimse değildir. O (muharib olmamak şartıyla) gayr-i Müslimlere, bütün insanlara iyilik yapar. Sadece insanlara değil, hayvanlara, bitkilere, sulara, taşa toprağa bile kötü ve zalimane muamele etmez. Müslüman gereksiz yere bir otu koparmaz, muzır olmayan minik bir böceği bile öldürmez. İslâm barış dinidir, Müslüman o barışın havarisidir.

Biz iyi Müslüman olabilsek, bütün insanlar İslâm’a koşarlar, fevc fevc iman ederler. Yazık ki, bu zamanda nice gayr-i müslim, bozuk Müslümanlar yüzünden İslâm hakkında olumsuz kanaatlere sahip oluyor, bu da onun hidayetini (doğru yola girmesini) engelliyor.

Çocukluğumda okumuştum, Polyanna adlı romanın kahramanı küçük kız “Memnun olmak oyunu” oyunuyordu. Bizler de, “İyi Müslüman” olmak için harekete geçelim, uykuda olmadığımız her an iyilik yapmak, faydalı olmak, güzellikler sergilemek için çalışıp çabalayalım. Önce küçük şeylerden başlayalım. Mevsim kış, aç kalan kuşlara bir avuç darı atalım, bir sokak kedisini doyuralım. Muhtara gidelim, şu zemheride yakacağı olmayan bir fakirin adresini alıp biraz odun, kömür, bir torba erzak götürelim. Bir pazar günü bir halk hastanesine gidelim, kimsesiz ve ziyaretçisiz bir hastayı teselli etmeye çalışalım, küçücük bir hediye ile gönlünü hoş edelim. İyilik yapmak hususunda günümüzde o kadar çok konu ve fırsat var ki… 01 Şubat 2004