İyi ve Güzel Kararlar Almak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Pazar
Dostlarımdan birisi geçen sene hanımı ile birlikte hacca gitmiş. Orada şöyle bir karar almış: “Bundan sonra hiç yalan söylemeyeceğim…” Şimdi bu prensibini dikkatle uyguluyormuş.
Basit gibi görünen ne büyük bir karar… Keşke hepimiz, çeşitli vesilelerle böyle kararlar alabilsek ve bunları titizlikle, hassasiyetle hayatımıza tatbik edebilsek.
– Bundan sonra verdiğim her sözü tutacağım, vaadlerimi yerine getireceğim; yerine getiremeyeceğim söz vermeyeceğim.
– Az konuşacağım. Söylediğim her sözün faydalı olmasına dikkat edeceğim.
– Gıybet ve nemîme yapmayacağım. (Gıybet, bir kimsenin gıyabında, söylenmesinden hoşlanmayacağı doğru bir şeyi söylemektir. Doğru olmazsa gıybet değil, iftira olur. Nemime; Laf taşımak koğuculuk yapmaktır.)
– İsraf (savurganlık) yapmayacağım. Yemede içmede, giyimde kuşamda, her türlü harcamada orta yolda olacağım; aşırılıktan, gösterişten, hava atmaktan kaçınacağım.
– Oburluğu, tıka basa yemeyi bırakacağım. Beslenmeme kâfi gelecek miktarda gıda almakla yetineceğim. Dengeli besleneceğim.
– Aklımın ermediği, kültürümün yetmediği, uzmanlık saham olmayan konularda kesin hükümler vermekten, dediğim dediktir demekten uzak duracağım.
– Bütün önemli işlerimi danışarak yapacağım. Herkese değil, ehliyetli ve mutemen kimselere soracağım.
– Laf ve gevezelik Müslümanı değil; iş, aksiyon, hal Müslümanı olacağım.
– Faydalı, değerli, kaliteli, güzel kitaplar alacağım ve her gün en az bir saat bunları okuyarak bilgimi arttırmaya çalışacağım.
– Her ay en az bir kere bir sanat sergisine, bir müzeye, bir konferansa, kültürel bir faaliyete gideceğim, katılacağım.
– Yavaş yavaş ve azar azar da olsa evimi ve büromu kendi kimliğime uygun bir şekilde dekore etmeye çalışacağım. Bütçemin elverdiği kadar her ay millî kültür ve sanatıma uygun eşyalar alıp bunları duvarlara asacağım, sağa sola yerleştireceğim.
Fikir vermek için bu kadar yazıyorum. Hepimizin iyi insan, iyi vatandaş, iyi Müslüman olmak için çalışması gerekiyor. Peygamberimiz bize “İki günü eşit olan zarar ve ziyandadır” buyuruyor. İlimde, irfanda, ibadette, ahlâkta, fazilette, hikmette, hayır ve hasenatta her günümüzün bir öncekinden daha ileri, daha zengin olması gerekiyor.
Bütün faziletler zor şeyler değildir.
– Güler yüzlü olmak da bir fazilettir. Güler yüzlü olmak masraflı, zor, meşakkatli bir iş midir?
– Lokantada, yarısı yenmiş bir ekmek dilimini alıp, dışarıdaki kuşlara doğrayıp ikram etmek zor bir iş midir?
– Akrabasından, hısımlarından, dost ve arkadaşlarından birine güzel bir posta kartı gönderip hatırını sormak, gönlünü almak zor bir iş midir?
İyilikler ve güzellikler sadece niyetle olmaz. Niyetleri aksiyon sahasına geçirmek de lazımdır.
Mesela şeytana uydunuz ve size gerekmeyen çok pahalı ve lüks bir cep telefonu aldınız. O küçücük alete bir çuval para verdiniz. Elinizde bir oyuncak gibi… Görenler hayran kalıyor. Telefonunuzla hava atıyorsunuz. Sonra bir gün âniden karar veriyorsunuz. Bu pahalı aleti elden çıkartıyor ve ihtiyacınızı karşılayacak ucuz bir cihaz alıyorsunuz. İşte bu iyi, doğru ve güzel bir harekettir.
Biraz zor ama lüks otomobiliniz için de aynı şeyi yapabilirsiniz. Yahu siz Nemrud musunuz, Firavun musunuz ki, 100 bin dolarlık lüks, gösterişli, şatafatlı bir otomobille gezeceksiniz. Satın şunu, onun yarı fiyatına, yine aynı işi görecek sağlam bir araba alınız. Bunu yapamaz mısınız? Evet, böyle kahramanlıklar pek kolay yapılmaz.
Günümüz Müslümanlarının en büyük hastalığı zevzekliktir. Faydalı kitap okumayan, bilgi ve kültürünü çoğaltmayan nice Müslüman var ki, her gün birkaç saat zevzeklik yapar. Dinimiz dedikoduyu yasaklamış ama biz bu kötülüğün içine batmışız, dalmışız. Bazımız her gün bir kaç saatini televizyon karşısında geçiriyor. Televizyonların çoğu ne yapıyor? Zevzeklik yayınları…
Bizim Hocaefendi uçuyor… Bizim Hocaefendi en büyüktür… Bizim Hocaefendi hiç yanlış yapmaz…Hocaefendi aşağı, Hocaefendi yukarı… Bu edebiyat zevzeklik değil de nedir?
Hocaefendi hiç hatâ, günah, yanlış yapmazmış… Yahu o bir peygamber midir? Ne kadar saçma bir inançtır “Hocaefendinin yanılmazlığı” ilkesi…
Zamanımız Müslümanları arasında iki tâife vardır ki, onlar derya içinde olup da deryadan bî-haber olan balıklar gibi Haricî veya Batınî olduklarını bilmezler.
“O kâfir, bu müşrik, ötekisi sapık…” Böyle konuşanlar neo-Haricîdir.
Cemaatlerinin başındaki hocaların, büyüklerin birer imam-ı mâsum olduğuna inananlar ise Batınîdir.
İslâmî kesimdeki birtakım Hazretler yıllardan beri vahim yanlışlar, hatâlar yapmışlardır ama onların azad kabul etmez köleleri, bağlıları hâlâ “Bizim büyüğümüz hiç yanılmaz, hiç hatâ etmez…” şarkıları okuyup durur.
İslâmî hareketi birtakım hatâsız ve günahsız (!) Hazretler bugünkü çıkmaza sokmuşlardır.
Hakikî mürşid-i kâmillere, hakikî şeyhlere, hakikî hocaefendilere derin hürmet besleyen bir kimseyim. Onlar bizim büyüklerimiz, veliyyi nimetlerimizdir. Ellerinden, eteklerinden öperim ama sahtelerinden de bîzarım.
İslâm dini sadece peygamberlerin mâsum (günahsız) olduğunu kabul eder. Diğer insanlar yanılabilir. Dinimiz, dünya işlerinin müşevare-danışma ile halledilmesini emr buyurmuştur.
Din işlerinde reformculuk, yenilikçilik yapan bir kimse asla din büyüğü olamaz.
Bir hocaefendinin müridleri, bağlıları, taraftarları onun hatâsız, günahsız, yanlışsız olduğuna inanıyorlar ve o da bunların bu yanlış itikadını tashih etmiyorsa, bu günah ona yeter de artar.
Akaid kitaplarımızda Peygamberlerden bile zelle sâdır olabileceği beyan buyurulmaktadır. Birtakım cemaat uluları kendilerini o kadar yüksek gösteriyor ki bırakın hatâ etmek, hazretlerden zelle bile sâdır olmuyor!..
Bazı Müslümanları neo-Haricîlikten, neo-Batinîlikten kurtarmak için ne yapmalı bilmem ki…
Gerçek din hocalarına, şeyhlere ve mürşidlere son derece hürmetkâr olun ama Haricî ve Batinî safsata ve hurafelerinden uzak durun. 23 Haziran 2003