İyi ve Olgun Müslüman
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Çarşamba
Kişi sadece namaz kılmakla, oruç tutmakla, hacca gitmekle iyi ve tam dindar olmaz. Ahlâkı, fazileti, edebi, güzelliği olmalı Müslümanın. Ona bakanlar onda İslâm’ı görmeli.
İslâm’ı yüzde yüz tatbik etmiş, hayata uygulamış insan Hazret-i Peygamber’dir. Müslüman her halinde, her işinde Peygamber’i taklide çalışmalı, onun sünnetine uymalıdır.
diyen zındıklar İslâm’ın temellerini dinamitlemeye çalışıyor.
Hadîs olduğu iddia edilen hikmetli bir söz var. Bazıları kelâm-ı kibardır diyorlar. Buyuruluyor ki:
Nice Müslüman kılıklı adam var ki, para ve maddî menfaat konusunda İslâm’ın kesin emir ve yasaklarını çiğnemekte, çeşit çeşit yamukluklar yapmaktadır. Böyleleri için
denilmiştir.
Ortalıkta ne kadar çok naylon müctehid, sahte mücâhid, uyduruk dâvâ adamı var. Bunlar mecazî mânâda putperesttir. Nefs-i emmârelerine put gibi taparlar. Para ve menfaat konusunda tutar tarafları yoktur. İslâmî hizmet ve faaliyetleri çete zihniyetiyle, aşiret kafasıyla yürütürler. Emanetleri ehil ve layık olanlara vermezler, kendi çetedaşlarına, ihvanlarına, yâranlarına peşkeş çekerler
gibi düşüncelere saplanmış olan bu adamlar Muhammed aleyhisselâmın dinine ihanet ettiklerinin farkında değiller mi? Hizmet hizmet diyorlar, bol bol hezimet üretiyorlar.
Şu dindarlık taslayan, kendisini olgun Müslüman olarak tanıtan adama bakınız. Rakı veya şarap iç deseniz küplere biner,
diye bir sürü tantana yapar. Peki, a nâbekâr, a fâsık, dinimizde alkollü içki gibi gıybet de haramdır, niçin hiç durmadan gıybet ediyorsun?
Peygamber,
buyuruyor. Birtakım yalancı sofular ise, meşreb farklılıkları yüzünden birbirlerine dargın duruyor, düşmanlık ediyor. Böyle kişiler hiç olgun Müslüman sayılabilir mi?
Dindar kesime mensup bir öğrenciden bahsettiler. Tam altı yerden burs alıyormuş. Henüz daha çok genç. İleride sahte bir mücahid olacak ve kimbilir neler götürecek.
İyi, kâmil, edebli, ahlâklı, faziletli, doğru Müslümanı gayr-i müslimler bile takdir eder, ona hürmet gösterir. Hazret-i Mevlânâ’yı Konya’nın Yahudileri ve Hıristiyanları da sever, sayardı.
Kendilerini olgun ve örnek Müslüman olarak tanıtan nice hamlar var ki, sergiledikleri İslâm’ın kendisi değil, karikatürüdür.
Efendi, sorabilir miyim, bunca servete nasıl sahip oldunuz? Ticaret, ziraat, sanayi, inşaat, nakliyat, çeşitli hizmetler yaparak mı kazandınız bu karunî malvarlığını? Yoksa Allah deyip götürdünüz, Peygamber deyip vurdunuz, din deyip kesenizi ve kasanızı mı doldurdunuz?
Birtakım İslâm ülkelerinde maalesef korkunç boyutlara ulaşmış kokuşma ve pislik var. Müslümanların, İslâmcıların ellerinden geldiği kadar temiz kalmaları, pisliğe bulaşmamaları gerekir. Şeytan bazılarını “Müslüman güçlü olmalı, sen de vur, sen de götür, böyle kötü düzenlerde dâvâya hizmet için haram kazançlar alınabilir” diye fetvalar ve ruhsatlar veriyor.
Tarikatlar olgun insan, iyi Müslüman yetiştirmek için kurulmuş hayırlı müesseselerdir. Zamanımızda bazı tarikatlar (Hepsini kasdetmiyorum) ticaret şirketine, holdinge, Titancılık kurumuna dönmüş bulunuyor. Dünya servetlerinden, bezirganlığın her türlüsünden uzak durması gereken birtakım şeyhler ve müridler ha babam para topluyor, ticaret yapıyor. Sonunda tarikat tarikat olmaktan çıkıyor. Müslümanların başında bir İmam-ı Kebir yok, dinî hiyerarşi yok, icazetli ulema sınıfı kalmamış ve bütün bu yanlış işleri tenkit eden de çıkmıyor. Kısık sesle bir sürü dedikodu yapılıyor, rivayetlerin bini bir paraya, lâkin cesurca emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmıyor.
Hasbe’l-kader bazılarına bazı hizmetler, memuriyetler, makamlar nasip oluyor ve yine bir sürü pis koku, mide bulandırıcı rivayet duyuluyor. Herifin maaşı belli. mal beyanında bulunmuş, peki bu adam pek kısa bir zamanda bunca serveti nasıl elde etti? Bunları isim vererek teşhir etmek mümkün değil. Çünkü elimizde vesika yok, delil yok. Hem biz savcı değiliz, hâkim değiliz. Kaldı ki, delilleri bulup açıkca yayın yapsak bizi öldürürler, öldürtürler. Onlar para, menfaat, şöhret, servet yoluna baş koymuşlardır. Yapmayacakları kötülük, yemeyecekleri halt yoktur.
Müslüman da bir insandır. O da günah işleyebilir, hatâ edebilir. Lâkin İslâm’ı temsil iddiasıyla ortaya çıkan kesanın temiz olması, temiz kalması gerekir. Müslümanlardan çuvalla para toplayıp da bunların bir kısmını zimmetine geçiren kişiler hizmetkâr değil, canavardır.
Şu zata bakınız. Yapmadığı yamukluk yok. İslâm fıkhının ve Şeriatın kabul etmediği gayr-i meşru yollar ve muamelelerle efsâne çapında bir servete nail olmuş. Gözünü para ve dünya menfaati hırsı bürümüş. Ne nasihat dinliyor, ne uyarı kabul ediyor, ne yapıcı ve müsbet tenkitlere kulak veriyor. Bütün gayesi daha fazla para, daha fazla şöhret, daha fazla nefsini tatmin. Bu gibi adamların İslâm dâvâsına ne gibi hizmetleri olabilir? Biraz hizmet etmiş olsalar bile, onların bu hizmetlerinin “Allah bu dini fâsıklarla da te’yid eder” hadîs-i şerifinin ışığında mütalaa edilmesi gerekmez mi?
Bu gibi adamların çoluk çocukları, akraba ve hısımları, bende ve yâranları vardır. Parsadan onlar da paylarını almaktadır.
Takva, istikamet, ihlâs, edeb, kemal, mürüvvet, ahlâk, fazilet, kerem, garazsız ivazsız hizmet etmek, dünya tuzaklarından uzak durmak, ücretini mahlukattan değil, Hâlikten (Yaratan’dan) beklemek, din bezirganlığı yapmamak, hizmetleri yürütürken Kitabullah’ın, Sünnet’in, eski büyüklerin ahlâkına ve metodlarına uymak… Bütün bunlar kitaplarda yazılı. Hayata uygulayanlar ise pek az. 06 Ocak 2000