Perşembe

Bir Müslüman, nasıl

“İyi ve olgun bir Müslüman”

olabilir? Bu soruya birkaç cevap verebiliriz:

(1) Hazret-i Muhammed’in

(Salat ve selam olsun O’na)

yoluna girer ve İslâm’ı, O’nun anlattığı ve yaşadığı gibi yaşamak için olanca gayretini sarf eder.

(2) Peygamberin vârisleri, halifeleri, vekilleri durumunda olan ‘âmil âlimlerin, kâmil şeyhlerin, örnek Müslümanların eteklerine yapışır, din ve dünya konusunda onlar gibi yapar.

(3) İnançlarını, fikirlerini, görüşlerini, metodlarını, aksiyonlarını Kur’ân-ı Kerîm’e, Peygamberin Sünnetine, Şeriatın hükümlerine, emir ve yasaklarına uygun hale getirir.

İslâmî sektler var. Sekt, Batı’daki mânâsıyla

tarikat

demektir. İslâmî mânâda tasavvuf tarikati değil… Bunlardaki fikir şudur:

Bir Müslüman bizim sektimize girer, bizim sekt-başımıza bağlanırsa Mevlâ’sını bulmuş, kurtulmuş olur…

Bu görüş ve inancın ayak kaydırıcı tarafları vardır.

-Birtakım sektler din içinde din haline gelmişlerdir.

-Birtakım

sekt-başlar

Kur’ân’a, Peygamberin Sünnetine, fıkha, Şeriat ahkâmına muhalif işler yapmakta, ters sözler söylemektedir.

Müslümanın olgunlaşması için cehd ve gayret sarf etmesi lazımdır. Adamda cehd yok, gayret yok, çalışıp çabalama yok… Bir cemaate intisab etmiş, bir zata bağlanmış ve bedavadan, kolaylıkla kurtulacak… Böyle bir düşünce İslâm’ın ruhuna aykırıdır.

İyi Müslüman olmanın, olgunlaşmanın şartları vardır:

1. Peygamber ve O’nun temsilcileri gibi sen de

zâhid

olacaksın, yâni dünyaya ve zenginliklerine sırt çevireceksin.

(Zahidlik şartlarını yerine getirirse zengin bir Müslüman da zâhid olabilir. İnce konudur.)

2. İyi olmak, olgunlaşmak için

çile çekmek

gerekir. Bu çile iki türlü olur:İsteyerek çekilen çile. Gelen çile. Çilesiz Müslümanın derecesi yükselmez. Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, Tasavvufa ters düşen bir hayat sürecek, Nemrud ve Firavun gibi lüks ve ihtişam içinde yaşayacak, israf yapacak, saçıp savuracak, kibir ve gururlu olacak, helâl haram demeden mal ve servet yığacak ve sonra iyi ve olgun Müslüman olacak. Yağma yok!

Bu devirde iyi ve olgun Müslüman olmak, avucunda kor tutmak kadar zor ve çilelidir.

Bu bürhanı gösteremeyenler iyilikten, kemâlden bahs etmesinler.

Birtakım zâhir hocaları ve bâtın şeyhleri var, onlar muhterem kişilerdir, kendilerine hürmetlerimizi sunar, ellerinden öperiz. Onlar Ashab-ı Kiram, Selef-i Sâlihîn kadar güçlü olmasalar da

(Zaten olamazlar)

temiz Müslümanlardır. Bunların özelliklerinden bazısını sayayım:

(A) İtikadta

Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten

zerre kadar sapmazlar. Tashih-i itikad için çalışırlar.

(B) Başta

beş vakit namaz

olmak üzere bütün ibadetlere önem verirler ve bunları da eda ederler, yani dosdoğru yerine getirirler.

(C) Ahlâkları

İslâm ahlâkına

uygundur.

(Ç) Hizmetlerinin ücretini yaratıklardan değil, Yaratan’dan isterler.

(D) Mütevâzıdırlar, asla Nemrud’luk, Firavun’luk taslamazlar. Orta halli bir hayat seviyesinden yukarı çıkmazlar.

(E) Kendilerine bağlanan kimselerin iyi Müslüman olması için onları eğitir, onları yönlendirirler.

Adam bundan on sene önce islâmî bir sekte girmiş, bir sekt-başına intisab etmiş

(bağlanmış),

fakat on sene içinde kendisinde hiçbir ilerleme, değişme, olgunlaşma olmamış. Namazı dosdoğru kılmıyor… Başta gıybet olmak üzere bir sürü lisan âfeti ile hasta… Para için çıldırıyor, kuduruyor… Kâfirlere dost, bir kısım Müslümanlara düşman.. Bu nasıl Müslüman?..

Gerçek bir tarikata giren, gerçek bir mürşide intisab eden, hayırlı bir cemaat üyesi olan kişide kısa zamanda büyük ilerlemeler, düzelmeler, olgunlaşmalar görülür. Bir senede bile çok yol kat’ eder. Tarikata girdikten sonra onu hiç görmeyen bir tanıdığı, bir sene sonra görse aradaki farkı anlar, hayran kalır.

Gerçek tarikat, hayırlı cemaat, kâmil mürşid, hakikî şeyh

müntesiblerini

(bağlılarını)

eğitir, yetiştirir,

saf ve pak hale getirir.

Bunların her günü, bir öncekinden üstün olur. İlimde, irfanda, hayır ve hasenatta, hal ve harekâtta…

Tarikata veya cemaate on sene önce girmiş. On sene önce koskoca ve yontulmamış bir kütüktü. On sene sonra yine kütük veya kereste olarak duruyor. Hattâ daha beter olmuş. Ben böyle tarikati, böyle cemaati ne yapayım?

Bazı cemaatler var ki, akılları, fikirleri, işleri hep paradır.

Dünyayı toplasalar onlara yine de yetmez. Kur’ân İslâmlığında, Peygamber İslâmlığında, gerçek İslâm’da böyle bir şey var mıdır?

Müslümanların vazifesi gece gündüz Resulullah Efendimize salât ve selâm getirmektir.

Bazı cemaatlerde, salât ve selâm ikinci plana itilmiş, onun yerine baştaki zatın övgüsü getirilmiştir.

Aman ne övgüler. Efendi hazretleri hiç yanılmaz…Efendi hazretleri ne derse doğrudur, ne yaparsa isabetlidir… Efendi hazretlerini tenkit eden

(Bu tenkidi doğru da olsa)

kâfir olur, merdut olur, şu olur, bu olur…

İslâm dininde böyle şeyler var mıdır?

İslâm’da esas olan Ümmet birliğidir.

Müslüman, Ümmet birliği içindeki yerini aldıktan sonra ve Ümmet disiplinine uyduktan sonra elbette bir tarikata ve cemaate girebilir. Tarikatlar ve cemaatler (Şeriata uygun olmaları şartıyla) birer çeşitliliktir. Çeşitliliğin meşru olması için önce

vahdet ve birlik

olması gerekir.

Türkiye Müslümanları son elli yıl içinde din hizmetleri için trilyonlarca dolar topladılar ve harcadılar. Bu muazzam paralar

Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, Tasavvufa

uygun olarak planlı ve programlı bir şekilde harcanmış, yatırılmış, kullanılmış olsaydı, bir kere değil, on kere, yüz kere kurtulmuş olurduk.

Müslümanların yapacakları ilk iş,

etkili ve başarılı islâmî hizmet ve faaliyetler yapacak vasıflı, üstün, güçlü elemanlar ve kadrolar yetiştirmektir.

Sadece hâfız olmakla bu sıfatlar kazanılabilir mi? Elbette kazanılamaz. Hâfızlığın yanında ilim, irfan, ahlâk, fazilet, hikmet, hüner, marifet, sanat, uzmanlık gerekir.

Müslümanlar son elli sene içinde

eğitim, medya, edebiyat, sanat, tarih, mimarlık

sahalarında gereken yatırımı yapmadılar. Camiler yaptırdılar, onların mihrablarına, minberlerine, kürsülerine çıkacak

yeterli sayıda ehil ve üstün elemanlar

yetiştirmediler.

Soruyorum: Son elli yıl içinde

Ahmed Cevdet Paşa

ayarında bir tek vasıflı, güçlü, üstün Müslüman yetiştirebildik mi?

Bizim din okullarımızın beş yüz tanesi, Bulgaristan’daki bir

Nüvvab Medresesinin

ayarında olamadı. En zekî çocuklarımızı doktor ve mühendis yetiştirdik. Öteki sosyal kültür ve uzmanlık branşlarını ihmal ettik. Neticede battıkça battık.

Sözü uzatmayayım…Bir cemaatin, bir tarikatın, bir zümrenin iyi, hayırlı, faydalı olup olmadığını anlamanın yolları vardır:

Bağlıları zamanla olgunlaşıyorsa, iyileşiyorsa, vasıflı, ahlâklı, faziletli, güçlü Müslüman haline geliyorsa iyidirler, faydalıdırlar.

“Bizim muhteremimiz şöyle üstündür, böyle yüksektir, semalarda uçmaktadır, falan filan…”

Böyle edebiyatlara karnımız toktur.

Resûlullah bir kere mi’raca çıkmış, bizimkileri gökten yere indiremiyoruz…

Efendi! Edebiyatı bırak da şu soruma cevap ver: Size intisab edenler iyi Müslüman, olgun Müslüman olabiliyorlar mı? Kütük ve kereste giren, bir müddet sonra iyi, güzel ve doğru bir insan haline gelebiliyor mu? 07 Ekim 2005