Pazar

Medya

Hrant Dink

cinayetinde ne kadar çok yazar, ne kadar fazla haber verir ve yorum yaparsa o kadar kafa karıştırıyor. Bazı gazete ve TV’ler asıl cinayeti bıraktılar, katil çocuk (18 yaşına girmemiş) yakalandıktan sonra niçin Türk bayrağı önünde fotoğrafı çekildi diye yaygara kopartıyorlar. Böyle bayraklı resimler daha önce de çekilmiş…

Dink cinayeti hakkında yoğun bir

dezenformasyon

yapılıyor. Ermeni gazeteci öldürülünce hükümet büyükleri

Ermeni Patriğine taziye ziyareti

yaptılar. Müslüman bir şahsiyet öldürülünce niçin Diyanet İşleri Başkanı’na başsağlığı ziyareti yapılmıyor?

Osmanlı sisteminde Ermeni

“milletinin”

başı Kumkapı’daki Patrikti. Anlaşılan, lâik Cumhuriyetin hükümeti Ermeniler konusunda bu sistem ve zihniyeti devam ettiriyor. Şu halde tam gaz Hrant Dink haberleri, yorumları, ifşaatları, fotoğrafları basılıyor. Google’a baktım,

“h.dink”

konusunda bir milyondan fazla veri birikmiş… Sonra ne olacak? Bu konu tavsayacak. Gündeme başka cinayetler, başka komplolar, başka krizler girecek. Birileri H. Dink cinayeti konusunda izleri karıştırıyor, zihinleri bulandırıyor. Vuran bulundu ama perde arkasındaki vurduranlar bulunacak mı? Onların

“yakalanamazlıkları”

var.

Milliyet Düşünce Özgürlüğüne Taraftar Değil mi?

Stratejik Vizyon Grubu

‘nun üçüncü toplantısı İstanbul’da başladı. Toplantıya katılan Rusya’nın Özerk Tataristan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı

Mintimer Şaimyef

“İstanbul’un Osmanlı döneminde Hilâfetin merkezi olduğunu, ancak daha sonra İslâmiyet karşıtı bir merkeze dönüştüğünü, şimdi ise tekrar mâneviyata dönülmeye başlandığını” söyledi.

Milliyet gazetesi bunun üzerine

“Şaimyef’den Atatürk Gafı…”

başlıklı bir haber-yorum yayınladı ve Tataristan Cumhurbaşkanı’nı suçlayan ve itham eden ifadeler kullandı. Benim bildiğim kadarıyla Milliyet düşünce, görüş, tenkit özgürlüğü taraftarı bir yayın organıdır. Şaimyef’in konuşmasını da bu açıdan ele alması gerekirken, öyle yapmamıştır.

Bir kısım basın ve yazarlar ve aydınlar Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi kaldırılsın diyorlar. Bu madde Türkiye devletini, Türkiye’yi, Türklüğü kötüleyenleri cezalandırıyor. Bizim ceza mevzuatımızda bir

Atatürk’ü Koruma Kanunu

var. 1950’lerde Celal Bayar ve Adnan Menderes zamanında çıkartıldı. Dünyanın hiçbir demokrat ülkesinde buna benzer bir kanun yok.

Atatürk’ü tenkit edenler, ona saygısızlık etmiş oluyor ve hapis cezası ile cezalandırılıyor.

Geçenlerde bir kadın yazar, Topal Osman vak’asında Mustafa Kemal Paşa’nın Çankaya köşkünden nasıl çıkarıldığını veya kaçırıldığını anlatan sayfaları yüzünden, bu kanunu ihlâl suçuyla mahkemeye verildi ve canını zor kurtardı.

Tarihî şahsiyetlere seviyesiz bir şekilde hakaret etmek elbette doğru olmaz. Lakin, tarihî şahsiyetler de tenkit edilebilmelidir.

Düşünceler, tenkitler, görüşler doğru olmayabilir. Ancak bunlar,

şiddet ve hakaret içermiyorsa serbestçe açıklanabilmelidir.

Düşünce, tenkit, görüş açıklama hürriyeti olmayınca yakın tarihimiz nasıl yazılacaktır?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, düşünce ve görüşler son derece şoke edici olsalar da serbestçe açıklanabilmelidir ve bunlar dolayısıyla ceza verilmemelidir diyor.

İstanbul Niçin Bu Kadar Büyüdü?

Başbakan bir konuşmasında İstanbul’a hicret eden vatandaşlar için

“İstanbul’a geldin, paran var mı?”

cümlesini kullanmış… Genellikle parası olan vatandaşlar yerini yurdunu bırakıp da büyük şehirlere göç etmezler. Yakın tarihimizde İstanbul’un nüfusunu anormal ve aşırı şekilde şişirenler parasız ve çaresiz vatandaşlardır.

Bu vatandaşların büyük şehre

göç etmeleri bazıları tarafından teşvik edilmiştir.

Çünkü bu gelenler, beraberlerinde para getirmemişlerdir ama zihniyetlerini ve oylarını getirmişlerdir. Birtakım partiler bu göçmenler sayesinde büyük avantaj elde etmiştir.

Son altmış sene içinde bazı popülist politikacılar köylülerin oylarını satın alarak iktidar olma yolunu denemişlerdir. Köylüye vaadlerde bulunmuşlar, biz iktidar olursak sana bütçeden şu yardımları yapacağız, senin ürünlerini piyasa değerinin üzerindeki fiyatlarla alacağız demişler ve hayli oy toplamışlardır.

İstanbul’un nüfusu bu kadar şişirilmeseydi birtakım partiler oy patlaması yapabilirler miydi?

75 milyonluk bir ülkede, İstanbul’un en az 15 milyon nüfusa sahip olması büyük bir dengesizliktir.

İstanbul şişerken ülkenin birçok vilayeti boşalıyor, nüfussuz kalıyor. Önemli soru şudur:

Anadolu’nun boşaltılan, Türk ve Müslüman nüfusundan arındırılan bölgelerine ileride başka nüfuslar mı getirilecektir?

“Paranoyaklığı bırak!” Paranoyaklık maranoyaklık değil, açıkça soruyorum o kadar. Kars boşalacak ki, oraya başka bir nüfus getirilsin. Bu doğu vilayetimizin sınır boyunda niçin yıllardan beri yabancılar arazi satın alıyor?

“Biz bu kafa ile gidersek bu toprakları elimizde tutamayız…”

(Prof. Yusuf Halaçoğlu, Türk Tarih Kurumu Başkanı)

İslâm, Şahısları Putlaştırmayı Kabul Etmez

Mezhebler, meşrebler, tarikatler, cemaatler, metodlar amaç değil araçtır. Bunlar din ile özdeşleştirilemez. 1400 yıldan beri bütün din büyükleri, tarikat uluları, mânevî rütbe ve derecesi yüksek Müslümanlar, şu ana değerlere hizmet için çalışmışlardır:

(1) Din, (2) İman, (3) Kur’ân, (4) Şeriat, (5) Sünnet, (6) Ümmet, (7) İslâmî ahlâk ve fazilet.

Gerçek tarikatler da bu saydıklarıma hizmet edegelmişlerdir. Bunları bırakıp da araçları putlaştıranlar doğru yoldan çıkmış olurlar. Bir din büyüğünün (ne kadar değerli olursa olsun) putlaştırılması asla kabul edilemez. Kur’ân’da Yüce Allah, ruhbanlarını

“erbab”

(rabler) haline getiren Yahudileri ve Nasranileri kınamaktadır.

Tarîkatlar elbette çok faydalı, çok değerli kurumlardır. Lâkin onların amaç haline getirilmesi yanlıştır. Bazı bozuk tarîkatler ve cemaatler (gerçek olanlarını kasd etmiyorum) başlarındaki Hazretleri, İslâm dininin kabul etmeyeceği, uygun görmediği bir şekilde yükseltmekte, onlara bir tür kudsiyet izafe etmektedir.

Öyle topluluklar görüyoruz ki, Hazretlerine bağlılıkları, Peygamberimize bağlılıklarından daha güçlü. Öyle ki, Peygambere saldırılınca sesleri solukları çıkmıyor, Hazretlerine saldırılınca kızılca kıyamet kopartıyorlar. Kendini amaç haline getirmiş, başındaki Hazreti kutsallaştırmış bir tarîkat ve cemaat ehl-i sünnet yolundan çıkmış, Batı tabiriyle bir

“sekt”

haline gelmiş olur.

Peygamber dünya zenginliklerini, parayı, altını gümüşü, lüksü, israfı, şatafatı sevmedi. Ona bağlı olan, onun yolundan giden, onun vekili, halifesi, varisi durumunda olan din büyükleri de bunları sevmez. Bir tarîkat, bir cemaat, bir hizip veya fırka bağlılarından ve Müslümanlardan mütemâdiyen para topluyorsa; Hazret bu yolla zengin olmuşsa onda hayır, yümn, bereket yoktur. Kendilerini tenkit edenlere zındık diyenlerin kendileri zındıktır.

Peygamberimiz dine aykırı bid’atleri sapıklık olarak vasıflandırmaktadır. Böyle bid’atler çıkartanlar sapıktır. Gerçek tarikatlere evet, tarikatlılığa evet, lâkin tarikatçılığa hayır diyoruz. 05 Şubat 2007